Müslümanların Allah’a ve O’nun dinine olan bağlılıkları, hiçbir şart gözetmeksizin tam bir sadakat içerir. Bu nedenle Müslümanın din ahlakını yaşamaktaki şevki, morali, gücü, kararlılığı, koşulların değişmesiyle birlikte değişiklik göstermez. Bu önemli bir Kuran ahlakıdır. Bu konuyla ilgili olarak Kuran’da, Müslümanın iki temel özelliği bildirilmektedir. Birincisi Müslümanın hiçbir güç koşulda sarsılmaması ve zahiren zorluk gibi görünen olaylardan dolayı asla moralinin bozulmamasıdır. İkincisi ise sahip olduğu imkanlardan dolayı kibir ve büyüklüğe kapılmamasıdır. Allah Müslümanların bu özelliğini bir ayette şöyle bildirir:
Öyle ki, elinizden çıkana karşı üzüntü duymayasınız ve size (Allah’ın) verdikleri dolayısıyla sevinip-şımarmayasınız. Allah, büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Hadid Suresi, 23)
İnsan, yaşamında nelerle karşılaşacağını hiç bilemez. Kimi zaman en genç döneminde hiç beklemediği bir hastalığa yakalanabilir ya da bir kaza geçirerek ömür boyu yatağa bağlı kalacağı bir durum oluşabilir. Bütün mülkünü kaybedebilir veya olaylar hiç tahmin etmediği bir şekilde gelişebilir. Bu tip bir durumda Allah’a imanı zayıf olan insanlar ümitsizliğe düşer ve durumlarına isyan ederler. Allah’ın kendilerine verdiği bütün nimetleri bir anda unutur ve Allah’a olan sevgilerini ve güvenlerini bir anda yitirebilirler. Hiç şüphesiz bu çok büyük bir ahlak bozukluğudur.
İşte gerçek Müslümanların farkı bu durumlarda ortaya çıkar. Çünkü Müslümanlar Allah’a şartsız olarak iman ederler. Allah’a olan sevgi ve güvenleri başlarına gelen olaylara göre değişmez. Allah’ın herşeyde bir güzellik ve hayır yarattığını bilir ve başlarına gelen, beklenmeyen olaylar karşısında sadece sabrederek, tevekkül ederler. Allah’ın aklına, merhametine, adaletine güvenleri tam ve kesindir. Bu nedenle ellerinden giden her ne olursa olsun, bunu bir kayıp olarak görmez ve bunun üzüntüsünü yaşamazlar.
Ayrıca Kuran’da, gerçek Müslümanların oldukça hareketli, ilmi mücadele içinde ve dönem dönem de zorluklarla dolu bir hayatlarının olacağı bildirilmektedir. Bir Müslüman hakkı söylerken ve savunurken, muhakkak hakkın ortaya çıkmasından rahatsızlık duyan insanların engelleriyle ve baskılarıyla karşılaşacaktır. Müslümanların insanları davet ettiği güzel ahlakı, menfaatlerine uygun görmeyen ve din ahlakının yaşanmasını istemeyen kişiler elbette olacaktır. İşte bu insanlar kimi zaman sözlü kimi zaman da fiili olarak Müslümanların din ahlakını yaşamalarını ve insanları Kuran ahlakına davet etmelerini engellemek isteyeceklerdir. Bu engellemeler sırasında Müslümanlar kimi zaman maddi kayıp içerisinde olabilir, kimi zaman canları tehlike altına girebilir veya yaşadıkları yerleri terk etmek durumunda kalabilirler. Ancak kayıp gibi görünen bütün bu olaylar, Müslümanlara ahirette büyük bir mülk, güzellik ve ihtişam olarak geri dönecektir. Bu nedenle Müslümanlar başlarına gelen her olayı sevinç ve şevkle karşılarlar.
İnsanların hayatında beklenmedik kayıplar olabileceği gibi beklenmedik büyük kazançlar da olabilir. Allah dilediği insana mülkünün kapılarını ardına kadar açabilir. Başarı, yönetim, yetki verebilir. Böyle bir durumda Allah Müslümanların sevinerek bir şımarıklık içine girmemeleri gerektiğini bildirmektedir Çünkü insan mülkte yetkide veya herhangi bir kazançta sadece emanetçi konumundadır. Kendisine verilen herşeyin esas ve tek sahibi Allah’tır. Bu nedenle kişi kendisine ait herhangi bir özellikten dolayı değil, Allah’ın lütfundan ve dilemesinden dolayı bir rahatlık ve kazanç içerisindedir. İşte bunu bilen Müslümanlar çok büyük nimetlerin ve zenginliklerin içinde de olsalar da acizliklerini asla unutmaz ve bir büyüklük duygusuna kapılmazlar. Sadece Allah’a şükreder ve kendilerine verilen nimetlerin hakkını vermeye gayret ederler.