İnsanların bir kısmı Allah’a imanları ve dine bağlılıkları konusunda tam anlamıyla samimi olduklarını düşünürler. Kendi ölçülerine göre bu düşüncelerini destekleyecek deliller de bulurlar. İyilik yapmak, fakir birine yardım etmek, güzel söz söylemek, fedakar olmak bu insanlar için samimiyetlerinin ispatı için yeterlidir. Elbette bunlar önemli ve güzel özelliklerdir, ama bir insanın bu özelliklere sahip olması samimiyet konusunda düşünmemesi veya kendisini geliştirmemesi için bir sebep değildir. Bu insanların genelde, birgün karşılarına biri çıkıp da “Gerçekten samimi olduğuna emin misin?” diye bir soru sorana dek bu konuda hiçbir şüpheleri olmaz. Oysa samimiyet bir insanın asla kendisini yeterli göreceği bir konu değildir. Samimi olmanın bir sınırı yoktur. Bu nedenle böyle bir soru karşısında vicdanlı davranan her insan, yaptıklarını ve ahlakını yeniden gözden geçirecek ve mutlaka kendisini geliştireceği yönler bulacaktır. Kuran’ın pek çok ayetinde de, Allah’a iman ettiklerini söyleyen ancak Allah’ın şanını gereği gibi takdir edemeyen, Allah’ın rızasının en çoğunu kazanmayı gözetmeyen, Allah’a karşı gönülden saygı ve korku duymayan, yani samimiyetten uzak insanların varlığı bildirilmektedir.
De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) Yeryüzü ve onun içinde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?” De ki: “Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş’ın Rabbi kimdir?” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Yine de sakınmayacak mısınız?” De ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin:) “Herşeyin melekutu (mülk ve yönetimi) kimin elindedir? Ki O, koruyup kolluyorken kendisi korunmuyor.” “Allah’ındır” diyecekler. De ki: “Öyleyse nasıl oluyor da böyle büyüleniyorsunuz?” Hayır, biz onlara hakkı getirdik, ancak onlar gerçekten yalancıdırlar. (Mü’minun Suresi, 84-90)
Ayetlerden de anlaşıldığı üzere, samimiyetin de şekilleri, dereceleri vardır. Bir insan samimiyetine dair onlarca delil öne sürse, ancak dinin temelleri konusunda samimiyetsiz davransa, bu kişinin samimiyeti şüpheli olur. Bu nedenle gerçek samimiyeti elde etmek için peygamberlerin hayatlarına bakmak gerekir.
Tüm peygamberlerin hayatları zorlu bir imtihan ortamında geçmiştir. Ancak onlar samimi davranışlarıyla hem Allah’ın rızasını kazanmış, hem de çağlar boyunca tüm Müslümanlara örnek olmuşlardır.
Hz. Musa kardeşi Hz. Harun ile birlikte, Allah’a duyduğu samimi güven ve teslimiyetin göstergelerinden biri olarak, dönemin en zalim diktatörü olan Firavun’a gitmiş ve onu hak dine davet etmiştir. Hz. Musa’nın hayatı pahasına, cahilce kendisini yeryüzünün sahibi olarak nitelendiren Firavun’a gidip, “herşeyin Yaratıcısı, Sahibi olan Allah’tır” diyerek tebliğ yapması, samimi imanın nasıl olması gerektiği konusunda mükemmel bir örnektir.
Her müslümanın yapması gereken Allah’a bağlılığını, ve imanda samimiyetini arttırmak olmalıdır. Allah “samimi kullarının kurtuluşa ereceğini”bildirmektedir.