İnsanların büyük bir çoğunluğunun en önemli korkularından biri, günün birinde yalnız kalmaktır. Çocukluk yıllarının hemen ardından tüm hayatları, hep bir gün yapayalnız kalacakları endişesiyle geçer. Bu korku tıpkı insanın yarınını merak ettiği gelecek endişesi, parasız, işsiz kalacağı endişesi, kendince önem verdiği değerlerini kaybedeceği endişesi ve bunun gibi dünya hayatına yönelik yaşadığı korkularını kapsayan endişeler gibidir. İleride bir gün ailesini, arkadaşlarını, dostlarını, çocuklarını, komşularını, sevdiklerini bir şekilde kaybedecekleri, onlardan ayrı ve uzak kalacakları, böylece yalnız olacakları düşüncesi kafalarının bir köşesinde daima yer alır. İnsanların büyük bir kesiminin yaşadığı bu korkunun temelinde, günün birinde tek başına ölmek fikrine karşı duyulan korku da vardır.
Böyle insanların genelde, “kalabalık bir ailem olsun”, “çevrem geniş olsun”, “çok fazla arkadaşım olsun” düşüncesiyle, yaşadıkları bu tedirginliğe suni çözümler aradıklarına tanık oluruz. Sürekli kalabalık yerlere gitmek, çevrelerinde fazla sayıda insan bulunmasını sağlamak, yeni ve çok sayıda arkadaş edinmek isterler. İnsanın fazla sayıda arkadaşının, dostunun olmasını istemesi son derece normaldir, ancak bunu yalnızlıktan kaçmak için bir kaçış yolu olarak benimsemek; olayların aslını ve batınını düşünmemek, gerçeklere karşı gözlerini kapayıp, Allah’tan uzak olarak yaşamak yanlış bir ruh halidir.
Hayatı boyunca muhatap olduğu her şeyi ve herkesi Allah’ın yarattığını, her şeyi karşısına çıkaranın Allah ve gerçek dostunun sadece Allah olduğunu bilen bir insan böyle korkulardan uzaktır.
Dünyanın en kalabalık yerinde de olsa, binlerce kişinin ortasında da bulunsa aslında Allah’ın sonsuz gücü karşısında yalnız olduğunu bilir. Allah’ın sonsuz varlığının her yönden kendisini sarıp kuşattığını unutmaz. Çevresindeki kalabalık görüntüsünü Allah’ın yalnızca bir imtihan olarak yarattığının şuurundadır. Hangi görüntüyle muhatap olursa olsun; ister kalabalık ister ıssız bir yerde bulunsun, daima Allah ile birlikte olduğunun bilincindedir. Bir ayette Allah bu gerçeği şöyle bildirmiştir:
“Allah’ın göklerde ve yerde olanların tümünü gerçekten bilmekte olduğunu görmüyor musun? (Kendi aralarında gizli toplantılar düzenleyip) Fısıldaşmakta olan ÜÇ KİŞİDEN DÖRDÜNCÜLERİ MUTLAKA O’DUR; BEŞİN ALTINCISI DA MUTLAKA O’DUR. BUNDAN AZ VEYA ÇOK OLSUN, HER NEREDE OLSALAR MUTLAKA O, KENDİLERİYLE BERABERDİR. Sonra yaptıklarını kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi bilendir.” (Mücadele Suresi, 7)
Bir başka ayette ise Allah, insana şahdamarından bile yakın olduğunu Kuran-ı Kerim’de şöyle bildirmektedir:
“Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. BİZ ONA ŞAHDAMARINDAN DAHA YAKINIZ.” (Kaf Suresi, 16)
Allah şuur sahibi insanlara, bu önemli gerçeği anlayacakları vicdanı vermekte ve bu önemli gerçeği hissedecekleri olaylar yaratmaktadır. Bir insan düşünün; ne kadar kalabalık bir arkadaş ve dost çevresine sahip olursa olsun, çevresinde ne kadar coşkulu insanlar bulunursa bulunsun, eğer kalbi Allah ile birlikte değilse, Allah’ın kendisini sarıp kuşattığının bilincinde değilse ve Allah’ın kendisine her şeyden çok yakın olduğunu düşünmüyorsa, kendisini dünyanın en yalnız insanı hissedecektir.
Oysa bir insanı tek başına, hiç kimseyi ve hiç bir şeyi göremeyeceği bir odaya kapatsalar dahi, eğer kalbi Allah ile birlikteyse, Allah’ın sonsuz kudretiyle kendisini sarıp kuşattığını, her an yanında olduğunu bilip hissediyorsa, asla yalnızlık duygusunun vereceği ruh halini yaşamaz. Arkadaşlarının, dostlarının, ailesinin Allah’ın birer tecellisi olduğunu ve her birinin Allah dilediği için yaratıldıklarını bilir. Allah’ın tecellilerine karşı duyduğu sevgi ve özlemin gerçek sahibi Allah’tır. insanı asıl mutlu edecek olan, Allah’ın sonsuz varlığı ve daimi yakınlığıdır. Allah Kuran’da bir ayetinde şöyle bildirmektedir:
“ALLAH, KULUNA YETERLİ DEĞİL Mİ? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur.” (Zümer Suresi, 36)
Diğer bir ayette ise Allah, iman edenlerin dünyadaki dostlarının da, Allah’ın tecellileri olarak, Allah’ın elçileri ve Allah’ı seven ve Allah rızası için yaşayan salih müminler olduğunu bildirmiştir:
Sizin dostunuz (veliniz), ancak Allah, O’nun elçisi, rüku’ ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir. (Maide Suresi, 55)
İnkar eden kimselerin yalnızlıktan duydukları korku tümüyle dünyevi korkulara dayanmaktadır. Müminlerin bu tür korkuları yoktur. Ancak iman eden kimseler de asla yalnızlığı istemezler. Hiçbir zaman için yalnızlığı, müminlerle birlikte olmaya tercih etmezler. Ama onların bu isteği, tümüyle Allah rızasını kazanmaya, Kuran ahlakını yaşamaya ve ahirete yöneliktir.
Mümin, Allah’ın dünyada yarattığı en güzel nimetlerdendir. Dolayısıyla bir Müslüman da, hiçbir zaman için müminlerden uzakta yalnız başına kalmak istemez. Allah’a gönülden iman eden kimselerin hepsiyle samimi dostluk kurmak, birlikte olmak mümin için çok önemli bir ibadet ve çok güzel bir nimettir.