İyilik, güzellik, rahatlık, kolaylık, sağlık, sıhhat, konfor… Bunlar elbetteki çok güzel nimetlerdir. Her insan, hayatının en rahat edeceği şartlar ve olabilecek en güzel nimetler içerisinde geçmesini ister ve bu gerçekleştiğinde de bundan büyük hoşnutluk duyar.
Ancak Allah dünya hayatında özel bazı durumlar da yaratmıştır. Zorluklar, sıkıntılar, hastalıklar, ölümler, yokluk ve kayıplar, her insanın mutlaka yaşamak durumunda kaldığı olaylardandır. Ve Allah bunları çok büyük hayır ve hikmetlerle yaratmıştır.
İnsan hiçbir zorlukla karşılaşmadığında, hiç sıkıntı çekmediğinde, hiç bir şeye sabır göstermek durumunda kalmadığında; çevresindeki herkesten sadece iyilik, güzellik, güzel ahlak, maddi manevi destek gördüğünde, hayatını arzu ettiği nimetler içerisinde geçirdiğinde, sahip olduğu bu şartlardan dolayı mutlu olur. Bu şartlar altında gerginlik duyması, öfkelenmesi, kinlenmesi, kıskanması, tartışması; kısacası bazı kötü ahlak özelliklerini göstermesi için çok az sebep çıkar karşısına. Tam tersine, nimetlerin güzelliği ve etrafındaki insanların güzel tavırları, bu kişinin keyfini, neşesini, rahatını sürekli olarak daha da artırabilir. Dolayısıyla bu kişi de çevresine karşı son derece iyi bir ahlak gösterebilir. Hoşgörülü, olgun, affedici, mülayim, fedakar, kalender tavırlar sergileyebilir. Ancak tüm bu karakter özellikleri, sadece bu kişinin içerisinde yaşadığı şartlardan kaynaklanıyor olabilir. Çünkü bir insanın gerçek kişiliği, asıl olarak zorluk ve sıkıntı anlarında, yoklukta ve hastalıkta, haksızlığa uğradığında ya da mağdur olduğunda ortaya çıkar. İşte Allah’ın dünya hayatında çok çeşitli ve birbirinden detaylı eksiklikler yaratmasının çok büyük hikmetlerinden biri de burada gizlenmiştir. Allah bu şekilde, ‘gerçekten güzel ahlaklı olan ve her türlü şarta rağmen, gerçekten Allah için bu ahlakında sabır gösteren kullarını’ ortaya çıkarmaktadır.
İşte hastalıklar, insanların en sık, hatta hemen hemen her gün karşılaşabildikleri bu özel yaratılan durumlardan biridir. Bazı insanlar ufak tefek rahatsızlıkları o kadar önemsemeyip sadece daha hayati durumlarda tavır değiştirirken, bazıları da sıradan ve günlük bir rahatsızlıkta bile hemen başka bir kişiliğe bürünürler. Birazcık başları ağrıdığında, biraz uykusuz kaldıklarında, biraz fazla yorulduklarında, ilk önce bunu hemen yüzlerine yansıtırlar. Öyle ki onları görenler, konuyla ilgili hiçbir bilgileri olmasa dahi bu kişiye, “Ne oldu, neyin var, hasta mısın?” gibi bir soru sormak zorunda hissederler kendilerini. Her zamanki kişiliklerine göre çok bezgin, yorgun, bitkin, durgun, neşesiz bir tavır içerisindedirler. Normalde gösterdikleri ahlaka göre çok daha tahammülsüz, çok daha ters, sinirli ve gergin bir halleri vardır. Kendilerine, “Neyin var?” diye soran insanlara da, yine aynı bitkin ve ters ruh hali içerisinde çeşitli cevaplar verirler. Her zaman dikkatlerinin açık olduğu konularda dikkatlerini daha kapalı hale getirir, her zaman ilgili oldukları konularda çok daha ilgisiz ve umursuz bir tavır gösterirler. Yardıma ihtiyacı olan birine karşı daha insaniyetsizlerdir. Kendilerine güzel bir söz söyleyen, sevgi, ilgi gösteren birine karşı çok daha soğuk, mesafelidirler. Etraflarındaki nimetleri gereği gibi göremeyen, sanki dünyanın en büyük felaketine uğramış (-ki böyle görünen olayları da Allah büyük hayır ve hikmetlerle yaratmıştır-) ve sanki en mağdur insanıymış gibi bir hal içerisindedirler.
Elbetteki, küçük bir baş ağrısı, mide ağrısı ya da günlük bir yorgunlukta bile bu şekilde kişiliklerini değiştiren insanlar, bunlardan çok daha büyük hastalıklarla karşılaştıklarında nasıl bir ahlak göstereceklerine dair çevrelerinde şüphe oluştururlar. Ve normal şartlarda; herşey istedikleri gibi olduğunda, bütün nimetler, kolaylıklar, rahatlıklar ellerinin altında olduğunda gösterdikleri güzel ahlak ve kişilik de, böyle zamanlardaki tavırlarıyla birlikte, tamamen şüpheli hale gelmiş olur.
Oysa ki insanın, sağlam kişiliğin asıl anlaşılacağı anların, bu şekilde zorluk, hastalık zamanları olduğunu bilmesi ve bu tarz durumlarda özellikle dikkatini açarak Allah’ın en beğeneceği tavrı sergilemeye çalışması gerekir. Böyle bir durumda insan, aksinin, Kuran ahlakına hiç uygun olmayan ve iman eden bir insana hiç yakışmayacak bir tavır olacağını bilmeli ve ‘her şartta sadece tek bir sağlam karakter göstermelidir’.
Elbetteki insan böyle bir durumda, içerisinde bulunduğu fiziksel zorluklara ve hastalıklara yönelik en akılcı ve en iyi tedbirleri almalı, elbetteki sağlığını korumalı, hastalığını en iyi şekilde tedavi etmeye çalışmalıdır. Bu konuda olabilecek en fazla çabayı harcamalıdır. Ama bu konuda gösterdiği çabayı, mutlaka güzel ahlakını sürdürmede de harcamalıdır.
Zira, nimeti de sıkıntıyı da yaratanın Allah olduğunu ve bunların her birinin insan için mutlaka hayırlı olduğunu bilen bir insanın hastalıklar karşısındaki tepkisi, zaten yine ancak Kuran ahlakıyla olur. Nasıl ki Allah onu nimet içinde, huzurlu, rahat, konforlu bir ortamda yaratıyorsa, hastalıkla birlikte bu nimetleri eksilten de yine Allah’tır. Hastayken de insan, yine saymakla bitiremeyeceği kadar çok nimet içerisindedir. Yine Allah’ın rahmeti, şefkati, sevgisi, yakınlığı, lütfu ve koruması altındadır. Aklındaki iman gerçekleri hakkındaki bilgiler yine aynıdır; Allah’ın rızasının herşeyin üstünde olması, ölüm, ahiret, hesap günü, cennet, cehennem aynı şekilde tüm gerçeklikleriyle yine vardır. Öyleyse bu gerçekleri bilen bir insanın, kişilik değiştirmeyi, farklı karakter özellikleri göstermeyi makul görebilmesi de mümkün değildir.
Elbetteki insanın bir yeri ağrıdığında, bir rahatsızlık duyduğunda bu fiziksel açıdan çeşitli şekillerde dışa yansıyabilir. Fakat ahlakta ve üslupta bir değişiklik olmasının kabul edilebilir bir yönü yoktur. Aksine müminin, küçük de olsa büyük de olsa her hastalığı, Allah korkusunun artması için, Allah’a şükretmek, Allah’ın nimetlerini anmak, rahatlığın, sağlığın, sıhhatin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu takdir etmek, insanın aczini ve Allah’a olan muhtaçlığını daha iyi kavramak, kısacası daha güzel ahlaklı olmak için bir vesile olarak görmesi gerekir. Mümin bir kimse tüm bu vesilelerin insanları Allah’a yakınlaştırabilecek çok kıymetli anlar olduğunu bilerek elinden gelen çabanın en fazlasını harcamalıdır.
Allah Kuran’da, müminlerin özel olarak böyle durumlarla deneneceklerini ve sonsuz cennet hayatının da ancak bu anlarda gösterilen güzel ahlak ile mümkün olacağını şöyle bildirmiştir:
Yoksa sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara öyle bir yoksulluk, öyle dayanılmaz bir zorluk çattı ve öylesine sarsıldılar ki, sonunda elçi, beraberindeki mü’minlerle; “Allah’ın yardımı ne zaman?” diyordu. Dikkat edin. Şüphesiz Allah’ın yardımı pek yakındır.(Bakara Suresi, 214)
Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Biz’e döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 35)
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.(Bakara Suresi, 155)