Her insanın İslam dini ve ibadetleri hakkında az çok bir bilgisi ve kanaati vardır. Ancak bunların büyük bir bölümü Kuran ölçü alınarak edinilmiş kanaatler değildir. Birçoğu çevresinden, ailesinden, büyüklerinden, arkadaş çevresinden duyduğu eksik ve yanlış bilgilerden derlenmiştir. Oysa Kuran, insanlara öğüt veren ve sonsuz yaşamları için onları uyaran ve doğru yolu gösteren bir kitaptır. Allah’ın dini İslam’ı tanımak, ondaki doğruları ve yanlışları öğrenebilmek için başvurulması gereken tek yol, tek kaynaktır. İnsanlar için rehberdir. Doğru ile yanlışı birbirinden ayıran mutlak ölçüdür. Bu nedenledir ki Kuran’ın bir ismi de Furkan’dır. Yani “ayırt eden” dir. Kuran’ın “furkan” olan özelliği Enbiya Suresi, 48. ayetinde şöyle belirtilmektedir;
“Andolsun, biz Musa’ya ve Harun’a, takva sahipleri için bir aydınlık ve bir öğüt (zikir) olarak, hak ile batılı birbirinden ayıran (furkan)ı verdik.”
Kuran insanların doğrulara ulaşmalarına vesile olmaları için indirilmiş ilahi bir kitaptır, Allah katındandır. Bu nedenle Al-i İmran Suresi, 101. ayetinde Allah’a sımsıkı tutunanların ancak dosdoğru bir yola iletilecekleri haber verilmektedir. Çünkü “Şüphesiz doğru yol, Allah’ın (gösterdiği) yoludur.” (Bakara Suresi, 120)
Allah ayetlerini Cibril vesilesi ile farklı farklı zamanlarda peygamberimizin kalbine doğrudan indirmiştir. Allah kullarına gerçek ve doğru yolu Kuran ile göstermektedir. İnsan, Allah’ı bütün sıfatları ile tanıma, insanın dünyadaki amaçlarını, bu amaçlarına ulaşması için yapması gerekenleri, ölüm ve sonrası için olacakları, günlük yaşam içerisinde göstermesi gereken hal ve tavırları, ahlak şeklini, huzurlu ya da mutlu olmanın yollarını Kuran’dan öğrenme imkanına sahiptir. Bu yönleriyle Kuran insanlar için bir rahmet ve şifa olmaktadır. Kuran’ı samimiyetle ve Allah korkusunu içlerinde hissederek, gereği gibi, okuyanlar doğruları görebilir. Allah böylelerinin gerçek iman edenler olduğunu bildirmiştir:
“Kendilerine verdiğimiz Kitabı gereği gibi okuyanlar, işte ona iman edenler bunlardır. Kim de onu inkar ederse, artık onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir.” (Bakara Suresi, 121)
Yalnızca Allah’a güvenip inananların, kopması olmayan sapasağlam bir kulba yapıştıkları Kuran’da şöyle bildirilmektedir; “Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulba yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256)
Ne var ki insanların çoğu Kuran’ı terk etmiş, kendi batıl ve çarpık inançlarının peşinden giden bir topluluk içerisinde yaşamaktadırlar. Dolayısıyla bu toplumun doğrularını ve yanlışlarını sorgulamaksızın benimsemektedirler. Oysa insanlar ahirette yalnızca Kuran’da yazılı olan hükümlerden, sorguya çekileceklerini bilmelidirler. Bu durum Kuran’da şöyle haber verilmektedir; “Şu halde, sana vahyedilene sımsıkı-tutun; çünkü sen dosdoğru bir yol üzerindesin. Ve şüphesiz o (Kuran), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız.” (Zuhruf Suresi, 43-44)
İslam Allah’ın kabul edeceği tek dindir, insanların ondan sorumlu olduğu bu ayetten de açıkça anlaşılmaktadır. Hz. Muhammed’in gönderilişinden kıyamet gününe kadar tüm insanlığın tabi olması gereken din yalnızca hak din İslam’dır ve onun kitabı Kuran’dır. Kuran’a uymayanlar ise Allah’ın tarif ettiği dinden başka bir din veya düşünce ararlar. Bu kişiler ve ahiretteki durumları Kuran’da şöyle haber verilmiştir:
“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslam’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki “kıskançlık ve hakka başkaldırma” (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın ayetlerini inkar ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesabı pek çabuk görendir.” (Al-i İmran Suresi, 19)
Bu nedenle insanın Kuran dışında olan her türlü sapkın ve batıl kültürlerden ve inançlardan kurtulması, her duyduğunu ve öğrendiğini Kuran hükümleri ile karşılaştırması ve muhalif olanlarını elemesi gerekir. Ahirette pişmanlık yaşamamak için dünyada Kuran’ın doğrularına göre hareket ederek yaşamak çok önemlidir.