İnsanın dünya hayatındaki imtihanın önemli bir yönü de, her konuda hayatının sonuna kadar hiç ara vermeksizin çaba harcamak durumunda oluşudur. Gerçek Müslüman olmanın en önemli alametlerinden biri de zaten, kişinin ne tür şartlar içerisinde olursa olsun, hayatının sonuna kadar Kuran ahlakını yaşamaktan asla taviz vermemesidir.
Şeytan hayatının sonuna kadar insana vesvese verecek, insan da hayatının sonuna kadar şeytanın kışkırtmalarına Kuran ahlakıyla karşı koyacaktır. Nefsi hayatının sonuna kadar insanı kötülüğe çekmeye çalışacak, insan da hayatının sonuna kadar nefsindeki kötülükleri yenip iyilikle davranacaktır. Çevresindeki zayıf imanlı kişiler hayatının sonuna kadar onu gevşekliğe sürüklemeye çalışacak, o da hayatının sonuna kadar aşkla şevkle Allah’a ibadet etmekte kararlılık gösterecektir. Zorluklar, sıkıntılar, imtihanlar hayatının sonuna kadar birbiri ardınca gelecek, mümin de tüm bunlara karşı her gün, hen an, tekrar tekrar imanıyla sebat göstermeye devam edecektir.
Dolayısıyla insanın sadece bir gün, iki gün, bir hafta, bir ay ya da birkaç sene emek verip sonra dinlenmesi gibi bir durum dünya hayatında asla söz konusu değildir. İnsan her uykudan gözünü açıp uyandığı ve şuurunun yerine geldiği andan itibaren, her gün, en iyi bildiği, kendini en iyi eğittiği konularda dahi, yeniden sıfırdan başlıyormuşçasına gayret göstermekle yükümlüdür.
Bir kişi, çevresindeki insanlar arasındaki en güzel ahlaklı, en fedakar, en çalışkan, en sadık, en merhametli, en sevgi ve saygı dolu, en takva insan olarak tanınabilir. Ancak bu kanaat onu hiçbir zaman için rahatlığa, durağanlığa sürüklemez. Bundan dolayı, gösterdiği çabada da herhangi bir azalma olmaz. Tam tersine, bir insanın Allah korkusu ve imanı ne kadar güçlüyse, o kişi Allah korkusundan dolayı her gün, her saat daha da fazla gayret gösterecek bir kararlılık gösterir. Çünkü tavırları, ahlakı ne kadar iyi olursa olsun, ahiretin, Allah’ın sonsuz cehennem azabının kesin gerçekliğini bilmesi, onun bu konuda sürekli bir şuur açıklığı içerisinde olmasını sağlar.
İnsan bir günün 23 saati vicdanını en mükemmel şekilde kullanabilir. Ama hiçbir zaman için geriye kalan bir saat için, “ Bu vakitte de artık vicdanımın sesini bir kenara bırakıp biraz ara verebilirim. Nasıl olsa günün çok büyük bir bölümünü güzel ahlak göstererek, emek vererek geçirdim” demez. Elinden geldiğince, gücünün son noktasına kadar güzel ahlakı yapabileceğinin en fazlasıyla yaşamaya çalışır.
Bunlar, gerçekten ciddi bir emek, akıl, dikkat ve vicdan kullanmayı gerektiren çok yüksek bir ahlakın gereklilikleridir. Ancak bu mümine zor gelen, onu yoran bir emek değildir. Mümin iman ettiği andan itibaren bunu Allah aşkı ve Allah sevgisiyle zevkle yapar. Bu mümini açan, canlandıran, daha iyi ve daha güçlü hale getiren bir emektir.
Çünkü bu emek, müminin Allah sevgisinden kaynaklanan bir çabadır. Bu, müminin Allah’a olan bağlılığını, sevgisini gösteren ve Allah’ın sonsuz güzel ahlakına layık olabilme arzusundan kaynaklanan; içten gelen, samimiyetle, isteyerek, şevkle, mutlulukla gösterilen bir çabadır.
Kuran’da, müminlerin Allah sevgilerinden kaynaklanan bu daimi çabalarının, övülen bir ahlak olduğu şöyle bildirilmiştir:
Mal ve çocuklar, dünya hayatının çekici-süsüdür; sürekli olan ‘salih davranışlar’ ise, Rabbinin Katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır. (Kehf Suresi, 46)