Hiçbir insan kusursuz değildir, hayatımız boyunca pek çok hata yaparız. Allah bizi dünyada başımıza gelen pek çok olay ile dener, bunları bizim bildiğimiz ya da bilmediğimiz pek çok hikmetle yaratır. İnsan bir hata yaptığında, o andaki tevekkülü, kaderi yaşadığının farkında olup olmadığı, Allah’a olan teslimiyeti ve samimiyeti ortaya çıkar.
Allah’ın kendisini denediğini bilen mümin, Kuran’a uygun olmayan bir tavrı varsa bundan hemen vazgeçer. Allah’a sığınır, tevbe eder ve bağışlanma diler. Hatasını telafi etmek için sebebe sarılır. Bunun tekrar olmaması için tedbir alır. Ne kadar büyük bir hata olursa olsun bunun kaderinde olduğunu, kaderin kusursuz yaratıldığını düşünür.
Bize göre aksilik gibi görünen bir olayda da çok fazla hayır ve hikmet vardır. Başımıza gelen her olay Allah’tandır. Allah’tan gelen herşeyin kendisi için bir güzellik olduğunu bilen mümin, önemli olanın hatasından vazgeçmesi ve davranışını düzeltmesi olduğunu bilir. Allah iman edenlerin hatalarından hemen vazgeçmeleri gerektiğini bir ayette şöyle bildirir:
Ve ‘çirkin bir hayasızlık’ işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarından dolayı bağışlanma isteyenlerdir. Allah’tan başka günahları bağışlayan kimdir? Bir de onlar yaptıkları (kötü şeylerde) bile bile ısrar etmeyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 135)
İnsanın bir hata yaptığında bunu saklamaya çalışması, bahaneler bulması, hatasını örtmek için samimiyetsiz yollara girmesi ya da bunun için yalan söylemesi Kuran ahlakına uygun değildir. Bir insan bu şekilde hatasını insanlardan gizlediğini düşünse bile, Allah her yaptığını, her söylediğini, her tavrındaki niyetini bilir. Allah’tan korkan, ahirete inanan ve hesap gününde dünya hayatında tüm yaptıklarından sorguya çekileceğini bilen bir insan böyle bir tavır göstermekten sakınır. Bu yüzden de insanların ne düşüneceğini değil, yalnızca Allah’ın rızasını kazanmayı amaçlar. Kuran ahlakına uygun olmayan bir davranıştan titizle kaçınır.
Allah’ın rızasından uzaklaşan ve ahireti unutarak hareket eden kimseler ise insanlara daha çok önem verirler. Oysa ki samimiyetsiz tavırlar, bahaneler ve yalanlar etraftaki insanların da hemen dikkatini çeker ve kişinin ahlakındaki bozukluk hemen anlaşılır. İnsanların gözünde yücelmek için girilen bu yanlış yol, bu yönde de bir sonuç vermez. Hatta tam tersine kişinin kendisini küçük düşürmesine sebep olur. Ama asıl önemli olan ise Allah’ın rızasını göre hareket etmemiş ve kayba uğramış olmasıdır.
Oysa bir insanın dünyada da ahirette de kendisine en güzel kazancı sağlayacak ahlakı göstermesi, samimiyetsiziğin karmaşasından çok daha kolaydır. Allah’a sığınmak, insanların gözünde kötü konuma düşmekten korkmadan Allah’ın rızasına uygun hareket etmek, hatayı dürüstçe kabul etmek ve hemen vazgeçmek Kuran ahlakına en uygun tavırdır. Dinin özünde samimi davranmak esastır. Samimi davranan, Allah’ın rızasına uygun hareket eden bir insanı Allah mutlaka korur. Allah’ın çok bağışlayıcı, çok esirgeyici olması, kullarına çok şefkatli olması çok büyük bir nimettir. Allah bir ayetinde cehalet sonucu hata yapıp bundan hemen vazgeçen kullarını affedeceğini şöyle bildirir:
Allah’ın (kabulünü) üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerin(kidir). İşte Allah, böylelerinin tevbelerini kabul eder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibi olandır. (Nisa Suresi, 17)
İman eden bir insan hata yaptığında, bütün gücün sahibinin Allah olduğunu, kendisinin hiçbir gücü olmadığını ve Allah’a ne kadar muhtaç olduğunu daha iyi anlayacaktır. Hatalarından dolayı bağışlanma dileyip Allah’a sığınması, Allah’a olan yakınlığının ve derinliğinin daha da artmasına vesile olacaktır.