Dinin derinliğini ve Allah’ın hoşnut olacağı ahlakı kavramış samimi bir Müslümanın en belirgin özelliklerinden biri asil olmasıdır. Müslüman, asilliği, ahlakının yansıdığı tüm özelliklerde en üst seviyede yaşar. Ancak burada kastedilen asil tavrı doğru anlamak ve yaşamak önemlidir. Çünkü insanların birçoğu ‘asillik’ kavramını, ağır, kendinden emin tavırlar, resmi konuşmalar, mesafeli bir duruş, soğuk bir yaklaşım gibi tavırların bir bütünü olarak anlarlar. Asillik kelimesiyle birlikte insanların kafasında soğukluk ve ciddiyet canlanır. Oysa Kuran’ın bizlere gösterdiği bakış açısıyla asilliği düşündüğümüzde, bunun çok daha farklı ve derin bir anlam ifade ettiğini görebiliriz.
Asillik, Kuran’ı hayatının her anında yaşayan Müslümanın hayat şeklidir. Taklit edilebilen veya yapmacık, zorlama olarak uygulanabilen bir özellik değildir. İnsan ruhunun Allah rızası doğrultusunda aldığı mükemmel bir şekildir. Bir insan asilse, bu zaten tüm ahlak özelliklerinde ortaya çıkar. Bu yönünü vurgulamak için kişinin özel olarak birşey yapmasına gerek yoktur.
Asil insanın en önemli özelliklerinden birisi; dünyaya ve olaylara bakış açısının geniş olmasıdır. Geniş bir bakış açısıyla küçük olaylara takılmaz, küçük şeylerle aklını meşgul etmez. Dünyada yaşananların farkındadır. Küçük düşünmediği için, onun için önemli olan konular ve yaptığı konuşmalar da bu doğrultuda olur. Düşünceleri asil olan böyle bir insanın konuşmaları ve tavırları da asil olur. Asil insan, çevresinde yaşanan önemli ve büyük olayların farkındadır; kendi merkezli düşünmez, kişisel ihtiyaçlarını esas almaz. Bir olay olduğunda önce kendisini kurtarma peşinde değildir. Günlük hayatın içindeki küçük detaylara takılmaz. Her olayın hayır ve hikmet üzerine yaratıldığını bilir. Herşeye gerektiği kadar değer verir. Asil bir Müslümanın en önemli özelliklerinden birisi de dünyevi olaylara değer vermemesi, bunların geçici olduğunu bilerek hareket etmesidir. Örneğin insanın kıyafet, yemek gibi yaşamak için gerekli olan ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için sebebe sarılması gerektiğini bilir. Ancak bunların sadece Allah’ın dünyada rahat yaşamamız için yarattığı vesileler olduğunu unutmaz. Küçük şeylere tamah etmez. Her konuda, gerek fiziksel ihtiyaçlar gerekse başka konular olsun, tamahkarlıktan şiddetle kaçınır. Allah’ın verdiği ile yetinir, daha fazlası için sebeplere sarılır ancak bunu dile getirmez. Tabi ki bu kişinin ihtiyaçlarını dile getirmeyeceği anlamına gelmemelidir. Ancak asil bir ruha sahip olan kişi bunu hissetirmeden, konuyu önemli hale getirmeden gerçekleştirirken, üzerinde, tüm ihtiyaçları giderenin Allah olduğunu bilmenin bir güveni ve teslimiyeti vardır.
Müslüman her konuda ahlakını hep daha üst seviyeye çıkarmaya çalışır. Asil ve basit tavır arasındaki farkın ortaya çıktığı en keskin anlardan birisi de, kişinin çıkarlarıyla çatışan olaylarla karşılaştığı anlardır. Asil insanlar menfaatlerinin zarar göreceği anlarda da güzel ahlaklarından taviz vermezler. Böyle durumlarda öfkelenen, hırçınlaşan, kişiliği bir anda değişen cahiliye ahlakının aksine, yine Kuran’a uygun olan en güzel tavrı gösterirler. Asil bir Müslüman istediği birşey gerçekleşmediğinde de nezaketinden ve güzel ahlakından taviz vermez. Birşey sorulduğunda en güzel cevabı verir; memnuniyetsiz bir üslup kullanmaz. Bir mağduriyeti olsa bile bunu küfrün basitliğini andıran üsluplarla dile getirmekten kaçınır.
Asilliğin en önemli göstergelerinden birisi de, kişinin her durumda, herşeyi yaratanın Allah olduğunun farkında olduğunu hissettiren bir ruh hali içinde olmasıdır. Bunu unutmayan ve bu ruh halini yaşayan insan, çevresindeki kişilerle çekişmeye girmez, gerginliğe düşmez; tartışmalar ve kavgalar onun ahlakına çok uzak tavırlardır. Menfaatlerinin zarar gördüğü olaylar karşısında bile, yine asil bir tavır sergiler. Nasıl fiziki ihtiyaçları söz konusu olduğunda kişi tamahkarlıktan kaçınıyorsa, aynı güzel ahlakı kişilerle olan birebir diyaloglarında da göstermelidir. Örneğin asil bir Müslüman karşısındaki kişi bir konuda direttiğinde, kendisi haklı olsa bile, aynı üslupla karşılık vermez. İnatlaşmak, konuyu büyütmek, olayı gerilime sürüklemek gafletine düşmez. Alttan alarak, karşı tarafı sakinleştirerek konunun büyümesini engeller. Oluşacak gerilim ortamını engeller. Karşı taraftan daha büyük düşünerek ve daha güzel bir ahlak göstererek hem karşısındaki kişinin de bunu anlamasına vesile olur hem de asil olmadaki kararlılığını sürdürmüş olur. Ancak bunların tümünden daha önemli olanı bu şekilde davranmakla, Allah’ın kendisinden razı olacağını umduğu en güzel tavrı göstermiş olmasıdır.
Asil bir Müslüman, Allah’ın dünyada bir deneme olarak özel yarattığı fiziksel eksikliklerini ve aczini dile getirmez. Bunlara karşı tedbir almak veya çözümünde vesile olacak kişiyle bunları paylaşmak bir akıl özelliğidir. Örneğin asil insan günlerce uykusuz kalsa bile bunu, “çok uykum var, çok yorgunum, şu kadar saat uyumadım” gibi cümlelerle ifade etmez. Eğer imkanı oluyorsa Allah’ın bir dinlenme kılacağını ümid ederek uyur ancak böyle birşeyi dile getirmekten kaçınır. Veya uzun uzun, ilgili ilgisiz, herkese hastalıklarını anlatıp, hiç yardımı dokunmayacak kişilerin de zamanını almaz. Bunun yerine iyileşmesine vesile olacak şekilde doktora gider. Ancak asıl iyileştirenin, şifa verecek olanın Allah olduğunun bilincindedir.
Müslüman kendisiyle görüş birliği içinde olan samimi Müslümanlara karşı kendisini savunmaz, hakkını savunmak için basit yöntemlere başvurmaz. Bir hata yaptığında heyecanlanıp sesini yükselterek veya kendisini eleştiren kişilere karşı tavır koyarak basit bir tutum içine girmekten şiddetle kaçınır. Bunlar haksızlığa uğrama psikolojisiyle hareket eden cahiliye ahlakına ait tavırlardır. Oysa Müslüman haksızlığa uğramayacağını, Allah’ın herşeyi en ince ayrıntısına kadar bildiğini, çevresinde bulunan samimi Müslümanların da, dünyada ve ahirette onun iyiliğini istediklerini unutmaz. Asil bir insan, zahiren herşey aleyhinde gelişiyor gibi görünse de, yine güzel ahlakta kararlı olmaktan vazgeçmez.
Yüce Allah, Kalem Suresi’nde Peygamberimiz (sav)’in bu şekilde üstün bir ahlak göstermedeki kararlılığını bizlere şöyle bildirmektedir:
“Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin.” (Kalem Suresi, 4)