Kadının boşandıktan sonra maddi açıdan güvence altına alınması…

Allah Kuran’da boşanan kadının geçimini sağlaması amacıyla, maddi açıdan güvence altına alınmasının her mümin erkeğin üzerine bir yükümlülük olduğunu bildirmiştir:

(Kocası tarafından) Boşanan (kadın)ların maruf (meşru) bir tarzda yararlanma (ve geçim pay)ları vardır. Bu, sakınanlar üzerinde bir hak (borç) tır. (Bakara Suresi, 241)

Söz konusu yardımın miktarı ise taraflar arasında anlaşılarak tespit edilir. Kuran’da müminlerin, bu miktarı belirlerken karşılarındaki kişinin sosyal konumunu ve her türlü ihtiyacını göz önünde bulundurarak vicdanlı davranmaları bildirilmiştir. Allah bu konuda müminlere şöyle bir ölçü vermiştir:

… Onları yararlandırın, zengin olan kendi gücü, darda olan da kendi gücü oranında, maruf (meşru ve örfe uygun) bir şekilde yararlandırsın. (Bu,) iyilik edenler üzerinde bir haktır. (Bakara Suresi, 236)

Geniş-imkanları olan, nafakayı geniş imkanlarına göre versin. Rızkı kısıtlı tutulan da, artık Allah’ın kendisine verdiği kadarıyla versin. Allah, hiçbir nefse ona verdiğinden başkasıyla yükümlülük koymaz. Allah, bir güçlüğün ardından bir kolaylığı kılıp-verecektir. (Talak Suresi, 7)

Allah zengin olana da, fakir olana da kendi imkanları oranında yardımda bulunmalarını bildirmiştir. Cahiliye toplumlarında boşanılan ve artık hiçbir menfaatin söz konusu olmadığı bir kimseye yüklü miktarda maddi yardım yapmak, boşa giden bir harcama olarak değerlendirilir. Bu nedenle de kişiler boşandıkları kadınlara mümkün olduğunca az miktarda bir nafaka vermeye çalışır ve hatta kimi zaman sırf bu amaç için sahtekarca yöntemlere başvurmaktan da çekinmezler. Ancak mümin vicdanı ve merhameti gereği bu konuda asla çekimser davranmaz. Çünkü mümin bu yardımı herşeyden önce Allah’ın rızasını kazanmak için ahirete yönelik salih bir amel olarak gerçekleştirmektedir. O kişiden geleceğe yönelik bir beklentisinin kalmamış olması ya da o kişiye olan şahsi bakış açısı onun için ölçü olmaz. Ayrıca insaniyet ve merhamet anlayışı da yardıma muhtaç bir kimseye en iyi şekilde yardım etmeyi gerektirir. Bu nedenle zengin olan kimse, karşı tarafın rahat içinde yaşayabileceği imkanı ona sağlar. Aynı şekilde, fakir olan bir kimse de “nasıl olsa maddi imkanım yok” diyerek bu sorumluluktan kaçmaz ve kendi şartları ölçüsünde mutlaka bu yükümlülüğünü yerine getirir.

Kadına verilen malların boşandıktan sonra geri alınmaması…

Bir eşi bırakıp yerine bir başka eşi almak isterseniz, onlardan birine (öncekine) yüklerle (mal ve para) vermişseniz bile ondan hiçbir şey almayın. Ona iftira ederek ve apaçık bir günaha girerek verdiğinizi alacak mısınız? Onu nasıl alırsınız ki, birbirinize katılmış (birleşerek içli-dışlı olmuş)tınız. Onlar sizden kesin bir güvence (kuvvetli bir ahid) de almışlardı. (Nisa Suresi, 20-21)

Müminler, yukarıdaki ayetin hükmü gereği, evli kaldıkları süre içerisinde eşlerine vermiş oldukları malları, boşanma kararından sonra hiçbir şekilde geri talep etmezler. Çünkü bu mallar evlilik sırasında kadına bir güvence olarak verilmiştir ve bunların geri alınması ihtimalinde kadının zor durumda kalması söz konusudur. Allah bu ihtimali engellemek için mümin erkeğe böyle bir şart koşmuş ve kadının sosyal konumunu güvence altına almıştır.

Ayrıca bu malın miktarı ne kadar çok olursa olsun, Kuran’ın bu hükmünde hiçbir değişiklik olmaz. Mümin erkek malının tamamını eşine vermiş dahi olsa boşandığında hiçbir şey talep etmez.

Görüldüğü gibi, Kuran’daki bu hükümler, Allah’ın müminlerin kazanmalarını istediği merhamet anlayışının üstünlüğünü açıkça ortaya koymaktadır. Müminler kendileri zor durumda kalma pahasına Allah’ın gösterdiği merhamet anlayışından taviz vermez ve bu hükmü eksiksiz olarak uygularlar.

Kadınlardan, gönülleri alınarak ve hoşnut bırakılarak boşanılması…

Dinden uzak yaşayan toplumlarda boşanma genellikle çeşitli huzursuzlukları ve anlaşmazlıkları da beraberinde getirir. Bunun temel sebebi ise tarafların ortak bir mantık çerçevesinde uzlaşamamalarıdır. Herkesin kendine göre birtakım talep ve iddiaları söz konusu olur ki, bunların doğruluğunu ya da yanlışlığını belirleyecek bir ölçüleri de yoktur. Bu da onların pek çok noktada birbirleriyle çatışmalarına ve anlaşmazlığa düşmelerine neden olur.

Allah’a inanan insanların yaşantıları ise cahiliye toplumlarından oldukça farklıdır. Onların hayatlarının her anını düzenleyen, onlar adına en doğru olanı belirleyen bir yol göstericileri vardır. Bu, Allah’ın insanlara bir rahmet olarak indirdiği Kuran’dır. Kuran’a uyan insanların ise doğruları, yanlışları, iddiaları, talepleri, kısacası her türlü görüş ve düşünceleri ortaktır. Dahası bu ortak anlayışın temeli Allah’ın indirdiği hak kitaba dayalı olduğu için mutlaka en güzel ve en doğru sonuç ortaya çıkar. Bu anlayış içerisinde evlenen insanlar, boşandıklarında da aynı ortak uyum içerisinde hareket ederler.

Çünkü müminler için olaylar ya da şartlar değişebilir, ancak esas olan Kuran ahlakını en mükemmel şekliyle yaşamaları ve Allah’ın razı olacağı şekilde hareket etmeleridir. Bu nedenle boşansalar dahi karşılarındaki kişiye gösterecekleri nezaketten, saygıdan ve merhametten taviz vermezler. Allah bu konuda gösterilmesi gereken tavrı müminlere şöyle bildirmiştir:

Kadınları boşadığınızda, bekleme sürelerini tamamlamışlarsa, onları ya güzellikle tutun ya da güzellikle bırakın. Fakat haklarını ihlal edip zarar vermek için onları (yanınızda) tutmayın. Kim böyle yaparsa artık o, kendi nefsine zulmetmiş olur… (Bakara Suresi, 231)

Allah’ın bu hükmü gereği müminler gönül rızasıyla yaptıkları evlilikleri, gerektiği zaman, yine gönül rızasıyla sona erdirirler. Evlenirken eşlerine gösterdikleri hürmeti boşanma anında da korurlar. Boşanmayı bir kavga veya kırgınlık sebebi yapmazlar. Allah rızası için evlendikleri gibi Allah rızası için boşanırlar. Bu nedenle mümin bir erkek boşandığı eşini ne sözleriyle ne de tavırlarıyla kesinlikle zor bir durumda bırakmaz. Dahası bir mümin bir başka mümini imanından ve ahlakından dolayı sevdiği için, boşandığı kişiye karşı duyduğu imani sevgi, saygı ve hürmet de her zaman devam eder.

Boşanılan kadınların barınmalarının sağlanması…

Müminler, Kuran ahlakının kendilerine kazandırdığı merhamet gereği, boşandıkları kadınları bir anda ortada bırakmazlar. Bu kimselerin kendilerine bakacak aileleri, geçinebilecek maddi imkanları ve hatta kalabilecekleri bir başka evleri dahi olmayabilir. Bu ve benzeri şartları göz önünde bulunduran müminler, kadın kendini bu yönde garanti altına alana kadar, boşanmış oldukları halde, ona her yönden güvence sağlarlar.

Karşılıklı tercihleri doğrultusunda onların kendi evlerinde ya da yine kendi gözetimleri altındaki bir başka yerde barınmalarını sağlarlar. Ancak bu davranışlarının tek amacı Allah’ın rızasını kazanmak ve mümin bir kimseye karşı güzel ahlaklı ve merhametli bir tavır sergileyebilmektir. Bunun dışında en ufak bir menfaat beklentileri söz konusu değildir. Allah, bu süre içerisinde kadınları sıkıntıya düşürebilecek ya da onlara zarar verebilecek hiçbir tavra yanaşmamayı erkeklere tavsiye etmiştir. Kadınlara gösterilen bu şefkatli yaklaşım bir ayette şöyle haber verilmiştir:

(Boşadığınız) Kadınları, gücünüz oranında oturmakta olduğunuz yerin bir yanında oturtun, onlara ‘darlık ve sıkıntıya düşürmek amacıyla’ zarar vermeyin. Eğer onlar hamile iseler, yüklerini bırakıncaya (doğumlarını yapıncaya) kadar onlara nafaka verin. Şayet sizler için (çocuğu) emzirirlerse, onlara ücretlerini ödeyin. (Durum ve ilişkilerinizi) Kendi aranızda maruf (güzellikle ve İslam’a uygun bir tarz) üzere görüşüp-konuşun. Eğer güçlük içine girerseniz, bu durumda (çocuğu) onun (babası) için bir başkası emzirebilir. (Talak Suresi, 6)

Ayetin devamında ise boşanmanın ardından söz konusu olabilecek her türlü şartın kişiler arasında güzellikle ve İslam’a uygun bir şekilde konuşularak çözümlenmesi tavsiye edilmiştir. Bu tür bir anlaşmayı sağlayan değerler ise kuşkusuz müminin Allah korkusu, vicdanı ve merhameti olacaktır. Karşısındaki kimseye herşeyden önce iman eden bir insan olmasından dolayı değer veren müminler, bu kimsenin zor durumda kalabileceği ya da incinebileceği en ufak bir tavra dahi izin vermez ve üstün bir ahlak örneği sergileyerek kadını kendi isteği süresince barındırır ve ihtiyaçlarını karşılarlar.

Kadına zorla mirasçı olmamak…

Ey iman edenler, kadınlara zorla mirasçı olmaya kalkışmanız helal değildir. Apaçık olan ‘çirkin bir hayasızlık’ yapmadıkları sürece, onlara verdiklerinizin bir kısmını gidermeniz (kendinize almanız) için onlara baskı yapmanız da (helal değildir.) Onlarla güzellikle geçinin… (Nisa Suresi, 19)

Allah kadına verilen malın, onun açıkça iffetsiz bir tavır içinde olması dışında hiçbir şekilde zorla geri alınmaması için müminleri uyarmıştır. Kuran’a göre kadına ait olan malın harcanması, tümüyle kendi rızasına bırakılır ve bu konuda hiçbir şekilde bir baskı uygulanmaz.

Ancak unutmamak gerekir ki tüm bu titizlik müminlerin Kuran ahlakını tam olarak yaşamalarından kaynaklanır. Allah’tan korktukları için, şartlar ne olursa olsun, kadınlara gösterdikleri bu merhamet anlayışlarında, hiçbir değişiklik olmaz. Öyle ki, kimsenin görmediği, duymadığı ortamlarda dahi karşılarındaki kişiye aynı merhamet ile yaklaşırlar. Allah’ın, yaptıkları herşeye şahit olduğunu bildikleri için bu tutumlarında sabır ve kararlılık gösterirler.

Kuran’da kadının şefkatle korunmasına ve sıkıntıya düşmesini engellemeye yönelik daha pek çok tedbir yer alır. Tüm bunlar Kuran ahlakının kadına karşı merhameti nasıl teşvik ettiğini ve müminlerin de bu merhamet anlayışını nasıl titizlikle uyguladıklarını açıkça ortaya koymaktadır.