Kuran’a uygun tebliğ nasıl olmalıdır?
Müslüman İslam’ı sevdirmek için nelere dikkat etmelidir?
Kuran’a göre yaşayan bir Müslümanın temel vasıflarından biri hiç şüphesiz, “kötülükten alıkoyup iyiliği emretmek”tir. Yani dindar olduğunu söyleyen bir Müslüman sadece kendisi, ailesi ve sevdikleri için değil tüm insanlar için yaşar. İnsanları doğru yola davet etmek, Allah’a karşı sorumluluğun gereğidir. Al-i İmran Suresi’nin 104. ayetinde bildirilen, “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun.” hükmü bu sorumluluğun açık bir ifadesidir. Maide Suresi’nin 79. ayetinde ise Allah Kitap Ehli’nin yanlış tutumlarını eleştirir.
“Yapmakta oldukları münker (çirkin iş)lerden birbirlerini sakındırmıyorlardı. Yapmakta oldukları şey ne kötü idi!” Allah’ın bildirdiği üzere müminde olması gereken özellik; hem iyiliği teşvik etmek, hem de kötülüklere engel olmaktır. Tüm Müslümanlar bu biçimde davranmaya yükümlüdürler. Burada asıl önemli olan ise bu yükümlülüğün yerine getirilme biçimi, daha doğrusu bunu yaparken kullanılacak üslup, hal ve tavırdır.
Müslüman Tebliğ Yaparken Kuran’a Uygun Hareket Eder
Kuran’a ve Resulullah (s.a.v.)’in uygulamalarına göre Müslümanın din ahlakını tebliğ ederken, öğüt verirken, İslam ahlakının yayılması için gayret ederken nasıl bir tavır göstermesi gerektiği şöyle özetlenebilir:
Güzel sözlü olmak:
Müminler için konuşma büyük bir ibadettir. İman edenler, Allah’tan her zaman akıl, hikmet ve hayır dolu konuşmalar yapabilmeyi isterler. Konuşmalarında Rabbimiz’i zikreder, insanlara sözün en güzelini söyler, onlara güzel ahlakı tebliğ ederler:
“… Yetimlere ve yoksullara iyilikle davranın, insanlara güzel söz söyleyin, namazı dosdoğru kılın ve zekatı verin…” (Bakara Suresi, 83)
Kötülüğe dahi iyilikle karşılık vermek:
Allah müminlere, kötülüğe karşı en güzel tavırla karşılık verdikleri takdirde hayırlı bir sonuç elde edeceklerini vaat etmiştir. Hatta karşılarındaki kişiyle aralarında düşmanlık gibi bir durum söz konusu olsa dahi sıcak bir dostluk oluşabileceğine dikkat çekmiştir.
Bu, aynı zamanda inananların merhamet anlayışlarının da bir gereğidir. Karşı tarafın Allah’ın beğenmeyeceği kötü bir tavır içerisinde olduğunu gördükleri zaman, herşeyden önce bunun o kişinin ahireti açısından riskli bir durum olduğunu düşünerek, kibir ve gurura kapılmadan, hoşgörülü ve tevazulu bir biçimde yaklaşırlar; alttan alan bir üslup kullanırlar. Kuran ahlakını yaşamayan insanlarda olduğu gibi “hatalı olan, kötülüğü yapan karşı taraf, önce o alttan alsın” ya da “ne yaparsa yapsın” gibi bir mantıkla hareket etmezler. Güzel tavrı kim gösterirse Allah’ın o kişinin tavrından hoşnut olacağını ve kötülüğe maruz kalındığı halde güzellikle davranmanın Kuran ahlakına en uygun olan tavır olduğunu bilirler. Bu nedenle de alttan almanın bir kayıp değil aksine büyük bir kazanç olduğunu düşünerek hareket ederler. Ayette şöyle buyrulur:
“İşte onlar; sabretmeleri dolayısıyla ecirleri iki defa verilir ve onlar kötülüğü iyilikle uzaklaştırıp kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.” (Kasas Suresi, 54)
Sabırlı olmak:
Allah peygamberlerin hayatları boyunca gösterdikleri sabrı Kuran ayetleriyle bizlere bildirerek, bu üstün ahlakı hayata nasıl geçirilebileceğimizi göstermiştir. Kuşkusuz bu, inanan ve Allah’a yakınlaşmakta yol arayanlar için büyük bir nimettir.
Kuran’da peygamberlerin yaşamları boyunca çevrelerinde bulunan insanlara, içinde yaşadıkları kavme Allah’ın dinini tebliğ ettikleri haber verilir. Ancak her peygamber kavmini doğruya davet etmesine karşılık mutlaka birtakım düşmanlar kazanmış, onların sözlü veya fiili saldırılarına maruz kalmıştır. Fakat inkarcıların bu çabaları Allah’ın elçilerini asla gevşekliğe sürüklememiş, aksine onlar tüm yaşamlarını din ahlakını tebliğ etme konusunda örnek bir sabır ve kararlılık göstererek geçirmişlerdir. Ayette şöyle buyrulur:
“Ey iman edenler, sabredin ve sabırda yarışın.” (Al-i İmran Suresi, 200)
Affedici olmak:
Müminler bir hata yaptıklarında nasıl Allah’ın kendilerine karşı şefkat göstermesini, acımasını ve affetmesini istiyorlarsa, kendileri de Allah’ın ahlakıyla ahlaklanıp diğer insanlara karşı şefkat, merhamet ve affedicilik yolunu benimserler. Allah bir ayetinde, “Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir.” (Araf Suresi, 199) şeklinde buyurmaktadır. Kalbi Allah’ın zikriyle yumuşamış olan bir mümin, affedici olmak ve mülayim bir ahlak göstermekten sorumludur.
Allah’ın kendisini affetmesini isteyip, insanlara karşı katı ve affedici olmayan bir ahlak sergilemesi, müminin fıtratına da uygun olmayan bir tavırdır. Ayrıca iman eden bir insan, Allah’ın Kuran’da bildirdiği bir ahlakı uygulamakta hiçbir şekilde gevşeklik göstermez. Tam tersine, Allah’ın beğendiği bir ahlakı, en üstün şekliyle uygulamaya çalışır.
Merhametli olmak:
Allah müminlerin merhametini “şefkat kanatlarını germek” olarak tanımlamıştır, çünkü onlar merhameti sadece belirli olaylar karşısında değil, hayatın her anını kapsayan bir ahlaka sahip olarak yaşarlar. Dolayısıyla da onların merhametlerini yansıtan pek çok güzel ahlak özelliği ortaya çıkar. Ayette bu gerçek şöyle bildirilir:
“Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak.” (Beled Suresi, 17)
Sevgi dolu, sevgiyi arayan ve isteyen bir tavır göstermek:
Allah’a gönülden bağlanan ve Allah’ı çok seven bir insan, O’nun yarattığı tüm güzelliklere karşı kalbinde bir sevgi hisseder. Bir çiçek, kelebek, kuş, kedi ya da güzel bir manzara böyle bir kişinin içinde büyük bir heyecan uyandırır. Aynı şekilde güzel huylu, güzel yüzlü bir insan da kalpte samimi bir hayranlık oluşturur. Çünkü insanın tüm bu gördükleri Allah’ın tecellileridir. Allah’a duyulan coşkulu sevgi, O’nun sonsuz güzelliğinin, sanatının, aklının ve gücünün tecelli ettiği herşeye karşı insan ruhunda doğal bir sevgi ve muhabbet meydana getirir. Bu nedenle Allah’a gönülden bağlanan insanlar, gerçek sevgiyi yaşayabilen yegane kişilerdir.
Sevgi, Allah korkusunun ve Kuran ahlakının yaşanmasıyla süreklilik kazanabilir. Bu süreklilik, müminin sevgide de bir ömür boyunca sabır ve kararlılık göstermesini sağlar. Sevginin temeli iman, Allah korkusu ve Kuran ahlakına dayandığı ve Allah rızası için sevdiği için müminin sevgisi çok güçlü ve derindir. Ayette müminlerin içlerinde yaşattıkları bu sevgiye şöyle dikkat çekilir:
“De ki: “Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum.”” (Şura Suresi, 23)
Yaptığı tebliğ karşılığında hiçbir ücret talep etmemek:
Allah korkusu olan bir insan aynı zamanda vicdanına uyan ve daima Kuran ahlakına uygun hareket eden bir insandır. Kuran’da tüm insanlara karşılıksız olarak hayır işlemeleri, insanlara yardım etmeleri, onlara güzel bir yaşam sunmaya çalışmaları emredilir. Bir ayette “Daha çok istekte bulunmak için iyilik yapma.” (Müddessir Suresi, 6) emriyle, insanın yaptıklarında dünyevi bir çıkar gözetmemesi gerektiğine dikkat çekilmiştir. Allah’ın bu emirlerine uyan ve yaptıklarından dünyevi bir karşılık beklemeyen Müslümanın tek bir amacı vardır; o da Allah’ın kendisinden razı olması, onu cennete layık bir kul olarak kabul etmesidir. Ayette müminlerin karşılık beklemeden din hizmetinde bulunmaları şöyle bildirilir:
“De ki: “Ben bunun için sizden bir ücret istemiyorum.”” (Enam Suresi,90)
Haliyle, sözüyle, aklıyla, dürüstlüğüyle, samimiyetiyle güvenilir olmak:
Müslümanların en belirgin özelliklerinden biri, toplum içinde güvenilir kişiler olarak tanınmalarıdır. Müminlerin yüzü, her görenin dürüstlüklerine kesin kanaat getireceği gibi nurlu ve asildir. Vicdanının sesini dinleyerek, bir mümin ile konuşan, onun sohbetine katılan kim olursa olsun mümindeki farklılığı hemen anlar. Müslüman imanından gelen bu güç nedeniyle İslam dinini mükemmel bir biçimde tebliğ eder ve bunda çok kararlı davranır. Kendisine büyük eziyetler yapılsa, din ahlakını anlatmaktan vazgeçmesi karşılığında kendisine çok fazla imkan sunulacağı yönünde teklif yapılsa bile bunu asla kabul etmez. Çünkü mümin için önemli olan Allah’ın rızasını, İslam’ın ve Müslümanların menfaatini daima kararlılıkla üstün tutmaktır. En zorlu gibi görünen durumlarda da Allah’ın yardımına kavuşacağını kuvvetle umut eder, kimseden hiçbir karşılık beklemeden din ahlakını tebliğ eder. Müslümanın sahip olduğu bu üstün ahlak, Kuran’da şöyle övülmüştür.
”Size Rabbim’in risaletini tebliğ ediyorum. Ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.” (Araf Suresi, 68)
Ayrıca Müslüman bu ölçülerle birlikte akılcı olmak, bilimi ve sanatı kullanmak, teknolojinin imkanlarını iyi değerlendirmek gibi Allah’ın sağladığı imkanları İslam için en güzel şekilde kullanır.
Sayın Adnan Oktar Diyor ki:
“Müslüman kucaklayıcı olacak. Başı açık olanı da seveceksin, masona da şefkat göstereceksin, hepsine şefkat göstereceksin. Hepsinin hayrı, iyiliği için gayret edeceksin. KÜFÜRLE, BAĞIRMAYLA ÇAĞIRMAYLA, KESMEYLE, DOĞRAMAYLA, TOPUZLA, TÜFEKLE TEBLİĞ OLMAZ. NURLA, MUHABBETLE, GÜZEL SÖZLE, AŞKLA, ŞEVKLE OLUR İNŞAALLAH.” (A9 TV; 25 Nisan 2012)
Müslümanın Tebliğ Yaparken Daima Şefkat ve Sevgiyle Davranması Allah’ın Emridir
Müminlerin yanında her karakterden, her düşünceden insan olabilir. Ancak müminler bu kişilerle imkanları elverdiği ölçüde tek tek ilgilenmek, her birinin eksiklerini ve hatalarını düzeltmek için onları uyarmak, temizliklerinden imanlarına kadar onları her türlü konuda eğitmeye çalışmakla yükümlüdür. Fakat bunu yaparken şefkatli, sevgi dolu, anlayışlı ve sabırlı bir tavır göstererek birçok insanın kalbinin Kuran’a ısınmasına ve Peygamberimiz (s.a.v.)’e büyük bir içtenlik ve sevgi ile bağlanmalarına vesile olmalıdır. Yüce Allah, müminlerin tebliğ yaparken göstermeleri gereken bu güzel tavrı Kuran’da şöyle bildirmektedir:
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile…” (Al-i İmran Suresi, 159)
Unutulmamalıdır ki; insanlara öfkeli yaklaşmak, affedici, anlayışlı, yardımcı olmamak, kötü söz kullanmak birçok açıdan Müslümana sorumluluk yükler. Böyle bir yaklaşım hem Kuran’a ve sünnete uygun değildir, hem de İslam’a fayda değil zarar getirir. Müslüman asla dini zor kullanarak veya şart koşarak kabul ettirmeye çalışmaz, her türlü durumda güzellikle anlatır.
Müslüman güler yüzüyle, nüktedanlığıyla, en zor zamanlardaki dengeleyici üslubuyla insanların sevgisini kazanır. Müminin bu özelliği nedeniyle en karşı görüşten olan insan bile hiçbir zaman için müminin ahlakı hakkında olumsuz konuşmaz. Çünkü herkes onun şefkatli, sevecen, nezaketli olduğunu, kişiyi iten dışlayan değil kazanmaya gayret eden bir insan olduğunu hemen hisseder. Müslümanın bir diğer özelliği de sözlü olarak İslam’ı tebliğ etmediği zamanlarda dahi, haliyle İslam’ı çok güzel tebliğ etmesidir. Bu özellikleri nedeniyle Kuran’a uygun hareket eden bir Müslüman insanları dinden soğutmaz, onları dışlamaz, kimseye karşı ön yargılı davranmaz, her şeyden önce İslam’ın ve Müslümanların menfaatini düşünür, kişisel öfkeyle, gururla hareket etmez.