İnsan zarar göreceğini bile bile neden olumsuz düşünmeyi tercih etmek ister?
İnsan nefsinde, olayların olabilecek en kötü yönlerini görme, hep en kötü ihtimaller üzerinde durma eğilimi vardır. Bunun kişiye faydadan çok zararı vardır. Ama yine de pek çok insan, bu zararı bile bile, tercihlerini olumsuz düşünmekten yana kullanır.
Bu elbetteki çok ilginç bir durumdur. Çünkü insanın aslında her zaman kendini mutlu edecek, neşe verecek, güçlendirecek, hoşuna gidecek tercihlerden yana tavır koyması gerekir. Zira hiçbir insan kendisine üzüntü ve sıkıntı verecek, gerginliğe sürükleyecek ve mutsuz edecek bir şeyi istemez. Ama bu konuda şeytan sinsice bir oyun ile “olumsuz düşünmeyi” kimi insanlara makul, mantıklı, yararlı ve hatta gerekli bir davranış olarak gösterir.
Kimi zaman “bu olumsuzlukları görmesi gerektiği; aksi takdirde bunlara karşı tedbir alamayacağı” bahanesiyle, kimi zaman “olaylara olumsuz yaklaşmadığı, sadece gerçekçi baktığı” diasıyla şeytan insanları negatif düşüncelere çeker. Halbuki şeytanın asıl istediği önce bir bahaneyle kişiyi olumsuz bir ruh haline sürüklemek, daha sonra da bu negatif düşüncelerle dolu kişiyi , daha da derin bir gaflete sürükleyebilmektir. Allah’ın beğendiği tevekkül ahlakından uzaklaştırdığı; hüzne, ümitsizliğe ve telaşa kaptırdığı insanları tam olarak küfre çekebilmektir.
İnsanın bu oyunu en başından görebilmesi son derece önemlidir. Şeytan ilk başta kişiye “bir parça olumsuz düşünmenin ne zararı olabilir ki?” gibi sinsi bir mantıkla yaklaşır. Halbuki olumsuz düşünmenin az ya da çok olması bir şey değiştirmez. Kuran ahlakında olumsuz düşünmenin hiçbir şekilde yeri yoktur. Bunun az ya da kısa süreli olması da Kuran’a uygun değildir. Ve şeytanın amacı da kesinlikle bu kadarla sınırlı değildir. İstediği, kişinin Allah’ı düşünmemesi, kaderin mükemmelliğini gözardı etmesi, Allah’ın yarattıklarından hoşnut olmaması, Allah’ın razı olmayacağı bir ahlak yaşaması ve tüm bunların sonucunda da cehennemle karşılık görmesidir.
Burada insanın düşünmesi gereken, her şeyden önce Allah’ın insanlara tevekküllü, teslimiyetli olmayı, olaylara hayır ve hikmet gözüyle bakmayı emretmiş olmasıdır. Bu bilgi, iman eden bir kişinin şeytanın bu tuzağından etkilenmemesi için tek başına yeterlidir. Ayrıca şeytanın tuzağına karşı kendine şu soruları da sormalıdır: “Neden kolay ve güzel olanı seçmek yerine, kendimi üzecek, yoracak, sıkacak ve sonucunda da hiçbir fayda vermeyecek ve zarar göreceğim bir yolu seçeyim? Neden doğru olduğu ve güzel sonuç vereceği kesin olan bir ahlak yaşamayayım? Böyle bir tavır inşaAllah bana hem Allah’ın rızasını kazandırır hem de kolay, mantıklı ve akılcı değil mi? “İnsana hasta olup acı mı çekmek istersin yoksa sağlıklı olup mutlu mu olmak” diye sorsalar hiç hastalık ve acıyı tercih eder mi? Bu konunun da farklı bir yanı yok. Neden güzellik getiren bir seçeneği kötü göreyim?”
Güzel ahlakın, Kuran’a uygun şekilde olumlu, tevekküllü, teslimiyetli düşünmenin dünyada ve ahirette kesin olarak güzel sonuç vereceği açıktır. Rabbimiz Kuran’da güzel ahlakın kolaylığını ve şeytanın gösterdiği yolun zorluğunu şöyle açıklamıştır:
Şu halde yüzükoyun sürünerek yürüyen mi daha çok hidayete erer, yoksa dosdoğru yol üzerinde dümdüz yürümekte olan mı? (Mülk Suresi, 22)
İşte iman eden bir insan için şeytanın bu oyunu, baştan bozularak yaratılmıştır. Çünkü Müslüman bir kişi, Allah’a olan inancından dolayı karşılaştığı her olayda Allah’ın nimetlerini görüp Rabbimiz’i yücelteceği ve şükredeceği güzellikleri görmeye eğilimlidir. Hiçbir zaman için yaşadığı olaylardaki olumsuz yönleri araştırmaz. Hep Allah’ın yarattığı hayırları hikmetleri görür. Tümüyle olumsuz görünen bir olayı dahi Allah’ın bir lütfu, rahmeti ve nimeti olarak görür. Tevekkül ve teslimiyetle, Allah’ın bu olayda da baştan sona hayır yarattığına gönülden iman eder.