Müminlerin en önemli sorumluluklarından biri, insanlara güzel ahlakı öğretmek; onları iyi olana çağırıp kötü olandan sakındırmaya çalışmaktır. Yüce Rabbimiz Kuran’da, bu tebliğ sorumluluğunun Allah’ın izniyle en güzel sonuçları vermesi için dikkat edilmesi gereken şartları da müminlere bildirmiştir. İnsanlara hatalarını, onları rencide etmeden anlatabilmek; karşı tarafı sıkmadan, huzursuz etmeden, zor göstermeden en kısa ve en hikmetli sözlerle bir konuyu tarif edebilmek bu ibadetin yerine getirilmesinde son derece önemlidir. Bazen bir konuyu doğrudan anlatmak yerine, dolaylı bir anlatımla anlatabilmek; ya da olumsuz bir özelliği direk söylemek yerine, bunun olumlusundan bahsederek kişiyi teşvik etmek de yine müminlerin tebliğ ahlakında görülen özelliklerdir. Bazen de açıkça görülen bir hata karşısında müminin hüsn-ü zan etmesi, yani Müslüman kardeşinin hatasının üzerini örterek, hatasını hayra yoran olumlu bir konuşma yapması da, müminin tebliğ yöntemlerinden biridir. Çünkü çoğu zaman insanların yaptıkları hatalarda, haksızlık olduğu kadar, az ya da çok haklılık payı da olabilir. Hatta kimi zaman bu hata ve haklılık payı %50’ye %50 olabilir. Böyle bir durum karşısında kimi zaman kişinin sadece haksızlık yönü üzerinde durularak, o konudaki eksiğini iyice görmesi sağlanabilir. Ancak kimi zaman da, bu hata payına hüsn-ü zan edilerek, hatalı olma şüphesi görünen %50’lik kısmı da olumlu şekilde yorumlanabilir. Örneğin bir kişi her zamankine kıyasla daha az konuşuyor, daha ilgisiz ve içine kapalı tavırlar sergiliyor olabilir. Ve bu durum son derece açık bir şekilde görünüyor da olabilir. Ancak yine de söz konusu kişinin tavırlarının, olumlu yönde değerlendirilebilecek mantıklı ve hikmetli açıklamaları da olabilir. Belki bu kişinin o sırada fiziksel bir rahatsızlığı vardır. Belki dikkatini vermesi gereken önemli bir konuyu halletmekle meşguldür. Belki de gerçekten de boş bulunmuş ve hata yapmıştır. Ama hata da yapsa, bu tavrının hayra yorulması, Allah’ın izniyle bu kişide aynı açıkça eleştiri yapılmış gibi olumlu gelişmelere vesile olabilir. Bu kişi, kendi eksikliği açık olduğu halde, müminlerin kendisine hüsn-ü zan ettiklerini görerek, kendi kendine nefsini kınama yoluna gidebilir. Yaptığı hataya rağmen son derece iyi niyetli bir tavırla karşılık görmekten dolayı, Allah’a ve müminlere karşı mahcup olup, tevbe edip hemen hatasını telafi etme gayreti içerisine girebilir.
Ancak hepsinden de önemlisi, olayları ve Müslümanların davranışlarını hayra yormak, Yüce Rabbimiz’in sevdiği, beğendiği bir ahlaktır. Bu, Kuran’da bildirilen önemli bir ahlak özelliği ve mümin alametidir. Allah’ın rızasını umarak Rabbimiz’in beğendiği bir ahlakın uygulanması inşaAllah mutlaka güzel neticelerle sonuç verecektir. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz Kuran’da hüsn-ü zanla, iyi niyetle, tek taraflı iyi ve alttan alıcı olmaya niyet edilerek gösterilen güzel ahlakın ve söylenen güzel sözün, mutlaka güzel ve bereketli sonuçlar vereeceğini müjdelemiştir. Bu konudaki ayetlerden bazıları şöyledir:
İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)
Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)