Tebliğ Kuran’ın gözardı edilen önemli hükümlerinden birisidir. Insanların bir çoğu “İslam’ı yaşamak” dendiğinde bunu sadece bazı fiziki farzları yerine getirmek olarak algılar. Namaz, oruç, hac, zekat gibi farzların yerine getirilmesinin kişinin mükemmel bir müslüman olması için yeterli olduğunu düşünür. Halbuki İslam maneviyat ve sevgi üzerine oturtulmuş bir dindir. Elbette fiziki olarak yerine getirilmesi gereken farzlar vardır. Ancak bu farzları, Allah’a ve Allah’ın yarattıklarına karşı sevgi ve şefkat dolu olan, güzel ahlaklı, Allah’ın dinini kendi isteklerinin üzerinde tutan samimi ve derin bir dindarlık ruhuyla yapmak gerekir Allah bu dindarlık ruhunun nasıl olması gerektiğini Kuran’ın tüm ayetleriyle tarif eder. Allah gerçek bir müslümanın huyuyla, karakteriyle, tavrıyla, üslubuyla, mantık örgüsüyle, yaşam şekliyle, eğitimi, kalitesi hatta mimikleriyle nasıl olması gerektiğini binlerce ayetle açıklamıştır. Bu ayetlerin tümünü gözardı edip sadece namaz kılmayı, oruç tutmayı ya da sadece zekat verip, belirli günlerle Allah’ın adını anmayı yeterli görmek Kuran’a uygun olmaz.
Kuran ayetleri insanlara bir hayat şekli tarif eder. Tebliğ ise bu hayat şeklinin ana damarlarından biridir. Her müslümanın mutlaka tebliğ farzını yerine getirmesi gerekir. Allah tebliğ yapmanın önemine pek çok ayetle dikkat çekmiştir. Al-i İmran suresinin 104. Ayetinde Allah tüm müslümanlara hitaben “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.” buyurmuştur. Bu ayette tebliğ’in nasıl yapılması gerektiği açıkça tarif edilmiş ve teblig yapmak ahirette kurtuluşa ermenin bir şartı olarak belirtilmiştir. Müslüman çevresinde herkesi ve hatta tüm insanları dinin getirdiği ahlaka, temizliğe, iyiliğe davet etmekle ve dinsizliğin getirdiği tüm kötülüklerden, çirkinliklerden, zalimliklerden onları uyarmakla mükelleftir.
Müslüman taraftır. Tarafsız müslüman olmaz. Yani hem kötüden hem iyiden yana, şartlara ve zamana göre tavır, üslup ve ahlak değiştiren müslüman olmaz. Akla kara arasında gidip gelen ve hayatı gri olarak yaşayan müslümanlık da Kuran’a uygun değildir. Müslüman hep iyiden, haktan, hakkaniyetten yanadır. Bunu da gittiği her yerde Allah’ın dinini yayarak, güzel ahlakı anlatarak, dinsizliğe ve kötülüğe karşı mücadele ederek gösterir. Öyle ki tebliğ ibadeti müslümanın hayatının tamamını kapsar. Çünkü müslüman dini sadece sözle değil, tavırlarıyla, yaşam şekliyle, mantık örgüsüyle hatta estetik, temizlik ve kalite anlayışıyla da tebliğ eder. Peygamber Efendimizin (SAV) hayatının her anı, her tavrı, her kararı nasıl canlı bir tebliğ örneğiyse ve İslam’ın nasıl yaşanması gerektiğini gösteren en mükemmel modelse müslümanların hayatı da böyle olmalıdır.
Allah’ın dinini tebliğ etmenin her müslümanın üzerine farz olduğuyla ilgili pek çok ayet vardır. Bu ayetlerin bir kısmında Allah cihad kelimesini kullanmıştır. Örneğin Hucurat Suresi 15. Ayette ve Hac Suresi 78. Ayette bu konuda Allah şöyle buyurmaktadır:“Mü’min olanlar, ancak o kimselerdir ki, onlar, Allah’a ve Resulü’ne iman ettiler, sonra hiç bir kuşkuya kapılmadan Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad ettiler “İşte onlar, sadık (doğru) olanların ta kendileridir.” (Hucurat Suresi, 15).”
“Allah adına gerektiği gibi cihad edin. “O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir. (Hac Suresi, 78)
Pek çok insan Kuran’daki bu ayetlerde geçen cihad kavramının fiziki bir mücadele ve savaş ortamı olduğunu düşünür. Oysa bu ayetlerde geçen cihad kelimesi, kökeni cehd olan bir kelimedir. Arapçadaki anlamı ise “çalışmak, çabalamak, azim, gayret, fedakarlık göstermek, insanın kendi nefsine hakim olması “dır. İslam ahlakında “cehd etmek” yani “cihad” aslında dini, güzel ahlakı, iyiliği ve hakkı yaymak için yapılan fikri mücadeledir. Yani cihad eden bir müslümanın yapması gereken insanlar arasında güzel ahlakın yayılmasını sağlamak, insanları öfkeden, kinden, kötülüklerden, zulümden uzak tutmak için gayret etmek, insanları Allah’ın dinine davet etmektir.
Fiziki cihad yani fiziki anlamda bir mücadele Kuran’ın emirlerine göre ancak savunma amaçlı yapılır. Müslüman ancak kendisinin, sevdiklerinin, ailesinin ya da çevresindekilerin canına yönelik bir kast, saldırı ve tehdit olması durumunda fiziki güç kullanmak durumunda kalır. Amaç sadece cana zarar gelmemesi için savunma yapmaktır. Dolayısıyla Kuran’da anlatılan din yolunda cihat etmek, fiziki değil fikri mücadeleyi ifade eder.
Kuran’da tarif edilen cihadda şiddet kullanmak, cana kastetmek, fiziki ya da psikolojik baskı ve zulüm ortamı oluşturmak, can yakmak, eza etmek yoktur. Kısaca İslam’da cihad savaş, tehdit ve baskı yoluyla değil, şefkat, sevgi, iyiliğe davet ve fikri olarak hak olanı savunma yoluyla yani tebliğ yoluyla yapılır. Ancak tebliğ yapmanın da bir yöntemi vardır. Tebliğ de en önemli şart samimiyet olmakla birlikte, müslüman tebliğ yaparken sürekli aklını ve vicdanını kullanmalı ve karşı tarafın ahiretini kurtarmaya vesile olmanın ne kadar ağır ve şerefli bir sorumluluk olduğunu asla unutmamalıdır. Bu nedenle bu kitapta tebliğ’in nasıl yapılması gerektiğini, fikir ayrılıkları sözkonusu olduğunda müslümanın nasıl bir tavırla karşılık vermesi gerektiğini de Kuran ayetleri ışığında açıkladık. Ayrıca cahiliyenin en sık yaptığı hatalardan biri olan tartışma konusuna da ayrı bir bölüm ayırdık. Çünkü tartışma mantığı belki de bir insanın doğruyu ve hakkı kabul etmesinin önündeki en büyük engellerden biridir. Müslüman anlatır, karşılıklı fikir alışverişinde bulunur, sohbet eder ancak asla gereksiz bir tartışmanın içine girmez. Çünkü cahiliyenin tartışma alışkanlığı İslam ahlakına uygun değildir ve müslüman hiç bir konuşmasında tartışmaya eğilim göstermemelidir. Allah bir ayetinde, müminin tartışmadan uzak duran ve her zaman için tebliği hedefleyen bu tavrını şöyle hükme bağlar:
“Eğer seninle çekişip-tartışırlarsa, de ki: “Ben, bana uyanlarla birlikte, kendimi Allah’a teslim ettim.” Ve kitap verilenlerle ümmilere de ki: “Siz de teslim oldunuz mu?” Eğer teslim oldularsa, gerçekten hidayete ermişlerdir. Fakat yüz çevirdilerse, artık sana düşen yalnızca tebliğ (etmek)dir. Allah, kulları hakkıyla görendir.” (Al-i İmran Suresi, 20)