İslam güzellik, sevgi, kardeşlik, barış, nezaket, sevecenlik, affediciliktir. Bir insanın güzel olarak hayal ettiği ne varsa hepsinin toplamı İslam’dır. Bu güzelliğin tam ortaya çıkması için, Allah’ın bizden istediği gibi dini yaşamamız gerekir. Bu da ancak SAF OLARAK KURAN’A  UYMAKLA MÜMKÜN olur.

Allah Müslümanlara Kuran’dan sorumlu olduklarını bildirmiştir.
Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)

Yeryüzünde zulümlerin bitmesini isteyen, Müslümanların hak ettikleri gibi onurlu yaşamasını talep eden, Peygamberimiz (sav)’in yoluna bağlı kalan, farklı farklı insanların söylediğine göre değil, Allah’ın Kuran’da emrettiğine göre yaşamak zorundadır.

Resulullah (sav)’in ümmetinden tek şikayeti, Kuran’ı terk etmiş olmalarıdır:

Ve elçi dedi ki: “Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur’an’ı terk edilmiş (bir Kitap) olarak bıraktılar.” (Furkan Suresi, 30)

Bugün İslam alemi acılar içindeyse, Müslümanların bir çok yerde neredeyse hiç değeri yoksa, fakirlik ve yokluk İslam coğrafyasına hakimse, Müslümanlar başkalarını suçlamaya başlamadan önce “Bir nerede yanlış yapıyoruz?” diye sormalıdır. Bu sorunun ise – Peygamberimiz (sav)’in söylediği gibi- tek bir cevabı vardır: Kuran’dan uzaklaşmak.

Gelin hep beraber Deccaliyetin Müslümanlara oynadığı oyunu bozalım. Gelin hep beraber Allah’ın indirdiği nur gibi tertemiz Kitabımız’a sımsıkı sarılalım, Allah’ın bizden istediği gibi güzel bir ahlak gösterelim; çalışkan, titiz, affedici, olgun, nezih, sevecen, azimli ve kararlı olalım. Gelin hep beraber öfkenin değil sevginin ruhunu hakim kılalım ve İslam’ın dünyayı aydınlatan nur olmasına vesile olalım. Gelin hep beraber, savaşları, çatışmaları, anlaşmazlıkları ortadan kaldıralım, kardeş olalım, dost olalım ve Resulullah (sav)’in bu devrin müminlerine müjdesi olan Hz. Mehdi (as)’a en güzel şekilde ortam hazırlayalım.

Kuran Yeterlidir

Bir Müslümanın dini Allah’ın razı olacağı şekilde yaşaması için gerekli olan her şey Kuran’da bildirilmiştir. Kuran her türlü eksiklikten münezzehtir.

… Biz Kitap’ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık… (Enam Suresi, 38)

… Biz Kitabı sana, her şeyin açıklayıcısı, Müslümanlara bir hidayet, bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik. (Nahl Suresi, 89)

Kuran’ın yeterli olmadığı anlamına gelebilecek her türlü açıklama ve yorum şirke sebep olur. Ve, Allah’ın hükmüne başka bir insanın hükmünü –haşa- eş tutmak anlamına gelir ki, bunun Allah Katında sorumluluğu büyüktür. Allah, Kuran’ı yeterli bulmayanları çok açık olarak uyarmıştır:

Kendilerine okunmakta olan KİTABI SANA İNDİRMEMİZ ONLARA YETMİYOR MU? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır. (Ankebut Suresi, 51)

DİLLERİNİZİN YALAN YERE NİTELENDİRMESİ DOLAYISIYLA ŞUNA HELAL, BUNA HARAM DEMEYİN. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

Peygamberimiz (sav) de asla Kuran’a uygun olmayan bir hüküm getirmemiştir.  “… Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam…” (Enam Suresi, 50) ayetiyle bu gerçek bildirilmiştir. Resulullah (sav), Müslümanlara tek ölçülerinin Kuran olması gerektiğini  şöyle anlatmıştır:

İnsanlara ne oluyor ki, Allah’ın Kitabında olmayan şartları koşarlar. CENAB-I HAKK’IN KİTABINDA OLMAYAN ŞART, YÜZ DE OLSA BATILDIR. Allah’ın hükmü uyulmaya daha layık, şartı ise daha sağlamdır. (Hz. Aişe r.a. / Ramuz El-Ehadis 1. Cilt, sayfa 82, no. 11)

Kuran’a sımsıkı bağlı olunuz ve onu kılavuz ve rehber edinin.  (Ramuz El-Ehadis, 2. cilt, s. 317, no. 10).

Bir başka ayette ise Kuran’ı yeterli görmeyen devrin müşriklerine şu şekilde cevap verilmiştir:

Onlara ayetlerimiz apaçık belgeler olarak okunduğunda, Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, derler ki: “BUNDAN BAŞKA BİR KUR’AN GETİR VEYA ONU DEĞİŞTİR.” De ki: “Benim onu kendi nefsimin bir öngörmesi olarak değiştirmem benim için olacak şey değildir. Ben, yalnızca bana vahyolunana uyarım. Eğer Rabbime isyan edersem, gerçekten ben, büyük günün azabından korkarım.” (Yunus Suresi, 15)

Bu sebeple, Müslümanın ölçüsü Kuran olmalıdır. Kuran’da yer almayan hükümlerin hepsinden yüz çevirmelidir.

Müslümanların Mücadelesi Fikirle, Tebliğ ile Olmalıdır

Peygamberimiz (sav)’in hayatına ve Kuran’a baktığımızda Müslümanların mücadelesinin mutlaka ilimle ve güzel sözle olması gerektiğini görüyoruz. Müslümanlar zulme de maruz kalsalar önce doğruyu anlatmakla, tebliğ yapmakla yükümlüdür. Hiç konuşmadan, anlatmadan, tebliğ yapmadan savaşmak yolunu tercih etmek Kuran’a uygun değildir.

Müslümanlar tebliğ yapmakla mükelleftirler. Ve bu tebliği yaparken, son derece nezaketli, sevecen, şefkatli ve sabırlı bir üslup kullanmakla yükümlüdürler. İslam’da katı, bağnaz, kaba bir üslup yoktur. Koşullar ne olursa olsun, karşıdaki kişi kim olursa olsun Müslüman güzellikle, sevgiyle, şefkatle dini anlatmakla emrolunmuştur.

Peygamberimiz (sav) Mekkeli müşriklere, Ebu Cehil’e, Ebu Leheb’e, Hac mevsiminde kurulan panayırlara gelen tüm kabile ve ziyaretçilere, Hristiyan ve Musevi topluluklara tebliğ yapmıştır. Karşısındaki insanların toplum içindeki konumuna, İslam’a bakış açılarına, düşüncelerine, yaşam stillerine, ahlaki yapılarına, kıyafetlerine göre ayırım yapmadan, defalarca, çok çeşitli ve hikmetli yöntemler ve üsluplar kullanarak onları Bir olan Allah’a imana çağırmıştır. Bu kişiyle konuşulmaz, şu kişiye tebliğ yapılmaz gibi bir tutum içinde olmamıştır.

Hz. İbrahim (as) devrinin en azgın, en gaddar, en zalim insanı olan Nemrud’a Allah’ın varlığını ve birliğini anlatmıştır. Hz. Musa (as), devrin Müslümanları olan İsrailoğulları’nın erkek çocuklarını boğazlayan, onlara akıl almaz işkenceler yapan Firavun’a gidip onu Allah’ın dinine tabi olmaya çağırmıştır. Ve bunu yaparken, Allah Hz. Musa (as)’a Firavun’a “yumuşak söz” söylemesini emretmiştir:

“İkiniz Firavun’a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor.”

“Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar.”

Dediler ki: “Rabbimiz, gerçekten, onun bize karşı ‘taşkın bir tutum takınmasından’ ya da ‘azgın davranmasından’ korkuyoruz.”

Dedi ki: “Korkmayın, çünkü Ben sizinle birlikteyim; işitiyorum ve görüyorum.” (Taha Suresi, 43-46)

Allah Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as)’ı o devrin en ahlaksız, en sapkın, en şedid, İslam’a en düşman kişisine tebliğ yapmaya göndermiştir. Hz. Musa (as) ve Hz. Harun (as), dönemin dinsizlik ve ahlaksızlık merkezi olan Firavun’un sarayına giderek ona tebliğ yapmışlardır. Üstelik Allah, Firavun gibi din düşmanı birine bile “yumuşak söz” söylemelerini emretmiştir.

Kuran’ın Peygamberimiz (sav)’e vahyi tam 23 yıl sürmüştür. Bunun ilk 13 yılında Müslümanlar Mekke’deki putperest düzenin içinde azınlık olarak yaşadılar ve çok büyük baskılarla karşılaştılar. Pek çok Müslümana fiziksel işkenceler yapıldı, bazıları öldürüldü, çoğunun evi ve malları yağmalandı, sürekli hakaret ve tehditlerle karşılaştılar. Buna rağmen Müslümanlar şiddete başvurmadan yaşamaya devam ettiler ve putperestleri hep barışa çağırdılar.

Sonunda putperestlerin baskıları dayanılmaz bir noktaya vardığında, Müslümanlar daha özgür ve dostane bir ortamın bulunduğu Yesrib (sonradan Medine) şehrine hicret ederek burada kendi yönetimlerini kurdular. Kendi siyasi yapılarını bu şekilde oluşturduktan sonra bile, Mekke’nin saldırgan putperestlerine karşı silah kullanmadılar.

Dinde Zorlama Yoktur

İnsana, Allah’ın Katından bir hidayet olarak indirdiği İslam dini anlatıldığında kendi isteğiyle iman eder, hiçbir baskı ya da zorlama altında kalmadan karar verir. İnsan doğruyu ya da yanlışı seçmekte özgürdür. Eğer yanlış seçimi yaparsa ahirette bunun karşılığını alacaktır. Yani, karşılığı verecek olan insanlar değil Allah’tır.

Kuran’ın bu konudaki hükmü şöyledir:

“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu tanımayıp Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.” (Bakara Suresi, 256)

Bir insanın Müslüman olabilmesi için dini ve Allah’ı aklıyla kavraması ve kalben de tasdik etmesi gerekir. Ve yaptığı hizmetleri neden yaptığının şuurunda olması gerekir.

İslam dininin özelliği, kişinin sadece içinden gelerek ve gönülden kabul ederek yaşamasıyla Allah Katında kabul gören bir inanç sistemi olmasıdır. Allah dinin bu özelliğini Kuran’ın birçok ayetinde açıklamıştır. Örneğin 5 vakit namaz kılan bir insan namazını Allah için isteyerek ve severek kılmalıdır. Ya da malından infak eden bir kişinin bu ibadetinin Allah Katında geçerli olması, verdiği bu sadakayı isteyerek ve sevinerek vermiş olmasına bağlıdır.

Bu sebeple dinin hükümlerine uymadığı için bir insanı cezalandırmak değil, bu hükümlere uyması için güzel sözle tebliğ yapmak esastır. Baskı ve cezalandırmayla dinin yaşanması söz konusu olursa, İslam değil münafıklık güçlenir. Baskıyla mümin değil münafık yetişir. Münafıklık ise Allah’ın cehennemin en altına layık gördüğü çok aşağılık bir konumdur. Müslümanların münafıklığa değil, samimi imana vesile olmaları önemlidir. Bu da ancak sevecen, akılcı, ilmi delillere dayalı bir anlatımla mümkündür.

Peygamberimiz (sav) de Dini Tebliğ Etmekle Yükümlüdür, İnsanlar Üzerinde Baskı Kurmamıştır

Ayette “… Hak Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen inkar etsin…” (Kehf Suresi, 29) şeklinde buyurulmakta ve Rabbimiz Peygamberimiz (sav)’e “Onlar mü’-min olmayacaklar diye neredeyse kendini kahredeceksin (öyle mi?)” (Şuara Suresi, 3) şeklinde seslenmektedir. Kaf Suresi’nde ise Allah Peygambere şu hatırlatmada bulunmaktadır:

“Biz onların neler söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; şu halde, Benim kesin tehdidimden korkanlara Kur’an ile öğüt ver.” (Kaf Suresi, 45)

Bir başka ayette ise Peygamberimiz (sav)’e insanları iman etmeleri için zorlamaması şu şekilde bildirilmiştir:

“Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzündekilerin tümü, topluca iman ederdi. Öyleyse, onlar mü’min oluncaya kadar insanları sen mi zorlayacaksın?” (Yunus Suresi, 99)

Eğer bir sistem insanları inanca ve ibadete zorlayacak olursa, bu durumda insanlar o sistemden korktukları için dindar olurlar, daha doğrusu dindar gibi görüürler. Din açısından makbul olan ise, vicdanların tamamen serbest bırakıldığı bir ortamda Allah rızası için dinin yaşanmasıdır. Allah Ğaşiye Suresi’nde Peygamberimiz (sav)’e şu şekilde buyurmaktadır:

“Artık sen, öğüt verip-hatırlat. Sen, yalnızca bir öğüt verici-bir hatırlatıcısın. Onlara ‘zor ve baskı’ kullanacak değilsin. Ancak kim yüz çevirir ve inkar ederse Allah, onu en büyük azab ile azablandırır. Şüphesiz onların dönüşleri Bizedir. Sonra onları hesaba çekmek de elbette Bize aittir.” (Ğaşiye Suresi, 21-26)

Dine Davet Güzel Sözle Olur

Ayetin emri gereği Müslümanlar, İslam’ı anlatırken ve imanı sevdirirken sözün en güzelini kullanırlar. Karşılarındaki insanı incitmeyecek, Müslümanlara karşı kalbinde sevgi uyandıracak bir üslupla din ahlakını anlatırlar. Çünkü Müslümanlara karşı kalbinde sevgi oluşan bir insanın, onları bu derece güzel ahlaklı hale getiren inanç sistemine karşı da içinde bir merak ve sevgi oluşacaktır. Dolayısıyla güzel söz, onun kalbini İslam’a ısındıran önemli bir sebep olacaktır.

Müslüman iman etmesini istediği kişiye sadece tebliğ yapmakla, Allah’ın varlığını, Kuran’ın Allah’ın hak kitabı olduğunu, Hz. Muhammed’in (sav) O’nun elçisi olduğunu, ahiretin ve hesap gününün varlığını, İslam ahlakının güzelliklerini anlatmakla yükümlüdür. Ama bu yükümlülüğü sadece dini anlatma ile sınırlıdır. Allah Peygamberimiz (sav)’in de sadece bir tebliğci olduğunu Nahl Suresi’nde şu şekilde bildirir:

“Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel bir biçimde mücadele et. Şüphesiz senin Rabbin yolundan sapanı bilendir ve hidayete ereni de bilendir. ” (Nahl Suresi, 125)

Allah’ın sevdiği güzel sözlü olmaktır:

Kim izzeti istiyorsa, artık bütün izzet Allah’ındır. Güzel söz O’na yükselir, salih amel de onu yükseltir. (Fatır Suresi, 10)

Görmedin mi ki, Allah nasıl bir örnek vermiştir: Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir ki, onun kökü sabit, dalı ise göktedir.

Rabbinin izniyle her zaman yemişini verir. Allah insanlar için örnekler verir; umulur ki onlar öğüt alır-düşünürler. (İbrahim Suresi, 24-25)

 

Allah, Cana Kıymayı Haram Kılmıştır

İslam’da haksız yere bir cana kastetmek haramdır. Rabbimiz Kuran ayetlerinde bunu kesin hüküm olarak bildirmiştir:

Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu (öldürülmesine engel olarak) diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur… (Maide Suresi, 32)

Allah tek bir kişiyi öldürmenin, tüm insanları öldürmek kadar ağır bir suç olduğunu haber vermiştir. Allah’ın sınırlarını koruyan bir insanın değil binlerce masum insanı katletmek, tek bir insana bile zarar verme ihtimali yoktur. Dünyada adaletten kaçarak cezadan kurtulacağını sananlar, öldükten sonra, ahirette Allah’ın huzurunda verecekleri hesaptan asla kaçamayacaklardır. İşte bu nedenle ölümlerinin ardından Allah’a hesap vereceklerini bilen müminler Allah’ın sınırlarını korumakta büyük bir titizlik gösterirler.

Ve onlar, Allah ile beraber başka bir İlah’a tapmazlar. Allah’ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zina etmezler. Kim bunları yaparsa ‘ağır bir ceza ile’ karşılaşır. (Furkan Suresi, 68)

Tek bir insanın dahi suçsuz yere öldürülmesi, tüm insanların öldürülmesi gibiyken, şiddet yanlısı tavır gösterip öldürerek, katlederek düzen sağlayacağını iddia edenlerin ne kadar büyük bir suç işledikleri açıktır. Allah, şiddeti savunanların bu zalim yüzünün ahiretteki karşılığını şöyle bildirir:

Yol, ancak insanlara zulmeden ve yeryüzünde haksız yere ‘tecavüz ve haksızlıkta bulunanların’ aleyhinedir. İşte bunlara acıklı bir azab vardır. (Şura Suresi, 42)

Allah Aşırı Gidenleri Sevmez

Müslümanlar, Kuran’da gereksiz bir kışkırtmadan veya gereksiz şiddet kullanımından kaçınmaları için uyarılmışlardır. Müslümanlar ancak kendilerine saldırı olduğunda savunma savaşı yapmakla izinlidirler ve bu savunma savaşında da aşırı tavırların hepsinden kaçınmakla yükümlüdürler:

Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. (Bakara Suresi, 190)

Müslümanlara her türlü aşırılık haram kılındığı gibi, Allah Kuran’da inananlara, Müslüman olmayan kimselere karşı da iyilikle davranmalarını emreder:

Allah, sizinle din konusunda savaşmayan, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkarmayanlara iyilik yapmanızdan ve onlara adaletli davranmanızdan sizi sakındırmaz. Çünkü Allah, adalet yapanları sever. Allah, ancak din konusunda sizinle savaşanları, sizi yurtlarınızdan sürüp-çıkaranları ve sürülüp-çıkarılmanız için arka çıkanları dost edinmenizden sakındırır… (Mümtehine Suresi, 8-9)

Bir Müslüman, Müslüman olmayan insanların hepsine karşı iyilikle davranmalı, sadece İslam’a kesin düşmanlık gösterenleri dost edinmemelidir.

Yine Kuran’da savaşta esir alınanların, affedilmesi ve salıverilmesi öğütlenmiştir. Savaş koşullarında esir alınan olduğunda, kendileri aç olsa dahi Müslümanlar önce esirleri doyurmakla emredilmişlerdir:

Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. (İnsan Suresi, 8)

Allah, cinayet işlenmesi durumunda bile, kısas hakkı vermiş ancak suçlunun affedilmesinin daha hayırlı olacağını bildirmiştir. Müslümanın Kuran’a göre yükümlülüğü, hep Allah rızası için en hayırlısını seçmektir. Cinayette dahi Allah, affetmeyi hayırlı gördüğüne göre, Müslümanın asıl yerine getirmesi gereken hüküm budur. Yani şiddete şiddetle karşılık vermek değil, affedici olmak esastır.

Şu bir gerçektir ki, son bir kaç asırdır İslam dünyası’nın dört bir yanındaki Müslümanlar bazı Batılı güçler veya onların uzantıları tarafından zulme uğratılmıştır. Bu güçler tarafından desteklenen yerel baskıcı rejimler de, Müslüman kitlelere büyük acılar yaşatmıştır. Ama bu, Müslümanların Kuran’a göre anlaması, yorumlaması ve tepki vermesi gereken bir durumdurKuran’da hiç bir zaman “zulme karşı zulüm” uygulanmasına izin verilmez. Aksine, Allah ayetlerinde müslümanlara “kötülüğe karşı iyilikle cevap vermelerini” emreder:

İyilikle kötülük eşit olmaz. Sen, en güzel olan bir tarzda (kötülüğü) uzaklaştır; o zaman, (görürsün ki) seninle onun arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost(un) oluvermiştir. (Fussilet Suresi, 34)

Müslümanların, kendilerine karşı uygulanan zulme karşı elbette tepki duymaları, bunu uygulayanlara buğz etmeleri meşru bir haktır. Ama bu hiç bir zaman gözü kapalı bir nefrete, adaletsiz bir husumete neden olmamalıdır.Allah, bu konuda Müslümanları “… bir topluluğa olan kininiz, sakın sizi haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının”diyerek uyarmaktadır. (Maide Suresi, 2)

Dolayısıyla, “dünyadaki mazlum milletlerin temsilciliği” iddiasıyla ortaya çıkarak diğer milletlerin suçsuz insanlarına karşı şiddet uygulamanın İslam’la hiç bir ilgisi olamaz.

Şunu da belirtmek gerekir ki, bazı Batılı güçlerin Müslümanlara karşı yukarıda sözünü ettiğimiz zulüm ve baskılarının, Batı’nın tümünün değil, bu medeniyete 19. yüzyılda hakim olan materyalist, din-dışı felsefe ve ideolojilerin suçu olduğudur. Avrupa sömürgeciliği, Hıristiyan ahlakından doğmamıştır, aksine bu ahlaka karşı çıkan din-dışı akımdan doğmuş ve en büyük vahşetlerini 19. yüzyıldaki Sosyal Darwinist ideolojinin desteğiyle gerçekleştirmiştir. Bugün de Batı dünyasının içinde hala zalim, bozguncu, çatışmacı unsurlar olduğu gibi, özellikle Hıristiyanlıktan kaynak bulan barışçı, iyiliksever ve adalet yanlısı bir kültür de vardır. Aslında dünya üzerindeki temel fikir ayrılığı Batı ve İslam dünyası arasında değil, hem Batı’da hem de İslam dünyasında dindarlar ile din aleyhtarları (materyalistler, ateistler, Darwinistler vs.) arasındadır.

Allah, Halim ve Affedici Olanı Sever

Müslümanların en temel özelliklerinden biri tevazulu, affedici ve sevecen olmalarıdır. Tüm Peygamberlerin en dikkat çeken özelliklerinden biri de budur. Müslümanlar için örnek Allah’ın razı olduğu elçilerdir. Dolayısıyla her Müslüman, tıpkı Resulullah (sav) ve diğer Peygamberler gibi halim ve affedici olmalıdır.

Sonra iman edenlerden, sabrı birbirlerine tavsiye edenlerden, merhameti birbirlerine tavsiye edenlerden olmak. İşte bunlar, sağ yanın adamlarıdır. (Beled Suresi, 17-18)

Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, mü’minlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir. (Tevbe Suresi, 128)

Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. (Al-i İmran Suresi 159)

Güzel bir söz ve bağışlama, peşinden eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah hiç bir şeye ihtiyacı olmayandır, yumuşak davranandır. (Bakara Suresi, 263)

Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız veya bir kötülüğü bağışlarsanız, şüphesiz Allah, affedicidir, güç yetirendir. (Nisa Suresi, 149)

Doğrusu İbrahim, yumuşak huylu, duygulu ve gönülden (Allah’a) yönelen biriydi. (Hud Suresi, 75)

Peygamberimiz (sav) de müminlere merhametli, affedici ve halim olmalarını buyurmuştur:

“Merhamet edin, merhamet olunasınız. Af edin, af olunasınız. Yazık, laf ebesi olanlara. Yazık, günahlarına bilerek devam edip, istiğfar etmeyenlere.” (Ramuz El Hadis 1. cilt)

“Allah refikdir (merhametli ve şefkatli), rıfkı sever ve rıfka mukabil verdiğini başka hiçbir şeyle vermez.” (Kütübi Sitte Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, 7. cilt)

Yumuşak huyluluk hangi işte bulunursa onu mutlaka güzelleştirir. O bir şeyden de çekilip alınınca onu çirkinleştirir. (Müslim; Ebu Davud)

İbni Ömer (r.a.) Resûlullahın (a,s.m.) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: Kaba davranana yumuşaklıkla muamele ederek, vermeyene vererek şerefi Allah katında arayınız. (Kütübi Sitte; [1:73, Hadîs No: 43])

Allah İyilikte Bulunmayı Emretmiştir

Müslüman Allah’ın emirlerine uyan, Kuran ahlakını titizlikle uygulamaya çalışan, dünyayı güzelleştiren, imar eden, barışı ve huzuru hakim kılan insandır. Amacı insanlara güzellikte, iyilikte ve hayırda bulunmaktır. Kasas Suresi’nde şu şekilde bildirilir:

… Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de ihsanda bulun ve yeryüzünde bozgunculuk arama. Çünkü Allah, bozgunculuk yapanları sevmez. (Kasas Suresi, 77)

İslam dinine giren bir insanın amacı Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Bunun için de çok ciddi bir çaba içinde olması, Allah’ın razı olacağı ahlakı dünya hayatındayken kazanması gerekmektedir. Bu ahlakın en belirgin özellikleri ise merhamet, şefkat, adalet, dürüstlük, affedicilik, tevazu, hoşgörü, fedakarlık ve sabırdır. Mümin, insanlara güzellikle davranacak, hayırlarda yarışacak, iyilikte ve fedakarlıkta bulunacaktır. Allah ayetlerde şu şekilde buyurmaktadır:

Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran. (Hicr Suresi, 85)

… Anne-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve sağ ellerinizin malik olduklarına güzellikle davranın. Çünkü, Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez. (Nisa Suresi, 85)

… İyilik ve takva konusunda yardımlaşın, günah ve haddi aşmada yardımlaşmayın ve Allah’tan korkup-sakının. Gerçekten Allah (ceza ile) sonuçlandırması pek şiddetli olandır. (Maide Suresi, 2)

Allah iman edenlerden insanlara güzellikle davranmalarını, iyilik konusunda birbirleriyle yardımlaşmalarını, bozgunculuktan uzak durmalarını istemektedir. İyilikte bulunanları “… Kim bir iyilikle gelirse, kendisine bunun on katı vardır…” ayetiyle müjdelemekte, kötülükte bulunanları ise “… kim bir kötülükle gelirse, onun mislinden başkasıyla cezalandırılmaz ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.”(Enam Suresi, 160 ) şeklinde uyarmaktadır.

Peygamberimiz (sav)’in tüm insanlığa örnek olan bu güzel özellikleri Tevbe Suresi’nde şöyle bildirilmektedir: “Andolsun size, içinizden sıkıntıya düşmeniz O’nun gücüne giden, size pek düşkün, müminlere şefkatli ve esirgeyici olan bir elçi gelmiştir.” (Tevbe Suresi, 128)

 Müslümanlar, Kitap Ehli’ni Korumakla Yükümlüdür

Kuran’da Yahudiler ve Hıristiyanlar “ehl-i kitap” olarak isimlendirilirler. Bunun nedeni, her iki dinin mensuplarının da, Allah’ın vahyettiği İlahi kitaplara tabi olmalarıdır. Bu İlahi kitaplar zaman içinde bozulmaya uğramışlardır. Ancak içlerinde halen hak bölümler bulunmaktadır. Hangi kısımların hak hangi kısımların bozulmuş olduğunu ise Kuran’a bakarak anlarız.

İslam’ın, ehl-i kitaba karşı bakışı son derece adil ve merhametlidir.

İslam’ın ehl-i kitaba karşı adil tutumu, henüz İslam’ın doğduğu yıllarda şekillenmiştir. Bilindiği gibi o dönemde Müslümanlar, Mekke’deki putperestlerin baskı ve işkenceleri altında inançlarını korumaya çalışan bir azınlık durumundaydılar. Bu baskıların şiddeti nedeniyle bazı Müslümanlar Mekke’yi terk etmeye ve adaletli bir yönetime sığınmaya karar verdiler. Peygamberimiz Hz. Muhammed, onlara Etiyopya’daki Hıristiyan Kral Necaşi’ye sığınmalarını söyledi. Bu öğüde uyan Müslümanlar Etiyopya’ya gittiklerinde, kendilerini sevgi ve saygıyla karşılayan son derece adaletli bir yönetim buldular. Kral Necaşi, kendilerine Müslümanların teslim edilmesini isteyen putperest elçilerin isteklerini geri çevirdi ve Müslümanların, ülkesinde özgürce yaşayabileceklerini açıkladı.

Allah Kuran’da Müslümanların ehl-i kitapla Allah’a imanda birleşebileceğini “Bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuz.” (Ankebut Suresi, 46) ayetiyle bildirir.

Her topluluk içinde olduğu gibi Kitap Ehli içinde de iyiler olduğu gibi kötüler de vardır. Ancak kötülerin olması hepsini birden düşman ilan etmeyi gerekli kılmaz. Tam tersine, tıpkı Peygamberimiz (sav)’in yaptığı gibi, Müslümanlar Kitap Ehli’nden iyi olanlarla ittifak etmelidir. Kötü olanları ise güzel sözle iyiliğe davet etmelidir:

Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli’nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah’ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar. (Al-i İmran Suresi, 113)

Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah’a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah’a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah’ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir. (Al-i İmran Suresi, 199)

Allah Kuran’da Müslümanların Kitap Ehli’ne karşı tutumlarının nasıl olması gerektiğini açıklarken onlara nasıl tebliğ yapmamız gerektiğini de bildirmiştir. Allah’ın hükmüne göre Müslümanlar Kitap Ehli’ni öncelikli olarak “Bir olan Allah’a imana” yani tevhid inancına davet etmelidir.

De ki: “Ey kitap ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim.” Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız.” (Al-i İmran Suresi, 64)

Müslümanlar kendilerine karşı olan müşriklerden birini dahi, kendilerinden eman istediğinde korumak ve kollamakla mükelleftirler.

Eğer müşriklerden biri, senden ’eman isterse’, ona eman ver; öyle ki Allah’ın sözünü dinlemiş olsun, sonra onu ‘güvenlik içinde olacağı yere ulaştır’… (Tevbe Suresi, 6)

Ki söz konusu olan Allah’ın varlığına iman eden, gönderilmiş peygamberleri seven, Allah’tan korkan Kitap Ehli olduğunda, özellikle de içlerinden “LailaheilAllah” diyenler söz konusu olduğunda, bu insanlara karşı müşfik ve sevecen bir tutum içinde olunması gerektiği açıktır. Nitekim Allah da onlara karşı en güzel olan üslubu kullanmamızı istemektedir:

İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: “bize ve size indirilene iman ettik; bizim ilahımız da, sizin ilahınız da birdir ve biz o’na teslim olmuşuz.” (Ankebut Suresi, 46)

Hz. Mehdi’nin En Önemli Vasfı Kan Dökmemesidir

Ahir zamandayız. Resulullah (sav)’in haber verdiği tüm alametler son 35 yılda gerçekleşti. Gerçekleşen 600’den fazla alamet Mehdi (as)’ın vazife başında olduğunu ve çok yakın zamanda, Allah’ın izniyle, kendisini göreceğimizi gösteriyor. Hz. Mehdi (as)’ı seven ve bekleyenin, Mehdi gibi bir ahlak göstermesi, bu şekilde ona en güzel zemini hazırlaması gerekir. Peygamberimiz (sav), Mehdi (as)’ın barış ve sevgi insanı olduğunu bildirmiştir. O zaman salih müminlerin de “Mehdi talebesi olmayı umud ederek” sevgi ve barış insanı olmaları şarttır. Hadislerde Mehdi (as)’ın bu güzel özelliği şöyle haber verilir:

İnsanlar, bal arılarının beyleri etrafında toplanması gibi, Hz. Mehdi (as)’ın çevresinde toplanırlar. Daha önce zulümle dolu olan dünyayı, adaletle doldurur. Adaleti o denli olur ki, uykuda olan bir kimse dahi uyandırılmaz ve bir damla kan bile akıtılmaz. Dünya, adeta ask-ı saadet devrine geri döner. (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 29 ve 48)

Hz. Mehdi (as), Peygamber’in yolunda gidecek, uyuyan kişiyi uyandırmayacak, kan da akıtılmayacaktır. (Kıyamet Alametleri, sf. 163)

(Hz. Mehdi) zamanında ne bir kimse uykusundan uyandırılacak, ne de bir kimsenin burnu kanayacaktır. (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, sf. 44)

Ona (Hz. Mehdi (as)’a) biat edenler, (Kabe civarındaki) rükün ve makam arasında bîat ederler. uyuyanı uyandırmaz, asla kan dökmezler. (El-Heytemî, El-Kavlu’l Muhtasar Fi Alamet-il Mehdiyy-il Muntazar, s. 24)

Hz. Mehdi (as) döneminde savaş sona erecek, ordular silahlarını ve malzemelerini bırakacaklardır:

Savaş (erbabı) da ağırlıklarını (silah ve malzemelerini) bıracak. (Sünen-i Ibn-i Mace, 10/334)

Harp (erbabı) ağırlıklarını (yani silah ve saireyi) bırakır. (İmam Şa’rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 496)

Düşmanlık ve kini de kaldıracaktır… Kap su ile dolduğu gibi yeryüzü barışla dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını bırakacak. (Sünen-i Ibn-i Mace, 10/334)

Hz. Mehdi (as) döneminde, düşmanlık, kavga ve savaşlar sona erecektir.

Hiçbir kimse arasında bir düşmanlık kalmayacaktır. Ve bütün düşmanlıklar, boğuşmalar, hasetleşmeler muhakkak kaybolup gidecektir. (İmam Şa’rani, Ölüm-Kıyamet-Ahiret ve Ahirzaman Alametleri, 496
)

Hz. Mehdi (as) döneminde yeryüzü adaletle dolacaktır:

Zulüm ve fıskla dolu olan dünya, o (Hz. Mehdi (as)) geldikten sonra adaletle dolup taşacaktır. (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 20)

Hz. Mehdi bendendir, yeryüzü zulüm ve işkence ile dolduğu gibi, onu doğruluk ve adaletle doldurur. (Süneni-i Ebu Davud, 5/93)

Hz. Mehdi döneminde yeryüzü barış ile dolacaktır.

(Hz. Mehdi (as) döneminde) düşmanlık ve kini kaldıracaktır. Zehirli olan her hayvanın zehri de sökülüp alınacaktır. Hatta küçük oğlan çocuğu, elini yılanın ağzına sokacak da yılan ona zarar vermeyecektir. Kurt, koyun-keçi sürüsü içinde sürünün köpeği gibi olacaktır. Kap su ile dolu olduğu gibi yeryüzü barış ile dolacaktır. Din birliği de olacak, artık Allah’tan başkasına tapılmayacaktır. Savaş da ağırlıklarını bırakacaktır. (Sünen-i İbni Mace, Kitabü-l fiten Tercemesi ve Şerhi- Kahraman Neşriyat, cilt 10, Mütercim: Haydar Hatipoğlu, Bab 33, s. 331-3359)

Onun (Hz. Mehdi (as)) zamanında kurtla koyun birarada oynayacak, yılanlar çocuklara zarar vermeyecektir… (El Kavlu’l Muhtasar Fi Alamatil Mehdiyy-il Muntazar, s. 43)

İslam’ın barış, sevgi ve kardeşlik dini olduğuna dair Kuran ayetleri:

Ey iman edenler, hepiniz topluca “barış ve güvenliğe (Silm’e, İslam’a) girin ve şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)

Allah barış yurduna çağırır ve kimi dilerse dosdoğru yola yöneltip-iletir… (Yunus Suresi, 25)

… Kim bir nefsi, bir başka nefse ya da yeryüzündeki bir fesada karşılık olmaksızın (haksız yere) öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibi olur. (Maide Suresi, 32)

Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin ve Allah’tan korkup-sakının; umulur ki esirgenirsiniz. (Hucurat Suresi, 10)

Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip birbirinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir. (Enfal Suresi, 46)

İman edenler ve salih amellerde bulunanlar ise, Rahman (olan Allah), onlar için bir sevgi kılacaktır. (Meryem Suresi, 96)

Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam’a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. (Al-i İmran Suresi, 110)

Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam’a) uygun olanı (örfü) emret ve cahillerden yüz çevir. (Araf Suresi, 199)

Adnan Oktar’ın News Rescue’da yayınlanan makalesi:

http://newsrescue.com/islam-communicated-love-ideas/#axzz3N34K7p7G

news rescue_adnan_oktar_islam_communicated_with_love_ideas