Dünyada çeşitli amaçlarla kurulmuş çok sayıda örgüt/topluluk var ve bu topluluklara dünyadaki birbirinden farklı ülkeler üye.
Coğrafi gereklilik ya da savunma, ticari veya politik ortaklık gibi amaçlarla ülkeler kolaylıkla bir araya gelebiliyorlar.
İslam İşbirliği Teşkilatı, Dünya Ticaret Örgütü, Ekonomik İşbirliği Örgütü, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı, UNESCO, Avrupa Birliği, Şangay Örgütü, Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü, NATO gibi birçok uluslararası kuruluşa üye ülkeler ortak çıkarlar ve ihtiyaçlar doğrultusunda birlikte hareket edebiliyor.
Barışı ve toprak bütünlüğünü korumak, ticareti geliştirmek, halkın eğitimini sağlamak, siyasi bağımsızlık ve güvenliği oluşturmak ya da insani yardımlarda bulunmak bu örgütlerle amaçlanan ortak çıkarlardan bazıları.
Ne var ki yıllardır devam eden açlık, iç savaşlar, ekonomik zorluklar bütün bu örgütlerin görevlerini aslında tam olarak yerine getiremediğini bize gösteriyor.
Durum böyleyken hiç kimse çıkıp da ülkeler böyle birlikler oluşturmasınlar demiyor. Şu ana kadar bu gibi örgütlerle amaçlananlara tam olarak ulaşılamamış da olsa bu yenilerinin kurulmasına engel olmuyor.
Çok net sonuç alınmasa da birçok farklı bölgede birçok farklı kuruluş ortak çıkarlar doğrultusunda faaliyetler yürütüyor, görüşmeler gerçekleştiriyor. “Hiç yoktan iyi” olarak nitelendirilebilecek bu çalışmalar bize net bir gerçeği gösteriyor:
İşbirliği herkes için bir mecburiyettir, aksi yani çekişme ve anlaşmazlık gücü kıran, başarıyı ortadan kaldıran nedenlerdir. Birlik ise ortak amaçlara ulaşmayı kolaylaştıran bir vesiledir.
Kuran’a göre de “kardeşler” olan müslümanların birlik olmaları, dağılmamaları, ayrılıktan ve parçalanmaktan kaçınmaları bir farzdır.
Şüphesiz Allah, Kendi yolunda, sanki birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak cehd edenleri (mücadele edenleri) sever. (Saff Suresi, 4)
Bunun için de yapılması gerekenler açıktır. Ayetlere göre Müslümanların,
- Herşeyden önce öz kardeşlermiş gibi sevgi ve şefkatle birbirlerine bağlı olmaları,
- Çekişip tartışmamaları,
- Birbirlerinin velileri ve dostları olmaları,
- Birbirlerini her koşulda koruyup kollamaları,
- Birbirleriyle istişare halinde olmaları,
- Birbirlerine kenetlenmiş bir bina gibi saf halinde inkara karşı ilmen mücadele etmeleri farzdır.
Bütün bunların tam tersi yani;
- Birleştirici değil ayırıcı olmak,
- Müslümanların arasını açmak,
- Anlaşmazlıkları yatıştırmak yerine alevlendirmek,
- Müslüman kardeşlerine sevgiyle ve şefkatle yaklaşmamak,
- Affedici, koruyucu ve kollayıcı olmamak,
- İnkara karşı verilen ilmi mücadelede Müslümanlara yardımcı olmamak haramdır.
İslam ahlakının gereği tüm farklılıklara rağmen Müslümanların, birbirlerinin kardeşleri oldukları gerçeğini unutmamalarıdır. İnananların ırk, dil, mezhep ayrımlarına sahip olmaları ya da farklı ülkelerde yaşamaları bu kardeşliği bozamaz.
Filistin’deki, Amerika’daki, Hindistan’daki, Türkiye’deki ya da Afrika’daki bir müslüman her zaman bir yürek gibi hareket eder. Örneğin Doğu Türkistan’da yaşanan zulmü anlatır ve onlara destek olur, Afganistan’da gerçekleşen bir depreme ilk yardım götüren olur. Suriye’de bombaların altında kalan çocukların sesini dünyaya duyurmaya çalışır. Arakan’daki yetimleri düşünür, onlar için yardım faaliyetleri başlatır. Bunları yaparken de hangi mezhepten olduklarını düşünmez ya da dillerinin farklı olması onun için bir sorun oluşturmaz.
Farklılıklar güzelliktir, zenginliktir ve hiçbir zaman için çatışma nedeni haline getirilmemelidir. Müslümanlar aciliyetli olana, yani ortaklaşa hareket etmeye yönelmeli ve ayrılık çıkarmaya çalışanlara da hiçbir şekilde prim vermemelidirler.
Ayrılıklar ve farklılıklar önemsiz görülür ve kardeşlik vurgusu temel alınırsa bu inşaAllah dünyanın huzuruna vesile olacak yolları da açacaktır.
Adnan Oktar’ın Burma Times’da yayınlanan makalesi: