Resul-i Ekrem (s.a.v)’den yine şöyle rivayet edilmiştir: “Kadın zarar görmeye müsait bir varlıktır; şeytan onun yanı başını kesiverir. (Onun için ya dışarıya çıkmamalı, ya da çıktığında çok dikkatli olmalıdır.)” (Mizan-ül Hikme, C.2, S.259)

Kadın toplumun direği, güzelliği, süsü, zarafetidir. Kadının varlığı, toplumda söz sahibi olması, denetçi olması, karar mekanizmasında yer alması, fikrine baş vurulur olması bir toplum için büyük bir nimettir. Bu nedenle kadın, Allah tarafından özel olarak detayları teşhis edebilen, girift kararları mükemmel şekilde alabilen, her türlü tedbiri önceden düşünen, ince ve keskin düşünceli ve oldukça akıllı olarak yaratılmıştır. İslam dininde kadına verilen değer çok yüksektir. Bu tam olarak anlaşıldığında İslam dini dünya çapında hakkıyla anlaşılmış olacaktır.

İşte tam olarak bu nedenledir ki iç ve dış mihraklar yüzyıllardır özellikle kadın konusu üzerinden İslam dininde tahribat yaratmaya gayret etmişlerdir. Bunun için de gerek uydurma hadisleri ve batıl uygulamaları gerekse toplumun -tamamen Kuran dışı olan- örf, adet ve gelenek olarak adlandırdıkları kuralları kalkan yapmışlardır. Kendilerince İslam’da kadının ikinci sınıf, aşağılanan, değer verilmeyen, itici, günaha sokucu, beyni iğfal edilmeye müsait tehlikeli bir varlık olarak bilinmesine çalışmışlardır.

Örneğin yukarıdaki sözde hadiste, kadının ahlaksızlık yapmaya müsait, kendine mukayyet olamayan, iradesi zayıf, imanına güvenilmeyen, şeytanın iğfaline açık bir varlık olduğu anlatılmaktadır. Bunun için de kadının elden geldiğince sokağa çıkarılmaması, vesayet altında tutulması, eğer çıkarsa da namussuzluk, ahlaksızlık yapma eğilimi yüksek olacağı gibi bir telkin verilerek her hareketine dikkat edilmesi gerektiği anlatılmaktadır.

Oysa bu uydurma sözlerin Peygamberimiz (sav) tarafından söylenmediği çok açıktır. Kadınlarla istişare eden, savaşlarda güvenliğinin sağlanmasında kadınlara görev veren, meclislerinde kadınlara geniş yer ayıran, vaktinin büyük kısmını onlarla sohbet ederek geçiren, onlara karşı derin saygı ve sevgi besleyen Peygamberimiz (sav) adına yalan beyanlar ortaya atanlar derin bir kadın düşmanlığı içinde olan bağnazlardır.

Peygamberimiz (sav) döneminde, daha önce detaylı bahsettiğimiz gibi, kadınlar savaşlara katılan, her türlü sosyal ortamda bulunan, ticaretle uğraşan, dini tebliğ eden önde giden müminler arasında yerlerini almışlardır. Kuran ayetleri içinde de kadının evden dışarı çıkarılmayacak kadar tehlikeli ve zayıf akıllı bir varlık olduğunu ifade eden tek bir ima dahi yoktur. Aksine Kuran’da Allah, bağnaz zihniyetin kadınlara bakış açısındaki derin psikopatlığı ve bu zihniyetin Peygamberimiz (sav) döneminde de şeytani faaliyetler içinde olduğunu haber vermiştir:

Oysa onlardan biri, O, Rahman (olan Allah) için verdiği örnek ile (kız çocuğunun doğumuyla) müjdelendiği zaman, yüzü simsiyah kesilmiş olarak kahrından yutkundukça yutkunur. (Zuhruf Suresi, 17)

(Kıyamet günü) Ve ‘diri diri toprağa gömülen kızcağıza’ sorulduğu zaman: “Hangi suçtan dolayı öldürüldü?” (Tekvir Suresi, 8-9)

Onlardan birine kız (çocuk) müjdelendiği zaman içi öfkeyle-taşarak yüzü simsiyah kesilir. Kendisine verilen müjdenin kötülüğünden dolayı topluluktan gizlenir; onu aşağılanarak tutacak mı, yoksa toprağa gömecek mi? Bak, verdikleri hüküm ne kötüdür? (Nahl Suresi, 58, 59)

Söz konusu ayetler, bağnazların kadına bakış açısındaki dehşet vericiliği mükemmel tarif etmekte ve Allah’ın bu zihniyete ne kadar büyük lanet ettiğini bize göstermektedir. Çocuğu kız olacak diye öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilen, kadına böylesine nefret dolu olan, daha da ileri gidip onu canlı canlı toprağa gömerek cinayet işleyen zihniyet tarihte var olmuştur ve bunların tümü, yukarıdaki Tekvir Suresi’nin 8 ve 9. ayetlerinde belirtildiği gibi ahirette yaptıklarının hesabını vereceklerdir. Kadına karşı bu düşmanlık, Allah’ın Katında büyük bir öfke sebebidir.

kadın düşmanlığı

KADINA ZULÜM KURAN’DA YOKTUR. BU DEHŞET VERİCİ GÖRÜNTÜLER KURAN’A UYULMADIĞINDA ORTAYA

Kadın düşmanlığı ve nefretiyle dolup taşan bağnaz zihniyet yüzyıllardır kadınlara yönelik şeytani yaklaşımlarını hiç değiştirmemiştir.

Görüldüğü gibi, kadın düşmanlığı ve nefretiyle dolup taşan bağnaz zihniyet, yüzyıllardır kadınlara yönelik şeytani yaklaşımını hiç değiştirmemiştir. Kuran’ın, onların bu hasta mantığını asla desteklemediğini bildikleri için, bu konudaki tahribatı mevzu hadisler yoluyla yapmaya çalışmışlardır. Özellikle kadınlara yönelik bu kadar ürkütücü mevzu hadis bulunmasının başlıca sebebi budur.

Konuyla ilgili diğer bir uydurma hadiste de bağnazlar, kadınları ölmeyecekleri derecede aç bırakarak ve onlara güzel kıyafetler giydirmeyerek terbiye etmeyi hedeflemektedirler. Bu hastalıklı zihniyete göre eğer kadını aç bırakırlarsa, ona kötü ve eski kıyafetler verirlerse, kadının dışarı çıkma şevki de azalacaktır. Mevzu hadis şu şekildedir:

Kadınları zarar vermeyecek miktarda aç, aşırı gitmeyecek kadar da kıyafetsiz bırakınız. Çünkü kadınlar iyice doyar, güzelce giyinirlerse onlar için dışarı çıkıp gezmekten daha sevimli bir şey yoktur. Fakat onlar biraz aç, biraz da çıplak kalırlarsa onlar için evde oturmaktan hayırlı bir şey yoktur. (İbnül Cevzi, Mevzuat, II/282283; Suyuti, Leali, II/154 İbn Arrak, Tenzihü’ş Şeria, II/212213)

Kadınlarınıza evlerinin kapısında oturmamaları için yeni elbise yaptırmayın, çünkü elbiseleri güzel ve yeni olursa kalplerine dışarı çıkmak arzusu gelir. (İmamı Gazali-Kimyayı Saadet sayfa:178 İbn Ebi Şeybe, Musannaf, IV/II, 420)

İçinizden biri yaşı ileri, ağzındaki dişleri dökülmüş, görünüş itibariyle de çok çirkin olabileceği gibi aksine karısı da genç ve güzel olabilir. Bu genç ve güzel kadın, çarşıya çıktıktan veya davet edildiği düğün ve ziyafetten evine döndükten sonra dışarıda gördüğü yakışıklı erkeklerle yaşlı ve dişleri dökülmüş kocasını kıyas ederek kocasının yüzüne dahi bakmak istemez. Belki kocasının kendisini öpmesini ve cinsel ilişkide bulunmasını dahi istemez. İşte genç kadının erkeklerin çokça bulunduğu çarşı, pazar, şenlik ve toplantı yeri gibi mekanlara gitmesinin kadın üzerinde yapacağı etki en azından budur. (İmam Şarani, Uhudül Kübra)

Söz konusu mevzu hadislerdeki tarif, gittiği ortamda kendine hakim olamayan, Allah korkusu ve imanıyla değil de içgüdüleriyle hareket etmeye meyilli ve bu sebeple de çeşitli teknik tedbirlerle zapt edilmesi gereken garip bir yaratığa, adeta bir hayvana işaret etmektedir. Böyle bir tarif vardır, çünkü bu, tam olarak bir bağnazın kadına bakış açısıdır.

Bizi ise bağnazın değil, Kuran’ın bakış açısı ilgilendirir. Kuran’da tarif edilen Müslüman kadın Allah’tan korkar. Dolayısıyla hangi ortamda nasıl giyinmesi gerektiğini, iffetini ve ırzını nasıl koruması gerektiğini, çarşı, pazar, şenlik ve toplantı yerlerinde nasıl davranması gerektiğini gayet iyi bilir. Bunu bilmesi için Kuran ona yeterlidir. Bunu bilmesi için bir erkeğin ona ne yapacağını söylemesine, onu giydirmesine, onu yedirmesine ihtiyacı yoktur. Buna karar verecek olan bir erkek değildir, buna karar veren Allah’tır. Kuran’ın hiçbir yerinde bir erkeğe bu konuda verilmiş bir ehliyet, bir yetki bulunmamaktadır. Kuran’ın hiçbir yerinde erkeğin bu hakların kendisine ait olduğunu iddia edeceği bir ayrıcalığı ve özelliği yoktur. Allah Kuran’da mümin erkeklere hitap ettiği gibi mümin kadınlara da hitap ettiğine göre, kadın kendisine Rabbimiz’den gelen hitabı Kuran’da gayet güzel görür, anlar ve bunu en mükemmel şekilde uygulamak için çalışır.

Kuran’daki ahlakı uygulamak için bir kadının Allah’tan korkması yeterlidir. Erkek tarafından güdülerek bunun sağlanacağını iddia edenler bu korkunç mevzu hadislerin ve İslam öncesi toplumlardan gelen batıl geleneklerin ve örflerin hayata hakim olmasını isteyenlerdir.

Ayrıca Allah Kuran’da Müslümanların kadın olsun erkek olsun, israf etmeyecek şekilde helal olan herşeyden yiyip içmelerini, mescitlere en güzel kıyafetleriyle gelmelerini, mücevher takmalarını, temiz ve bakımlı olmalarını bildirmektedir.

Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.  (Araf Suresi, 31)

Kadınların sokağa çıkmamaları gerektiğine dair hiçbir ayet olmadığı gibi, tam aksine, Allah’ın mümin kadınlara yüklediği sosyal sorumluluklar gereği kadınların yoğun bir sosyal hayatları olduğu da ayetlerden açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu mevzu hadislerde geçen ifadeler de Kuran ayetleriyle tümüyle çelişmektedir.

kadın ve kedicikler
John William Godward’nun “On the Balcony” adlı yağlı boya tablosu, 1911

Bir kadın nasıl yaşaması, nasıl giyinmesi gerektiğini Kuran’dan öğrenir; bir erkekten değil.

Kadının Güya Namazı Bozacağı ve Uğursuz Olduğu İddiası

kadın yağlı boya tablosu
John William Godward’nun “Nerissa” adlı yağlı boya tablosu, 1906
Allah’ın “en güzel surette yarattım” dediği kadınları kara köpek, eşek, domuz, gibi benzetmelerle aşağılamak, uğursuz diye nitelendirmek Kuran ahlakıyla asla bağdaşmaz. Müslüman kadınlar Kuran’da övülen, örnek gösterilen, saygı ve sevgi duyulan, nimet konumunda olan son derece mübarek insanlardır.

“Resulullah (sav) buyurdular ki: “Biriniz sütresiz olarak (seccadenin önüne değnek koymadan) namaz kılarsa (önünden geçtiği takdirde) şunlar namazını bozar: Eşek, domuz, Yahudi, Mecusi, kadın… (Buhari, Salat 90, İlm 18, Ezan 161, Cezau’s-Sayd 25; Müslim,
Salat 254, (504); Muvatta, Kasru’s-Sala)

Namazı bozan şeyler kara köpek, eşek, domuz ve kadındır. (Sahih-i Müslim, Salat 265; Tirmizi Salat 253/338 Ebu Davud, Salat, 110/720)

Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta. (Ebu Davud, Tıb, 24/3922; Müslim, Selam, 34/115 Buhari, Nikah, 17/4805)

“Bir şeyde (uğursuzluk) olsaydı, bu atta, kadında, meskende olurdu.” (Buhârî, Cihad 47, Nikah 17, Tıb 43,54; Müslim, Selam 119, Müslim, Tıb 117-120, (2226);
Muvattâ, İsti’zân 21)

Söz konusu mevzu hadisleri de yukarıdaki açıklamalar ışığında değerlendirmek gerekmektedir. Allah’ın, “en güzel surette yarattım” dediği kadınları “kara köpek, eşek, domuz” gibi benzetmelerle aşağılamak, “uğursuz” diye nitelendirmek Kuran ahlakıyla asla bağdaşmaz. Müslüman kadınlar Kuran’da övülen, örnek gösterilen, saygı ve sevgi duyulan, nimet konumunda olan son derece mübarek insanlardır.

Bunun yanı sıra, köpek ve at gibi son derece sevimli ve aynı zamanda da insanlar için birer nimet olan mazlum canlıların da ibadeti bozan belalı ve uğursuz varlıklarmış gibi gösterilmesi zaten söz konusu mantığın korkunç bir tezahürüdür.

Ayrıca İslam dininde uğur-uğursuzluk diye bir kavrama da yer yoktur. Bu kavramlar şirke işaret eden kavramlardır. Hayır da şer de Allah’tandır. Yaratılmış olan hiçbir şeyin insana uğur ya da uğursuzluk getirmesi mümkün olmadığı gibi bağımsız bir gücü de yoktur. Uğursuzluğa inanmak müşrik karakterine mahsustur ve Allah asıl bu mantıkta olanların uğursuz olduklarını bildirmektedir.

“… Haberiniz olsun, Allah Katında asıl uğursuz olanlar kendileridir; ama onların çoğu bilmezler.” (Araf Suresi, 131)

Daha önceki bölümlerde detaylı anlatılan anlam kaymalarına en net örneklerden bazıları da kadınlar konusundaki hadislerdir.

Ayrıca daha önce de belirttiğimiz gibi hadislerin başını ve sonunu duymamak ciddi anlam kaymalarına neden olmuştur, kadınların uğursuzluğu ile ilgili hadiste de bu sorun başgöstermiştir. Söz konusu hadisi tekrar hatırlatalım: Ebu Hureyre’den “Uğursuzluk üç şeyde olur; ev, kadın ve at” diye Peygamberimiz (sav)’e hadis atfedildiğini duyan Hz. Aişe (ra): “Allah’a yemin ederim ki Allah’ın elçisi bunu asla söylememiştir. O ancak şunu söylemiştir. ‘Cahiliye ehli şöyle derlerdi: Uğursuzluk şu üç şeyde olur; ev, kadın ve at.'” şeklinde konuşmuştur.

Bu konuda Hz. Aişe (ra)’dan rivayet edilen Buhari’ye ait bir başka sahih hadis ise şöyledir: “Benim yanımda namazı bozan şeyleri saydılar. Dediler ki ‘Köpek, eşek ve kadın namaz kılan birinin önünden geçerse namaz bozulur.’ Ben de dedim ki- ‘Bizi (kadınları) köpek konumuna soktunuz. Halbuki Peygamber Efendimiz ben onun yatağında onunla Kıble arasında yatarken namaz kılardı.”

Görülebileceği gibi Sevgili Peygamberimiz (sav), önünde Hz. Aişe var iken namaz kılmaktadır. Buradan da anlaşılabileceği gibi, söz konusu hurafe, Peygamberimiz (sav)’e atfedilen büyük bir iftiradır ve Peygamberimiz (sav)’in vefatının ardından da Hz. Aişe tarafından tamamen reddedilmiştir.

Kadınları Hayvanlara Benzeten Bağnaz Zihniyetten Örnekler

balkonda kadın
John William Godward’nun “Idlenessfont_resimalti” adlı yağlı boya tablosu, 1900
Bağnaz zihniyeti yaşayan bir insan, mevzu hadislerin etkisiyle, dünyada en yakın olması gereken varlığa, eşine karşı kuşkusuz nefret duygusu dışında bir his duymayacaktır. Bağnazlığın getirdiği büyük tahribatlardan biri budur.

Kadın sekiz sıfatlıdır: 1- Giyim kuşam hevesinden maymun. 2- Fakir düşmeye razı olmadığından köpek. 3- Kocasına ve diğer insanlara kibrinden yılan. 4- Gece gündüz koğuculuk (dedikodu) yaptığından akrep. 5- Evden eşya sattığından fare. 6- Erkeklere hile kurduğundan tilki. 7- Kocasına itaat ettiğinden dolayı koyundur. (İmamı Gazali, İhya-u Ulumuddin)

Burada şu soruyu sormak lazım: Yukarıdaki bu iğrençliklerle dolu mevzu hadise inanan bir erkeğin bir kadına bakış açısı nasıl olur? Eşini nasıl sevebilir, ona nasıl saygı duyabilir? Böyle bir insanın dünyada en yakın olması gereken varlığa, eşine karşı nefret duygusu dışında duyabileceği başka nasıl bir his olabilir? Kendi eşini adeta hayvan olarak görürken, Kuran’da asıl üzerinde durulan sevgi ve muhabbeti nasıl elde edebilir? Elbette edemez. Oysa Allah Kuran’da, eşler arasında var olan özel bir sevgi ve merhametten bahseder:

Onda ‘sükun bulup durulmanız’ için, size kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet kılması da, O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Rum Suresi, 21)

Yukarıda yer verdiğimiz uydurma hadisten yola çıkarak konuyu biraz genişletelim.

Genel olarak kadına bakış açısı böylesine ürkütücü detaylarla dolu bir insanın kendi annesine, kız kardeşine, kendi kızına bakış açısı da kuşkusuz benzer şekilde olacaktır. Onlara yönelteceği, sevgi ve saygı anlayışı hastalıklı olacak, bu sahte sözde geçen mantığın bir yansıması şeklinde kendisini gösterecek ve ister istemez bakış açısı sadece aşağılamak üzerine kurulu olacaktır.

Açıktır ki, mevzu hadislerdeki tanımda sevgiye değil nefrete teşvik vardır. Söz konusu mevzu hadislerde tarif edilen kadına saygı duyulabilmesi adeta imkansızdır. Sevgiden zaten tek bir bahis dahi geçmemektedir. Allah’ın Kuran’da temel şart olarak belirttiği bu muhteşem duygu, Allah’ın kainatı yaratma amacı olan sevgi adeta unutulmuştur. Bu nasıl bir dindir ki bu kadar çok düşmanı vardır ve bunun en başlıcaları kadınlardır?

Böyle bir din kuşkusuz ki Kuran’daki hak din değildir.

John William Godward’nun “The Love Letter” adlı yağlı boya tablosu, 1913
Mevzu hadislerdeki tanımlarda sevgiye değil nefrete teşvik vardır.

Ayrıca şunu da belirtmek gerekir: Kuran’da hüsn-ü zan yani güzel zanla bakmak esastır. Deliller, şahitler olmadan zanda bulunmak haramdır. Dolayısıyla karşı taraf sırf kadın olduğu için ona yönelik “haindir, giyim kuşam konusunda hırslıdır, hırsızlığa eğilimlidir, sinsidir, hilekardır, kibirlidir” gibi önyargıyla ve direkt hükümle yaklaşmak Kuran’a göre sui zan yani kötü zandır. Dolayısıyla yalan ve haramdır. Bir insana hilekar diyebilmemiz için gerçekten sahtekarlığına, samimiyetsizliğine şahit olmamız gerekir. Bir kişiyi hırsızlıkla itham edebilmemiz için bu kişinin kendine ait olmayan bir malı çaldığını ispatlamamız gerekir. Delilleri, şahitleri olmaksızın bir insana sırf kadın olduğu için bu gibi ithamlarda bulunmak Kuran’a göre iftira hükmüne girer. İftirayı atan da zalim olur. Ancak bağnazlar Kuran hükümlerinden habersiz, bambaşka bir batıl dinin içinde yaşadıklarından uydurma hadislerdeki bu sapkın mantıkları görememektedirler.

Bir sonraki bölümde kadınları kısıtlamak ve aşağılamak için kendilerince Kuran’dan deliller getirmeye çalışanların iddialarına cevaplar verilecektir.

Peygamberimiz (sav)’in Hanımlarına Yönelik Olarak İndirilen Ayetler

Şu önemli noktanın mutlaka belirtilmesi gerekmektedir. Kuran’da Peygamberimiz (sav)’in hanımlarına yönelik olarak indirilmiş ayetler bulunmaktadır. Peygamberimiz (sav)’in yaşadığı dönemde, fitnenin önlenmesi ve muhtemel yanlış anlaşılmaların engellenmesi için Allah Peygamberimiz (sav)’in hanımlarını diğer kadınlardan ayrı tutmuştur. Kuran’da şu şekilde belirtilmektedir:

Ey Peygamberin kadınları, siz kadınlardan herhangi biri (gibi) değilsiniz; eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki, sonra kalbinde hastalık bulunan kimse tamah eder. Sözü maruf bir tarzda söyleyin. Evlerinizde vakarla-oturun (evlerinizi karargah edinin), ilk cahiliye (kadınları)nın süslerini açığa vurması gibi, siz de süslerinizi açığa vurmayın; namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, Allah’a ve elçisine itaat edin. Ey Ehl-i Beyt, gerçekten Allah, sizden kiri (günah ve çirkinliği) gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (Ahzab Suresi, 32-33)

Söz konusu ayetlerde Peygamberimiz (sav)’in hanımları yaşam tarzı, konuşma, giyim şekli gibi konularda ayrı yükümlülüklere sahiptirler. Kuran ayetleri üzerinden yorumda bulunanlar bazen bu ayetleri genel olarak tüm Müslüman kadınlara hitap eden ayetler olarak yorumlamaktadırlar. Oysa söz konusu ayetler tüm Müslüman kadınlarına hitap etmemekte, Peygamberimiz (sav)’in hanımları diğer kadınlardan hariç tutulmaktadır.

yatan kadın
John William Godward’nun “Dolce Far Niente” adlı yağlı boya tablosu, 1889

Kuran’a göre evlilikte kadın ve erkeğin ikisi de Allah’tan korkan, seçkin, asil ve üstün ahlaklı insanlar olmalıdır. Kuran’daki evlilik bu esasa dayanır.