Kuran ahlakını yaşamayan insanlarda yalanın en çok kullanıldığı durumlardan biri, birbirlerine gösteriş yaptıkları zamanlardır. Allah’ın Kuran’da da bildirdiği gibi insanlar birbirlerine karşı övünmeye ve gösteriş yapmaya çok düşkündürler:

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama’, bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma-tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kurur, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp olmuştur. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)

(Mal, mülk ve servette) Çoklukla övünmek, sizi ‘tutkuyla oyalayıp, kendinizden geçirdi. Öyle ki (bu,) mezarı ziyaretinize (kabre gidişinize, ölümünüze) kadar sürdü. (Tekasür Suresi, 1-2)

Övünmeye bu kadar meraklı olan söz konusu insanlar, sahip olduklarının övünmek için yeterli olmadığını düşündüklerinde ise hemen yalana başvururlar. Sahip olmadıkları şeyleri, kendilerine aitmiş gibi gösterirler. Örneğin sıradan bir eşyayı, daha değerli göstererek, onunla övünmek için olduğundan daha pahalıya satın aldıklarını söyleyebilirler. İşyerlerindeki konumlarını abartarak, kendilerini olduğundan daha fazla sorumluluğa sahip, daha yüksek mevkide gibi göstermeye çalışabilirler.

Övünmek kastıyla söylenen yalanların nedeni, insanların sahip olmadıkları maddi veya manevi özelliklerle takdir görmeyi beklemeleridir. Bu sebeple, kendilerini çok çalışkan, yardımsever ve yetenekli gösterirler. Gerçekte öyle olmamasına rağmen, herşeye dikkat eden, her sorumluluğu üstlenen bir insan tablosu çizerler. Allah Kuran’da böyle insanlar için şöyle buyurmaktadır:

Getirdikleriyle sevinen ve yapmadıkları şeyler nedeniyle övülmekten hoşlananları (kazançlı) sayma; onları azaptan kurtulmuş olarak sayma. Onlar için acı bir azap vardır. (Al-i İmran Suresi, 188)

Bu insanlar, kendilerine olan ilgi ve sevgiyi de abartarak anlatırlar. Sözgelimi eşlerinin kendilerine hediyeler aldığı yalanını söylerler. Ya da işyerinde kendilerine özel bir ilgi olduğunu, yerlerinin doldurulamaz olduğunu, bu nedenle maaşlarının artırıldığını anlatırlar. Gençler çoğunlukla sınıfta veya okulda en popüler kişi olduklarını, bütün okulun kendilerini tanıdığını söylerler. Bazen ünlü kişiler de, doğum günlerinde veya bir kutlamada dostlarının veya eşlerinin kendilerine çok pahalı hediyeler aldığı yalanını uydururlar. Bu tür yalanlar söylemekteki amaçları, hem gösteriş yapmak, hem de yakınlarının kendilerine çok değer verdiği imajını oluşturmaya çalışmaktır. Bu tür değerli hediyeler almayanların ise kıskançlık duymalarını ve kendilerine gıpta etmelerini sağlamaktır. Oysa bunların tamamı dünyevi değerlerdir ve insanlara ahirette bir kazanç sağlamayacaktır. Bir insan dünyanın en değerli hediyelerini gerçekten almış olsa bile, eğer Allah’ın hoşnut olmayacağı davranışlarını sürdürmeye devam ederse, çok kısa olan dünya hayatının ardından ahirette sahip olduğu herşeyden mahrum kalacaktır.

Peygamber Efendimiz (sav)’in yaşadığı dönem ile ilgili bir rivayette de, bir kadının yukarıda anlatılanlara benzer bir tavır gösterdiği aktarılmaktadır. Anlatıldığına göre, bu kadın, bir başkasını üzmek ve kıskandırmak amacıyla, eşinin yapmadığı şeyleri abartarak yapmış gibi söylemekte, almadığı hediyeleri almış gibi anlatmaktadır. Peygamberimiz (sav)’in, bu kadının tavrını öğrendiğinde ona şöyle dediği rivayet edilir:

“Yedirilmeden yediğini söyleyen, kendisinin olmayan şeye benim diyen, kendisine bir şey verilmemişken verildiğini iddia eden, kıyamet günü yalandan iki elbise giyen kimse gibi olur.” 5

İnsanların gösteriş için söyledikleri yalanların örnekleri çok fazladır. Birçok insan evini, arabasını, yazlığını, işinin durumunu, çocuklarının başarılarını, spor aktivitelerini, yaptığı alışverişi, gittiği seyahatleri, ailesinin kökenini, atalarının ne kadar asil ve başarılı kişiler olduklarını abartarak ve olduğundan çok daha farklı olarak anlatır. Yalan söylemeyi alışkanlık haline getirdikleri için, genellikle refleks olarak yalan söylerler. Ancak, yalanlarını akıllarında tutamadıkları için, bir konu hakkında verdikleri sayılar, belirttikleri yerler, tavırlar her anlattıklarında değişir. Bu nedenle her seferinde kendilerini ele verir ve küçük düşerler.

Bu kişiler, Allah’ın rızasını değil de insanların rızasını aradıkları için, hep çevrelerindeki insanların hoşlanacağı, beğeneceği bir görünüm sunmak isterler. Bunun için çevrelerinde kim varsa, kendilerini öyle tanıtmaları gerektiğine inanırlar. Bu da bol bol yalan söylemelerini gerektirir. Hoşlandıkları müzik türünden, işyerindeki görevlerine kadar herşeyi çevrelerindeki insanlara göre kurgulamak zorundadırlar. Bunun sonucunda ise hem yalanları kısa sürede ortaya çıkarak küçük düşer, hem de çok stresli, can yakan, gerilimli bir hayat yaşarlar. Bu insanlar çevresindekilere gösteriş yapmaktan ve yeni yalanlar uydurmaktan, konuştuklarından zevk almaya, güzellikleri görmeye imkan bulamazlar. Konuşma ve tavırları genellikle yapmacıktır. Ayrıca, uydurdukları yalanlar bir kişiyi hoşnut ederken diğerlerini etmeyecektir. Bu kez diğerlerini de hoşnut etmeye, onların da gözüne girmeye çalışacaklardır. Bu, sonu gelmeyen bir kısır döngü gibidir ve insanın samimi, rahat, huzurlu bir hayat yaşamasını engeller. Allah, bir ayetinde Kendisi’nden başka birçok ilah edinen insanlar için şöyle buyurmuştur:

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)