Aklının tam olarak yatmadığı bir konu olduğunda, insanın nefsinde buna bahane bulmaya yönelik çok yoğun bir eğilim vardır. Nefsin yaygın olarak sunduğu bahanelerden biri de, “Eğer şartlar şöyle olsaydı, o zaman ben de şöyle olurdum” gibi, yapması gereken her ne ise, bunu, içerisinde bulunduğu durum müsait olmadığı için yapmadığını savunan bir mantığa dayanır.
Kişi kendisini bu bahaneye tam olarak inandırır ve sürekli olarak istediği ‘o şartların’ oluşmasını bekler. Asıl olarak, hedefe yönelip, o konuyu halletmek yerine, tüm dikkatini öncelikle kendi kafasındaki şartların oluşup oluşmadığına verir. Bu yanlış inancı sebebiyle de, bir türlü asıl göstermesi gereken gayreti gösterecek gücü kendinde bulamaz. Ve bu şekilde aylarca, yıllarca oyalanıp durur.
Kuşkusuz ki bu çok yanlış bir mantıktır. Öncelikle insan aklı çok kısıtlıdır. İnsan bir konuyu ancak çok sınırlı bir bakış açısıyla düşünebilecek bir yetenege sahiptir. Allah ise sonsuz akıl sahibi olandır. Allah, bir olayı her yönüyle; gizlisiyle saklısıyla, öncesiyle sonrasıyla, tüm bakış açılarıyla ve herkesin açısından en iyi şekilde bilendir. Dolayısıyla Allah bir olayı belirli şartlar içerisinde yaratıyorsa, bunda çok fazla hikmet vardır. Çünkü bu şartlar, sonsuz aklın bir tecellisidir. Demek ki insanın, o sonraya ertelediği çabayı, o anki mecvut şartlar içerisinde göstermesi gerekmektedir. Allah bunda bir hayır görmekte ve insanı bu şartlarla denemektedir.
Ayrıca eğer şartlar müsait olmasa, Allah o kişiden o tavrı göstermesini zaten istemez. Çünkü Allah Kuran’da bir insana güç yetirebileceğinden fazlasını yüklemeyeceğini bildirmiştir. Bu nedenle insanın kendi kafasında oluşturduğu, “Ancak şöyle olursa, ben bunları yapabilirim” şeklindeki mantık baştan sona tamamiyle yanlıştır. Kuran’da bu gerçek insanlara şöyle bildirilmiştir:
İman edenler ve salih amellerde bulunanlar -ki Biz hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz– onlar da cennetin ashabı (halkı)dırlar. Onda sonsuz olarak kalacaklardır. (Araf Suresi, 42)
Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.(Müminun Suresi, 62)
Bunun yanı sıra, kişinin beklediği o şartlar ona gerçekten çok gerekli görünse bile, yine de insanın sırf bu sebeple, yapması gereken bir şeyi ileriki bir zamana atması doğru değildir. Eğer Allah’ın rızası kişinin bir konuda gayret göstermesini gerektiriyorsa, o zaman bir müminin bunu hiçbir sebeple ertelemesi vicdana uygun olmaz.
Bir de müminin bir özelliği, hiçbir zaman için ‘şartlar müsait değil’ gibi bir mantıkla hareket edip pes etmemesidir. Örneğin dünyadaki inkar edenlerin sayısı ve etkinliği çok fazladır. Ama mümin hiçbir zaman için “Nasıl olsa durum böyle” diyerek, İslam ahlakını tüm dünyaya hakim kılmak için çaba harcamakta gevşeklik göstermez. Ya da çevresinden baskı gördüğü için, “Şu anda bunun için ortam müsait değil” diyerek, insanlara Kuran ahlakını tebliğ etmekten vazgeçmez.
İşte bu mantık, müminin hayatındaki her konu için geçerlidir. İnsan, günlük hayatta karşısına çıkan bir konuyu hallederken de, nefsindeki bir kötülüğü yenerken de ‘bahane bulmanın’ ve ‘içerisinde bulunulan şartları mazeret göstermenin’ Kuran’a uygun olmayacağını unutmamalıdır. Kuran’da insanın, her ne mazeret öne sürerse sürsün, aslında her şartta, ne yapması gerektiğini bildiği şöyle haber verilmiştir:
Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir.
Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile.(Kıyamet Suresi, 14-15)
Tüm bu önemli gerçeklerin yanında, insanın hiç unutmaması gereken bir diğer konu da ‘ölümün yakınlığı’dır. Bir kimse, “Şartlar uygun değil”, “Ben bunu, ancak şu olursa yapabilirim” gibi mantıklara kendini inandırırıp, o şartların oluşmasını beklerken, bir anda kendisini ölümün eşiğinde de bulabilir. Bir anda fiziksel anlamda tüm gücünü yitireceği bir hastalıkla burun buruna gelebilir. Ya da içerisinde bulunduğu şartlar, mevcut olandan çok daha zorlu ve çok daha istemediği bir hale gelebilir. O zaman onun mantığına göre, “Şartlar oluşmadığı için yapamıyorum” dediği bir şeyi yapmaya hiç güç bulamayacağı bir durum oluşmuş olacaktır. Oysa ki, şartlar mevcut olandan daha zor hale gelse de, yine de mümin, -Allah’ın izni ve yardımıyla- mutlaka doğru olanı yapmaya gücünün yeteceğine inanmalı ve bu inançla elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalıdır. Bu çabasıyla bir sonuç elde etse de etmese de, Allah onun niyetini ve çabasını görecek ve inşaAllah onun ahlakına en güzel karşılığı verecektir. Kuran’da Allah’ın bu sonsuz adaleti şöyle haber verilmiştir:
Kim de ahireti ister ve bir mü’min olarak ciddi bir çaba göstererek ona çalışırsa, işte böylelerinin çabası şükre şayandır.(İsra Suresi, 19)