Kuran’a göre insanlara iyiliği emredip, onları kötülüklerden sakındırmak her Müslüman için farz olan bir ibadettir. Allah’ın emirlerini, İslam’ı ve Müslümanları her şartta koruma azmi ve kararlılığı içinde olan bir insanın Kuran’a ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uygun olmayan en ufak bir tavır, en ufak bir konuşma ya da en ufak bir mimik karşısında tepkisiz kalması mümkün değildir.
Samimi bir Müslüman Kuran’da yazmayan bir ayetin var gibi anlatıldığını, Peygamberimiz (s.a.v.)’den rivayet edilen sahih kaynaklı hadislerin yok kabul edildiğini, Allah ile, din ile ilgili konularda alaycı bir üslup kullanıldığını duyduğunda, bunun bir fitne olduğunu hemen anlar, bu imani ve ahlaki zaafiyetin toplumda yaygınlaşmaması için ilmi yönde elinden gelen her türlü gayreti gösterir. Allah Kuran’da “fitnenin öldürmekten beter olduğunu” (Bakara Suresi, 191, 217) bizlere bildirmekte ve yeryüzünde fitne kalmayıncaya kadar fikri mücadelenin devam etmesini emretmektedir (Enfal Suresi, 39). Dolayısıyla fitne varsa, Kuran ve sünnet sınırları içerisinde fikri mücadele her zaman olacaktır.
Özellikle çok sayıda insan tarafından izlenen, dinlenen kişilerde görülen iman zayıflığının ve akıl eksikliğinin erken teşhisi, ve bunun Kuran’la, Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetiyle tedavi edilmesi çok aciliyetli ve önemlidir. O kişi hedef alınarak yapılan Kurani hatırlatmalar ve tavsiyelerle bir yönüyle ilgili şahsa fayda sağlaması amacı güdülse de, asıl hedeflenen o kişinin konuşmaları, mantık örgüleri, dine bakış açısıyla kendini belli eden bir düşüncenin eleştirilmesi ve sonucunda da düzelmesinin umulmasıdır. Eleştirilen kişi belki de binlerce insanın içinde bulunduğu bir hatayı yansıtması bakımından örnek teşkil etmektedir, dolayısıyla da hedef asla o kişinin şahsı değildir. Bu gibi durumlarda ilgili kişi Kuran ahlakına, hadislere zıt bir bir imaj olarak ele alınmakta, oradaki düşünce bozukluğuyla ilmen mücadele edilmektedir. Yoksa yapılan hatırlatmaların, uyarıların o kişinin doğrudan şahsına yönelik bir art niyet taşıması asla söz konusu olmamaktadır.
Sayın Adnan Oktar’ın bazı kişilere yönelik kullandığı Kurani eleştiri üslubunun temelinde de her zaman fayda sağlaması amacı yatmaktadır. Nitekim Allah Kuran’da “Şu halde, eğer ‘öğüt ve hatırlatma’ bir yarar sağlayacaksa, ‘öğüt verip hatırlat.” (A’la Suresi, 9) şeklinde bildirmektedir.
Herkes Allah’ın kendisi için takdir ettiği kaderi yaşar, hataları da, eksiklikleri de yaratan Allah’tır. Allah bir ayetinde “Oysa sizi de, yapmakta olduklarınızı da Allah yaratmıştır.” (Saffat Suresi, 96) diye bizlere bildirmektedir. İnsanın Allah’ın yarattığı kaderin dışında hata yapması bir yana, nefes alıp vermesi dahi imkansızdır. Allah’a karşı bu denli muhtaç olan bir insana, hatasından dolayı kızgınlık, öfke duymak ise güçlü imana sahip bir Müslüman için asla söz konusu değildir.
Sayın Adnan Oktar da bazı kişilerin konuşmalarıyla ortaya çıkan düşünce sistemlerini eleştirirken, kalbinde o kişilerin şahıslarına kızgınlık duyması mümkün değildir. Sayın Adnan Oktar Allah’ın bütün Müslümanlara farz kıldığı uyarıp-korkutma ve müjdeleme ibadetini yerine getirmektedir. Bu görevini uygularken de Cenab-ı Allah’ın Kuran’daki üslubunu örnek almaktadır. Hatalı gördüğü fikirlerin neden hatalı olduğunu Kuran ayetlerine ve hadislere dayandırarak somut delillerle son derece anlaşılır şekilde açıklamakta ve doğrusunu da yine Kuran ayetleri ve hadislerle insanlara izah etmektedir.