İnsanlara dünya ile ilgili beklentileri sorulsa, pek çok kişi dünyaya sevginin, barışın, huzurun gelmesi yönünde iyilik temennilerinde bulunur. Peki, insanlar barışı huzuru bu kadar çok istemelerine rağmen, neden dünyada herkesin bu ortak isteğinin aksine karmaşa, huzursuzluk ve savaşlar yaşanıyor? Sebebi insanların aradıkları huzur ve barış ortamını yanlış yöntemlerle elde edebileceklerini sanmaları ve çözümü yanlış yerlerde aramalarıdır. Bunun sonucunda da, toplumda kutuplaşmalar oluşmakta, insanlar uzlaşma ve barıştan daha da uzaklaşmaktadır. Elbette ki burada kastedilen kutuplaşma, toplumda –demokrasinin gereği olan– farklı görüş ve düşüncelere sahip insanların var olması değildir. Kutuplaşma, bu farklı görüşlere sahip insanların zıt uçlarda birbirleri aleyhine nefret, kavga ve düşmanlığa varan bir cepheleşmeye girmeleridir.

Toplum içindeki kutuplaşmalar çoğu zaman nesiller ve çağlar boyu sürmüş, birçoğunun sonucu çatışmalara, savaşlara kadar uzanmış, hatta soykırım ve kitle katliamlarına dahi yol açmıştır. Zihniyet ise hep aynı olmuştur: “Benim fikrimi, tarzımı, bakış açımı, dünya görüşümü kabul ediyorsan bendensin, kabul etmiyorsan benimle birarada yaşayamazsın.” Hatta bazıları daha da ileri gidip karşıt fikirlerin “… yeryüzünden silinmesi” gerektiğini bile söyleyebilmişlerdir.

Oysaki herkesin özlediği huzur ve barışa kavuşmanın yolu çok kolaydır. Kutuplaşmalar, kavgalar, çekişmeler ve huzursuzlukların tamamının ortak çözümü, ancak her iki tarafta da görülen inatçılık, öfke, nefret, saldırganlık gibi negatif duyguların, yerini saygı, sevgi, şefkat, anlayış, alttan alma, affedicilik, dostluk ve kardeşlik duyguları gibi üstün ahlaki vasıflara bırakmasıdır. Bu üstün ahlak özelliklerini bize en doğru, en kusursuz ve eksiksiz olarak açıklayan kaynak ise Yüce Kitabımız Kuran-ı Kerim’dir. Rabbimiz Kuran’da kullarını, sözün en güzelini seçerek konuşmaya, itidalli tavırlar sergilemeye çağırarak barış diline davet etmiştir:

Kullarıma, sözün en güzel olanını söylemelerini söyle. Çünkü şeytan aralarını açıp bozmaktadır. Şüphesiz şeytan insanın açıkça bir düşmanıdır.

(İsra Suresi, 53)

Rabbimiz, kötülüğe karşı güzellikle karşılık vermenin sonucunda oluşacak bazı hayırları ise şöyle açıklamıştır:

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) olur. (Fussilet Suresi, 34)

İnsanların, kardeşliğin oluşması, kırgınlığın ve dargınlığın son bulması için Allah’ın Kuran’da bildirdiği bu barış dilini kullanmaları, güzel ve yumuşak söz söylemeleri, karşılarındaki insanların da barışı bozan, düşmanlığı körükleyen tavır ve konuşmalardan vazgeçmeleri için güzel bir örnek oluşturacaktır. Allah Kuran’da, Hz. Musa ve Hz. Harun’a, kendilerinden tamamen farklı bir inanç ve düşünceye sahip olan Firavun’a karşı dahi “yumuşak söz söylemelerini” bildirmiştir:

“İkiniz Firavun’a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.” (Taha Suresi, 43-44)

Kuran’da anlatılan barış dilinin tüm dünyaya hakim olmasıyla kutuplaşma, çatışma ruhu gibi yüzyıllardır toplumlara bela olmuş suni sorunlar Allah’ın izniyle ortadan kalkar. Kuran ahlakının yaşanması dışındaki hiçbir çözüm gerçekçi değildir. Nitekim, bugüne kadar siyasi, sosyal ya da teknik çözümlerin her biri defalarca denenmiş ve hiçbirinin kalıcı sonuç vermediği görülmüştür.

Kuran’ın barış dilinin hakim olması için yapılması gereken, yine Kuran’da anlatılan sevgi ve şefkat anlayışının benimsenmesi ve herkese benimsetilmesidir. Bunun yolu ise eğitimdir. Daima doğruyu, sevgiyi ve barışı ayakta tutacak sevgi öğretmenlerinin yapacağı bu eğitim sevgi yöntemiyle  insanları “barışın diline” yöneltecektir. Bu dil, insanların katılaşmış olan kalplerinin kapılarını açacak gerçek anahtardır. Barışın dilinde “teröristler, katiller, acımasız diktatörler, vahşi katliamlar, zorla fikir kabul ettirmeler, yıkıcılık, kabadayılık, ters üsluplar” yoktur. Şartlar kızmaya, öfkelenmeye çok müsait olsa da kızgın, kızdırıcı, öfkeli üsluplar, barışın dilinde kullanılmaz. Barışın dilinde “nefret, kin ve husumet saçan, insanları farklı kutuplara çeken öfke insanları yoktur. Bunun yerine şefkatle, hoşgörüyle, nezaketle kalpleri yatıştıran sevgi öğretmenleri vardır. Barışın dilinde her ırka, her soya ve her millete saygı vardır. Çünkü barışın dilinde, farklı inançlara sahip insanların, kendi inançlarını ve fikirlerini özgürce ifade etmeleri, kendilerini güvende hissetmeleri önemlidir. Barışın dilinde tüm insanlara olduğu gibi, Allah’ın yarattığı her canlıya karşı da sevgi, şefkat ve merhamet vardır.

Artık yıllardır kullanılan, nefret ve katliamlara yol açmak dışında bir sonuç vermeyen öfke dilini bırakıp sevgi üslubunu hakim etmenin zamanı gelmiştir. Artık zaman, barışın dilini kullanan, felaketlere çözüm getiren insan olmanın zamanıdır.

Kuran’ın temelinin sevgi, şefkat ve hoşgörü olduğu her yerde ve herkese anlatılarak insanların bu cehalet denizinden çıkarılıp kurtarılmaları son derece kolaydır. Ama elbette emek gerektirir. Çünkü cehalet, sadece ve sadece barış dilini kullanan sevgi insanlarının, itinalı ve sabır gerektiren eğitimi ile ortadan kaldırılabilir. Dünyanın şu an içinde bulunduğu karmaşa, öfke, kin ve nefret ortamının değişmesi ve dili, dini, ırkı, siyasi görüşü, inancı ne olursa olsun, herkesin güven, huzur, adalet ve barış içinde yaşaması, ancak bu sevgi eğitimi ve barış dili ile mümkün olacaktır.

Adnan Oktar’ın Blitz’de yayınlanan makalesi:

http://www.weeklyblitz.net/2014/06/polarization-can-solved-using-language-peace-quran/

blitz adnan_oktar_polarization_language_of_peace