Sabır, insanın nefsinin pek çok kötü özelliğinin üstesinden gelebilmesini ve böylece güzel davranışlarda bulunabilmesini sağlar. Ancak unutmamak gerekir ki, bu, sadece iman edenlere has bir özelliktir. Allah’tan korkmayan ve gösterdiği ahlakın ahirette karşılık bulacağını unutan kimseler nefislerinin kötü bir özelliğini yenmek için çaba sarf etmezler. Karşılığında dünyevi bir menfaat sunulmadığı sürece, canlarının istediği gibi davranmamak için bir sebep görmezler. Örneğin bir kişinin eşinin annesi hastalandığı için onların evine yerleşir ve onun da bu yaşlı kişiye bakması gerekir. Bu, bir insan için elbette sabırla yerine getirilmesi gereken bir hayırdır. Ancak Kuran’da emredilen sabır anlayışını kavrayamayan bir insan buna ancak kısa süre tahammül gösterebilir. Az bir süre içinde söylenmeye, ardından da “bir bakımevine verelim, ben bakamayacağım” demeye başlar. Veya din ahlakından uzak bir insanın eşi kaza geçirip yatalak olur, ciddi bir tedaviye ve bakıma ihtiyaç duyar. Böyle bir durumda belki çevreden tepki görmemek için veya başka sebeplerle bir süre bu görevi üstlenir, ama yine bu sınırlı bir süre için geçerli olur. Bir süre sonra zorluğa, fedakarlık göstermeye sabredemediği için bakıma muhtaç olan eşini rahatlıkla terk edebilir. Müminler ise Allah’tan içli bir korkuyla korkarlar ve Allah için her yaptıklarının ahirette güzellik ve iyilik olarak karşılarına çıkacağını bilirler. Bu nedenle de iyi davranışlarda bulunma konusunda kararlı bir sabır gösterir ve ciddi bir çaba harcarlar. Bu sayede nefislerinin tüm kötü yönlerinden arınıp bunları iyiliklere çevirme imkanını elde etmiş olurlar.