Kuran’da müminlere, insanların haklarına hiçbir şekilde tecavüz etmemeleri öğütlenir. Müminler de bu konuda son derece titiz davranır ve birbirlerine karşı her zaman için onore edici, hürmetkar ve saygılı bir tavır gösterirler. İşte bu doğrultuda özen gösterdikleri önemli bir tavır da insanlara, onların hoşlanmayacakları türde lakaplar takmamaktır.
Bilindiği gibi bu, Kuran ahlakının yaşanmadığı toplumlarda oldukça yaygın olan bir alışkanlıktır. Çoğu zaman da altında art niyet bulunur. İnsanlar birbirlerine açıkça söyleyemedikleri olumsuz düşüncelerini, isim takmak gibi imalı yöntemlerle ifade etmeye çalışırlar. Bazen de amaç isim takarak karşı tarafı küçümsemek, alay etmek ya da taciz etmektir. Bu isimler o kimselerin eksikliklerini ya da kusurlarını ifade eder niteliktedir, dolayısıyla her dile getirildiğinde bu kişiler huzursuz edilmiş olur.
Müminlerin ise karşı tarafın duyduğunda hoşlanmayacağı ya da mahçup olacağı bir sözü kasıtlı olarak kullanmaları mümkün değildir. Çünkü Allah’ın bu konuda kesin emri vardır:
… Kendi nefislerinizi (kendi kendinizi) yadırgayıp-küçük düşürmeyin ve birbirinizi ‘olmadık-kötü lakablarla’ çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir isimdir. Kim tevbe etmezse, işte onlar, zalim olanların ta kendileridir. (Hucurat Suresi, 11)
Ayrıca müminler birbirlerinin bir kusurunu gördüklerinde bunu Allah’ın bir emri olarak açıkça karşı tarafa anlatıp, onu bu kusurundan arındırmaya çalışırlar. Bu yöndeki düşüncelerini açıkça ifade ettikleri için hiçbir zaman karşı tarafa ima yoluyla bir şeyler anlatmaya ihtiyaç duymazlar. Bu aynı zamanda müminlerin birbirlerine olan merhametlerinin de açık bir göstergesidir. Birbirlerini rahatsız edecek, huzursuzluğa kapılmalarına neden olacak ya da kırıcı olabilecek hiçbir tavra izin vermez ve gösterdikleri bu güzel tavırlarla da Kuran ahlakını yaşamayan kimselere örnek olurlar.