Çevremize baktığımızda insanların büyük bir çoğunluğunun ölümü düşünmekten şiddetle kaçındıklarını görürüz. Yaşı, toplumdaki konumu, mesleği, sosyal sınıfı ne olursa olsun, insanların büyük bir kesimi ölümü hem kendilerine hem de diğer insanlara unutturmaya çalışırlar. Allah gün içinde insanın karşısına ölümü hatırlayacağı birçok olay ve görüntü çıkarır. Televizyonu açtığımızda onlarca, yüzlerce kişinin ölüm haberini duyarız; bir yakınımızın kanser olduğu ile ilgili bir haber alırız, herhangi bir gazeteyi açtığımızda birçok ölüm ilanıyla karşılaşırız, yolda giderken gözümüz birden bir mezarlığa ilişebilir. Karşılaştığımız bu görüntüleri Allah’ın karşımıza çıkarmasının elbette çok büyük hikmetleri vardır. Bütün bu olaylar, kişi o an genç, sağlıklı olsa da, son derece güvenlikli bir yerde bulunsa da, aslında ölümün insana küçük bir an kadar yakın olduğunu göstermektedir. Allah’a ve ahirete iman eden, ölümün sonsuz hayata bir geçiş olduğunu bilen, Allah’ın rızasını, rahmetini ve cennetini uman kişiler böyle olaylarla karşılaştıklarında ölümü düşünürler. Ölümün yakınlığını fark eder ve asıl ebedi hayat olan ahirete olan özlemleri artar.
İnsanların büyük çoğunluğunun ise ölüm düşüncesiyle karşılaştıklarında gösterdikleri tepki, ahirete özlem duyan bir insanınkinden çok farklıdır.
Böyle insanlar ölümü hatırlayacakları herhangi bir olay olduğunda konuyu hemen unutmaya çalışırlar. Kendilerini oyalamaya, ve kendi ifade şekilleriyle –kafalarını dağıtmaya- çabalarlar. Buradaki amaç ölüm fikrinden uzaklaşıp, hızla tekrar dünya ile ilgili konulara dönebilmektir. Bir kişi veya bir olay onlara ölümü hatırlattığında, bunu düşünmekten şiddetle kaçınırlar.
Oysa, Allah’ın belirlediği an ve yerde kendilerini mutlaka bulacak olan ölümden asla kaçamazlar ama ölümü hatırlamaktan kaçmaya çalışırlar. Bir yakınlarının ölüm haberini aldıktan birkaç dakika sonra bile, hemen yine yapacağı alışverişi, gideceği tatilin rezervasyonunu düşünüp bunları planlayan insanlarla sık sık karşılaşırız. Düşünmeyerek ölümden kaçacaklarını sanan bu insanlar dünya ile ilgili birçok detaya sığınarak aslında kendilerini kandırırlar.
Yaşamlarını yalnızca geçici ve çok kısa dünya hayatından ibaret sanan bu insanların ölümü düşünmemelerinin sebeplerinden birisi de, ölüm düşüncesini ‘karamsarlık’ olarak algılamalarıdır. Oysa ölümü düşünmek sandıkları gibi karamsarlık değildir. Aksine inanan bir insanın sonsuz hayatının başlayacağı bir geçiş olduğu için, insana heyecan ve şevk verir. Hayatını Allah rızası için, Allah’ın istediği şekilde yaşamış bir insan, Allah’ın rızasını ve cenneti umarak yaşarken, ölümü her düşündüğünde Allah’a olan sevgisi, ahirete olan özlemi, Allah’a kavuşma isteği daha da artar.
Her insan hayatının bir noktasında, belki gençliğinde, belki yaşlılığında, çok hastayken ya da son derece sağlıklıyken, ölümü düşünürken veya ölüm düşüncesinden kaçarken, güvenlik içindeyken ya da bir tehlikenin ortasındayken mutlaka ölüm ile karşılaşacaktır. Ve hiç kimsenin kaçamayacağı bu an geldiğinde, ölümü sürekli düşünen, Allah’a, ahirete kavuşacaklarına inanan, ölümü bir son olarak değil aksine sonsuz hayatın başlangıcı olarak gören ve tüm yaşamını Allah’ın rızasına uygun olarak yaşayan insanlar, sonsuz kurtuluş ve mutluluğa kavuşacaklardır. Yüce Rabbimiz olan Allah, herkesin bir gün ölüm ile karşılaşacağını şöyle bildirmektedir:
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran Suresi, 185)
“Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: “Bu, Allah’tandır” derler; onlara bir kötülük dokunsa: “Bu sendendir” derler. De ki: “Tümü Allah’tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar?” (Nisa Suresi, 78)