Kuran’da savaşın ne zaman ve nasıl yapılacağı açıktır:
Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190 )
Savaş ancak, MÜSLÜMANLARA KARŞI SAVAŞANLARA yönelik olarak yapılmalıdır yani bir SAVUNMA savaşı olmalıdır. Müslümanların karşı tarafa sebepsiz yere saldırmaları Kuran’da kesin olarak YASAKLANMIŞTIR.
Müslümanlara Allah’ın Kuran’da verdiği emir, bir topluluğa, yaptıkları haksızlıktan ve saldırganlıklarından dolayı öfke duysalar bile, onlara karşı daima adaleti ayakta tutmaları gerektiği şeklindedir. Allah ayetinde şöyle bildirir:
Ey iman edenler, adil şahidler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır. (Maide Suresi, 8)
Kuran’da tarif edilen tüm savaşlar o bölgede belli şartlar altında gerçekleşmiş savunma savaşlarıdır. Savunmaya yönelik ayetler de bu özel şartlarla ilgili olarak indirilmiştir. |
Örneğin Allah ayetinde, Müslümanların Kabe’ye girişini engelleyen topluluklara karşı haddi aşmaktan Müslümanları men etmiş, onlara ve herkese karşı iyilikte bulunmayı öğütlemiştir:
… Sizi Mescid-i Haram’dan alıkoyduklarından dolayı bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının… (Maide Suresi, 2)
Kasıtlı olarak Hac ibadetleri engellenmiş ve kendilerine haksızlık yapılmış olmasına rağmen Müslümanlar, haddi aşmamaaşma konusunda Yüce Rabbimiz tarafından uyarılmaktadırlar. Allah Müslümanlara, bu şartlar altında bile adaletle davranmayı, öfkelenmemeyi ve iyilik yapmayı emretmektedir. Müslüman, her ne şart olursa olsun Kuran’daki bu hükme uymak zorundadır.
Kuran’da savaşın tek gerekçesinin -savunma savaşının- tarif edildiği ayette, Müslümanlara savaş konusunda getirilmiş bir başka şart daha vardır: Aşırı gitmemek.
Bunun anlamı, saldırı durumunda Müslümanın kendisini sadece koruması, haddi aşmaması, savunmanın dışında bir harekette bulunmamasıdır. Yani Kuran’da saldırı, vahşet, şiddet ve aşırılık yasaklanmıştır.
Yalnızca ve yalnızca kendilerine saldıranlara karşı bir savunma savaşı yapma zorunluluğu başka ayetlerde de şöyle bildirilmiştir:
Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır … (Mümtehine Suresi, 8-9 )
Burada önemli bir ayrım vardır. Müslümanlara fikren karşı olduğu halde, onlara karşı herhangi bir saldırı ve taşkınlıkta bulunmayanlara karşı saldırıda bulunmak Müslümanlar için haramdır. Müslüman, onlara karşı saygıyla ve adaletle davranmakla yükümlüdür. Bu ayetteki tarife göre sadece Müslümanlara inançları yüzünden zulmeden ve onlara fiili olarak saldıran, yani savaşı başlatan tarafın atağına karşı bir savunma izni verilmiştir. Daha önce de belirttiğimiz gibi elbette her insan, kendisine yöneltilen bir saldırıda kendisini korur. Bu her insanın, her milletin, her devletin kendisinde hak bulduğu, zaten olması gereken bir davranış biçimidir.
Peygamberimiz (sav)’in savaş izni verilen ayet gelene kadar hiçbir şekilde savunma yapmamış olması, müthiş bir fedakarlık ve dindarlıktır. O ana kadar “…onlarla en güzel bir biçimde mücadele et…” (Nahl Suresi, 125) ayetinin hükmü gereği Peygamberimiz (sav) sadece ikna ve uzlaşma yöntemine başvurmuştur. Putperest Kureyşlilerin amaçlarının yalnızca katliam yapmak olmasına rağmen…
Bu önemli noktayı belirttikten sonra, hurafecilerin ve İslam karşıtlarının, İslam’ın adını kullanarak uygulanan vahşete delil olarak getirmeye çalıştıkları Kuran ayetlerinin tümünü inceleyecek ve bu konudaki yanılgıları birer birer ortaya koyacağız.
Bu ayetleri incelerken önce, Kuran’da tarif edilen tüm savaşların o bölgedeki belli bir topluluğa yönelik olarak yapıldığının, belli şartlar altında gerçekleştiğinin ve bu özel şartların da ayetlerde belirtilmiş olduğunun bilinmesi gerekiyor. Bu topluluk, “kendileriyle anlaşma yapılmış olan” müşrik bir topluluktur. Dolayısıyla bu savaşların tümü, söz konusu topluluğun karşılıklı barış ve dostluk anlaşmalarını bozarak yaptıkları saldırılara, hal ve tavırlarına göre şekillenmiştir. Dolayısıyla inen ayetler de, tam olarak o zamanki durum ile ilişkilidir, o ortamı tarif etmektedir.
Bu gerçeğin daha iyi anlaşılması için o dönemdeki müşrik tarifini ve yapılan anlaşmaları yakından görelim:
Kendileriyle Anlaşma Yapılan Müşrikler
Müşrik kelimesi, söz konusu dönemi anlatan çeşitli tefsirlerde yalnızca “şirk koşan” anlamını alsa da, terim olarak açıktan açığa Allah’a ortak koşan; sayısız ilahlara inanan; Müslüman, Musevi, Sabiî, Hristiyan veya Mecusi OLMAYAN; putlara tapan putperestlerdir.
Kuran’da, İslamiyet’in zuhuru esnasında Arabistan’daki mevcut dinler zikredilirken müşrikler daima ayrı bir grup olarak bildirilmiştir. Peygamberimiz (sav) devri dikkate alınırsa, Kitap Ehli olan Musevi ve Hristiyanlarla evlenmek ve kestiklerini yemek helal kılındığı halde, Mecusi ve Sabiîlerin ve ayrıca putperestlerin kadınlarıyla evlenmek ve kestiklerini yemek yasaklanmıştır.
Daha önce belirttiğimiz gibi Peygamberimiz (sav) müşriklerin ağır baskısı altında Medine’ye göçe zorlanmış ve hicretinin ilk günlerinden itibaren Ensar (Medineli Müslümanlar) ile Muhacir (Mekke’den Medine’ye göç etmiş olan Müslümanlar) arasında kardeşlik bağını tesis etmiştir. Müşrik topluluklar ve o bölgede yaşayanlarla pek çok anlaşma imzalamış ve müşriklerin taşkın tavırlarına rağmen barışı tesis etmek için daima onları birliğe davet etmiştir.
Peygamberimiz (sav)’in Medine’ye gelip, kardeşliği ve sevgiyi pekiştirmesi farklı ırklara, dinlere ve dillere sahip gruplara ait insanların bir arada huzur içerisinde yaşayabileceğini de ispatlamıştır. Onun barış ve sevgi davetçisi olduğunun en büyük delillerinden birisi kendisinin yazdırdığı ilk metnin bir barış sözleşmesi olmasıdır. Hz. Muhammed (sav), Mekke’yi fethettikten sonra da, daha önce Müslümanlara işkence eden müşrikleri dahi serbest bırakmış, onlara büyük bir merhamet göstermiştir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in gösterdiği bu üstün ahlak, daha önce Arap toplumunda benzerine hiç rastlanmamış bir durumdu ve insanlar arasında takdirle karşılanmaktaydı.
O dönemde fethedilen yabancı ülkelerde de gerçek adaletin uygulanması konusunda Hz. Muhammed (sav) tüm Müslümanlara örnek olmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) ele geçirilen ülkelerin yerli halklarına karşı Kuran’da bildirilen adaleti uygulamış, onlarla her iki tarafın da memnun kalacağı ve kimsenin en ufak bir mağduriyet dahi yaşamayacağı anlaşmalar yapmıştır. Bu nedenle hangi dine veya ırka mensup olursa olsun, fethedilen ülkelerin halkı İslam’ın getirdiği adaletten her zaman hoşnut kalmıştır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) ve yanındaki sahabeler, “Yarattıklarımızdan, hakka yöneltip-ileten ve onunla adaleti kılan (uygulayan) bir ümmet vardır.” (Araf Suresi, 181) ayetinde söz edildiği gibi, insanlar arasında adaleti sağlayan bir ümmet olmuşlardır.
Arap yarımadasının güney kısmındaki Hristiyan Necran Halkı ile yapılan sözleşme de Peygamberimiz (sav)’in anlayış ve adaletinin en güzel örneklerindendir.
Sözleşmenin maddelerinden biri şu şekildedir:
“Necranlıların ve mahiyetindekiler canları, malları, dinleri varları ve yokları, aileleri, kiliseleri ve sahip oldukları herşey Allah’ın ve Allah’ın Peygamberinin güvencesi (himayesi) altına alınacaktır.” (Majid Khoduri, İslam’da Savaş ve Barış, Fener Yayınları, İstanbul, 1998, s. 209-210)
O bölgedeki tüm topluluklarla anlaşma sağlanması sonrasında Peygamberimiz (sav), İslam tarihindeki ilk anayasa olan Medine Vesikası’nı hazırlayarak Medine devletini kurmuştur. Medine Vesikası, tarihteki demokratik ve çok sesli anayasanın ilk ve en mükemmel örneğidir. Günümüzde hiçbir demokratik sistem, Peygamberimiz (sav)’in yürürlüğe koyduğu Medine anayasası gibi bir düzeni getirememiş ve hiçbiri bunu Peygamberimiz (sav)’in uyguladığı şekilde uygulayamamıştır.