İnsan, yaratılışı gereği mutlu ve huzurlu yaşamak ister. Allah’ın Kuran’da bildirdiği ahlak yapısı, insanın fıtratına en uygun yaşamı sunar. Kuran ahlakı dışındaki yolların hepsi insanın huzursuz yaşam sürmesine neden olur.
Yaşları, meslekleri, sosyal konumları her ne olursa olsun, Kuran ahlakından uzak toplumlarda yaşayan insanların hiçbiri tam anlamıyla mutlu ve huzurlu bir yaşam sürdürememektedirler.
Çözüm Kuran’da Aranmalıdır
Kuran ahlakını yaşamayan, yani cahiliye hayatına göre davranan insanların içinde bulundukları en büyük yanlış budur; çözümü Kuran’da aramamak…
Bu kişiler içerisinde bulundukları durumun açmaz bir hal aldığını açıkça görürler. Yaşadıkları hayat tarzının, benimsedikleri karakter yapısının onlara istediklerini vermediğini, kendilerini tatmin etmediğini ve hatta sıkıntıya soktuğunu hayatlarının her anında hissederler. Ancak buna çözüm olarak cahiliyenin sunduğu diğer alternatifleri deneme yoluna giderler ki, bu da onlara yine mutsuzluk ve huzursuzluk getirir. Cahiliye sistemlerinin temelde birbirinden hiçbir farkı yoktur. Belki insanlar, mekanlar ve şartlar değişebilir ama yaşanan kaygılar ve hedefler hep sabit kalır. Örneğin cahiliye yaşamına göre ‘entel’ olmak veya ‘sosyete kültürü’ ile yaşamak çok önemlidir. Ancak bu iki yaşam modeli her ne kadar birbirinden farklı olarak görülse de hedef hep aynıdır: Dünya hayatına göre yaşamak.
Oysa dünya hayatı hırsla bağlanılmayacak kadar kısadır. Dünya hayatında kazanılan hiçbir şey baki kalmaz. Ölümle birlikte dünya hayatındaki herşey yok olacaktır. Bu nedenle, yalnızca dünyevi kazançlar elde etmek için atılan her adım insana büyük sıkıntılar getirir.
Buna karşılık Allah insanlara mutlu ve huzurlu olmanın yollarını Kuran’da bildirmiştir: Bir insan ancak Allah’a yöneldiği ve O’nunla dost olup, Rabbimizin beğendiği ahlakı yaşadığında sıkıntılarından kurtulabilir. Allah, bir ayetinde bu önemli sırrı şöyle bildirir:
“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Rad Suresi, 28)
Kuran’da tarif edilen mümin karakterinde sıkıntı, huzursuzluk, kaygı ve karmaşa yoktur. İman edenler Kuran ahlakını yaşadıkları için dünyada güzel bir hayat yaşarlar, dengeli bir ruh hali içinde olurlar ve güzel tavırlar gösterirler.
Allah’ın Rızasını Hedeflemek
Kuran ahlakından uzak yaşayan insanların mutlu olamamalarının ve bir türlü çıkış yolu bulamamalarının bir sebebi de yalnızca insanların hoşnutluğunu kazanmak için yaşamalarıdır. Bir insan tüm doğrularını, yanlışlarını ve hayatını insanların değer yargılarına göre belirliyorsa, insanlar için yaşıyor demektir.
İnsanlar için yaşamak ise, büyük bir zorluktur. Çünkü her insanın beğenisi farklı ölçüler üzerine kurulmuştur. Bir insanın çevresinde yüzlerce insan olduğu düşünülecek olursa, bunların her birini memnun etmek için ayrı çaba harcamak gerekecektir. Birinin memnun olduğu bir tavırdan bir diğeri memnun olmayacaktır. Bu ise, “insanlar için yaşayan” kimselerin, “binlerce farklı talebi aynı anda” karşılaması demektir. Bu da imkansız olduğuna göre, söz konusu kişi sıkıntılı bir hayat sürmek zorunda kalacaktır.
Allah, iman etmeyenlerin bu sıkıntılarına Kuran’da şöyle bir örnek vermektedir:
“Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar.” (Zümer Suresi, 29)
Yüce Rabbimiz, insanı ve tüm diğer varlıkları yaratandır. İnsanın nasıl bir yaşantıyla mutlu olabileceğini de yalnızca Allah bilir. Bu noktada insana yardımcı olabilecek tek bir yol vardır; Allah’ın sonsuz aklına ve bilgisine teslim olmak ve Allah’ın rızasını gözeterek yaşamak.
Dünya Bir İmtihan Yeridir
Cahiliye karakteri taşıyan insanların mutlu olamamalarının bir sebebi de dünyada bulunuş amaçlarını unutmalarıdır. Oysa insan Allah’ın aklını, gücünü, sanatını ve tüm diğer üstün sıfatlarını takdir edebilecek mi, O’na gereği gibi kul olabilecek mi, yoksa bunları ve yaratılış amacını unutup, dünya hayatına kapılacak mı diye denenmektedir. Allah Kuran’da dünya hayatının bu gerçeğini şöyle bildirmektedir:
“O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 2)
İnsanın bu şekilde denenmesi, hayatının her anında devam eder. Okulda, işte, evde, sokakta, yalnızken ya da kalabalıkta, hasta iken veya sağlıklı olduğunda, dünyanın bir diğer ucuna da gitse orada da yine imtihanı devam eder. İstisna oluşturabilecek tek bir anı dahi yoktur. Söylediği her söz, yaptığı her tavır ve düşündüğü herşey eksiksiz olarak ahirette karşısına çıkacaktır.
İnsanın dünyada olup biten her olayın bir deneme olarak yaratıldığını unutması, tevekkülsüz bir tavır göstermesine neden olur. Nitekim dinden uzak yaşayan toplumlarda sık sık duyulan “neden böyle oldu, keşke böyle olmasaydı”, “işler yolunda gitmiyor”, “mahvolduk”, “bütün işler ters gidiyor”, “şöyle yapmasaydım, böyle olmazdı” ve bunlara benzer pek çok şikayetçi ifadenin altında bu gerçeğin unutulması yatmaktadır.
Kaderi unutmanın ve tevekkülsüzlüğün kesin sonucu ise, sıkıntı ve mutsuzluktur. İnsanların büyük bir bölümü olayların hikmetlerini düşünmedikleri için olumsuz gibi görünen en ufak bir durumla karşılaştıklarında hemen şikayet etmeye başlarlar. Bunun sonucunda da sürekli olarak huzursuz, mutsuz ve sıkıntılı bir hayat yaşarlar.
Oysa insanın üzerine düşen, Allah’ın kendisi için yarattığı her andan razı olmasıdır. Ters gidiyor gibi görünen olaylar meydana gelse de, güzel ahlakta ve Allah’a olan teslimiyetinde kararlı olması ve en önemlisi yaratılış amacını unutmaması gerekir. Kuran’da emredilen güzel ahlakı yaşayan kimseler, bu tür olaylarda gösterecekleri sabrın ahirette ve dünyada kendilerine bir güzellik olarak döneceğini bilmenin huzurunu ve mutluluğunu yaşarlar. (Harun Yahya, Çözüm Kuran Ahlakı)