Allah insanın içinde her ne olursa olsun asla şaşmadan ve yanılmadan doğruyu söyleyen bir güç olarak vicdanı yaratmıştır. Vicdan, insanları, Allah’ın beğeneceği şekilde düşünmeye ve Allah’ın razı olacağı şekilde davranmaya çağırır. Her insanın içinde doğruyu söyleyen vicdanının yanı sıra bir de onu istek ve tutkularına yöneltmeye çalışan nefsi vardır. Ancak iman edenler yaşamları boyunca karşılarına çıkan tüm olaylarda nefislerine uymama ve vicdanlarına uyma konusunda kesin bir kararlılık gösterirler. Nefislerinin kendilerini çağırdığı şey daha çekici görünse ve hoşlarına gitse bile sabreder, doğru olanın vicdanlarının sözü olduğunu bildikleri için mutlaka ona uyarlar.
Müminler hayatları boyunca her an içlerinde bu yargılamayı yapar ve en doğru olan tavrı seçerler. Bu duruma Peygamber Efendimiz (sav)’in döneminde yaşamış olan salih Müslümanlardan örnek vermek mümkündür. Nur Suresi’ndeki örtünmeyle ilgili ayetler Hicretten sonraki dönemde indirilmiştir. Bu dönemdeki Müslüman kadınların güzel tavırları şöyle anlatılmaktadır:
“Şeybe kızı Safiye anlatıyor ve diyor ki: Biz Hz. Aişe’nin yanında iken bir kısım hanımlar Kureyşli kadınların durumunu ve faziletlerini anlatmışlardı. Bunun üzerine Hz. Aişe buyurdular ki; “muhakkak ki Kureyşli kadınların üstünlüğü vardır. Ama Allah’a yemin ederim ki, ben Ansar’ın kadınlarından daha çok Allah’ın Kitabını tasdik eden ve Kur’an’a inanan faziletli kimseler görmedim.” Nur Suresi’ndeki “baş örtülerini yakalarının üzerlerine koysunlar” ayet-i kerimesi nazil olduğunda kocaları onların yanlarına gittiler ve kendilerine Allah (cc)’ın bu konuda inzal buyurduğu ayeti okudular. Her bir kişi karısına, kızına, bacısına ve yakınlarına bu ayeti okuyordu. İçlerinden hiçbir hanım baş örtüsünü yakaları üzerine koymaz olmadı. Allah’ın indirdiği kitabındaki hükmüne inandıklarından ve tasdik ettiklerinden örtülerine büründüler…” (İbn-i Kesir, Hadislerle Kuran-ı Kerim Tefsiri, cilt:11, syf. 5880)
Peygamberimiz (sav) döneminde mümin kadınlar Cenab-ı Allah’ın tesettür konusundaki emrini işte böylesine büyük bir şevk ve istekle karşılamışlar, vicdanlarına uyarak hemen itaat etmişlerdi. Onlardan sonra gelen Müslümanlar da aynı şevk ve kararlılıkla bu emri yerine getirmişlerdir. Mümin kadınlar Yüce Allah’ın tesettür konusundaki emrine titizlik göstererek hem dünyada saygın, onurlu, huzurlu ve mutlu bir yaşam sürerler hem de ahirette Allah’tan güzel bir karşılık umarlar.
Müslümanların vicdanlarını kullanmalarıyla ilgili olarak günlük hayattan başka bir örnek daha verebiliriz. Sözgelimi kimi zaman insanın nefsi onu bencilce davranmaya çağırırken, vicdanı da fedakarca bir tavır sergilemeye çağırabilir. İnsanın önemli bir işi varken ya da en yorgun olduğu anda daha acil ihtiyaç içerisinde bulunan bir kimseye yardım etmesi gerekebilir. Yine aynı şekilde, kendi ihtiyaç duyduğu bir şeyi daha fazla ihtiyacı olan biriyle paylaşması, hatta elindekilerin tamamını o kişiye vermesi gerekebilir. Vicdanına uyan insan hiç tereddüt etmeden güzel olan tavrı gösterir, yani ihtiyaç içindeki kişilere elinden geldiğince yardım eder. Kuran’da Peygamberimiz (sav) döneminde yaşayan Müslümanların gösterdiği bu ahlakın bir örneği şöyle verilmiştir:
Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. (Haşr Suresi, 9)
İşte müminlerin Kuran’da örnek verilen bu tavrı, vicdana uyma konusunda gösterdikleri üstün sabrın bir sonucudur.