Kuran’ı esas almadan yaşayan cahiliye kadınlarının sevgi anlayışında ‘kadının görev olarak yapması gerekenler mantığı’ vardır. Bu mantıkta kadının eşine sevgi göstermesi, takvasından kaynaklanan derin sevgiden dolayı olmaz. Sevgi adı altında günlük, haftalık sorumluluklar yapılır.
İman etmeyen bir kadın, insanların rızasını ya da kendi çıkarlarını gözeterek yaşadığı için gerçek sevgiyi hayatında oluşturamamşıtır. Dolayısıyla yapmacık yaşar. Bu yaşantının olmazsa olmaz kuralları vardır. Bu kurallar kadının ütü yapmasını, çamaşır yıkamasını, yemek yapmasını, çocuklara bakmasını adeta zorunlu kılar. Kadın bunları yapamadığında kendini eksik hisseder. Oysa iman eden için sevgi sadece takvaya (Allah korkusuna) dayalıdır. Sevginin oluşması için yapılması gereken kurallar yoktur. Tam aksine Müslüman bunların hiçbirini yapamadığı gibi hasta ve bakıma muhtaç durumda olsa da gene sevilir. Çünkü Müslümanlar birbirlerini Allah’ın tecellisi ve sonsuz ahiret arkadaşı olarak görürler.
Sevilmek için güzel, güçlü ya da zengin olmak gerekmez. Müslüman doğal olarak sevilir. İşte iman etmeyen bir insan bu önemli gerçeği kavrayamaz ve yaşayamaz. Dolayısıyla etrafında genel kabul gören kurallara uyması gerektiğini düşünerek mutlu olamaz ve hayatı boyunca da Allah sevgisinden kaynaklanan gerçek sevgiyi hiç yaşayamadan yapmacık bir ömür sürer.