Salih müminler Allah’tan korkan, Allah’ı büyük bir aşkla, derin bir sevgiyle seven, Allah’ın inayeti altında olan müstesna insanlardır. Yalnızca Allah’tan korkar, yalnızca O’na güvenip dayanırlar. Hayatları boyunca dinin hükümlerini gözetir, Allah’ın beğendiği ahlakı sergiler, hiçbir şart ve ortamda bu ahlakın dışına çıkmazlar.
Allah’a ve Allah’ın yarattığı kadere büyük bir saygıyla boyun eğen müminler, Allah’ı çok sevdikleri için O’ndan gelen her şeyi kendileri için bir nimet ve hayır olduğunu bilirler, tüm yaşadıklarını sevinç ve neşeyle karşılarlar. Başlarına gelen hiçbir olay karşısında üzüntüye, paniğe, öfkeye kapılmaz, hiçbir zaman itidallerini kaybetmez, her zaman tutarlı ve itidalli tavırlar sergilerler. Hiçbir olay onları kontrolden çıkarmaz. Çok istedikleri bir şeye kavuşamadıklarında ya da çok emek verdikleri bir şeyde bekledikleri sonuca ulaşamadıklarında da itidallerini korur, üzülmez, karamsarlığa, ümitsizliğe kapılmazlar. Hastalandıklarında ya da maddi imkanlarını yitirdiklerinde de imanın neşesini yaşamaya devam ederler.
Kısacası hiçbir şey Müslümanın moralini bozmaz. Müslüman en olumsuz görünen bir olayda dahi büyük hayırlar olduğunu mutlaka bilir. Öyle ki, hata yaptığında da üzüntüye kapılmaz ve bunda kendisi bir hayır ve hikmet olduğu gerçeğini unutmaz. Hatayı yaptıranın da Allah olduğunun farkındadır ve Allah’ın bu hata ile kendisine bir şey öğretmeyi dilediğini bilir. Allah’ın kendisini cennetine almayı dilediğini umar ve ahlakını daha da mükemmelleştirmek için Allah’ın kendisini eğittiğini düşünür. Allah’ın kendisini denediğini anlar, tevekkül eder ve istemeden yaptığı hatanın da bir kader üzere gerçekleştiğini bilmenin rahatlığını ve huzurunu yaşar. Allah, müminlerin bu mütevekkil ruh hallerini Kuran’da şöyle bildirmektedir:
De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.” (Tevbe Suresi, 51)
Elbette ki yapılan hata yanlıştır, ama esas itibariyle Müslüman için hata da bir hayırdır. Çünkü Müslüman yaptığı hatadan ibret alacak, tövbe ederek Allah’a yaklaşacak, kendi aczini görüp Allah’ın büyüklüğünü ve kudretini bir kez daha kavrayacaktır.
Bu, yalnızca müminlere has bir teslimiyet halidir. Müminler başlarına gelen zorluklar ya da yaptıkları hatalar karşısında hüzün, stres, panik, korku gibi duygulara kapılmazken, iman etmeyenler aynı rahatlığı asla yaşayamazlar. Örneğin onlar için hata yapmak büyük bir azap konusudur. Hata yapan insan diğer kişilerin gözünde küçük düşeceği korkusuna kapılarak ruhsal çöküntü içine girer. Gerçekten de Allah’tan korkan ve Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yaşamayan insanlar arasında hataya asla yer yoktur. Hata yapan insan acımasızca eleştirilir, şevki kırılır ve hatasını düzeltmek için kendisine bir fırsat tanınmaz. Normal şartlarda başkalarının kendisi hakkında ne düşündüğüne çok önem veren ve hata yapmamak için olağanüstü dikkat sarf eden bir insan olmasına rağmen hata yapan ve bu durum karşısında küçük düştüğüne inanan ve hatasından dolayı dışlanan kişinin bütün dengesini sarsılır ve uzun süre toparlanamaz.
Müminlerin arasında ise bu zalimane kuralların hiçbiri geçerli değildir. Hata yapan bir mümin, diğer müminlerin gözünde hiçbir şekilde küçük düşmez. Müminler her insanın aciz olduğunu, kendilerinin de hata yapabileceğini bilirler ve başkalarının yaptıkları hatalardan ibret alarak aynı hataya düşmemek için gayret gösterirler. Hata yapan kişi küçük düşürülmediği gibi, hata yapıp bundan dolayı pişmanlık duyan ve ahlakını düzeltmek için çaba harcayan kişiye sevgi ve saygı artar. Müminler, Allah’ın Rahman ve Rahim olduğunu, çok bağışlayan, çok merhamet eden, çok acıyan, çok koruyan olduğunu bilirler. Allah affedici olandır. Önemli olan müminin yaptığı hatadan ibret alması, bunu bir kader dersi olarak görmesi, tevbe etmesi ve bir daha aynı hatayı yapmamak için samimiyetle gayret etmesidir. Bir ayette Allah şöyle bildirmiştir:
Ancak kim işlediği zulümden sonra tevbe eder ve (davranışlarını) düzeltirse, şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Muhakkak Allah, bağışlayandır, esirgeyendir. (Maide Suresi, 39)