Peygamberler, insanlara dini tebliğ edip, onları hak yola davet etmesi için Allah’ın göndermiş olduğu mübarek kişilerdir. Allah peygamberleri, insanlara dini anlatmaları, güzel ahlaklarıyla onlara en iyi şekilde örnek olmaları ve ahiretin varlığını anlatarak onları uyarıp korkutmaları için göndermiştir. Bir insanın yeryüzünde Allah’ı temsil etmesi, çok büyük ve önemli bir sorumluluktur. Peygamberlerin, Allah’ın özel olarak görevlendirdiği kişiler olması, onları diğer insanlardan ayırmaktadır. Peygamberler kalplerinde imanı çok yoğun bir şekilde yaşayan insanlardır. Allah yolunda göstermiş oldukları üstün ve örnek davranışlarla da zaten bu açık bir biçimde görülmektedir. Her peygamber, azgınlıkta, ahlaksızlıkta ve toplumsal dejenerasyonda sınır tanımayan pek çok kavme ve hükümdara gönderilmişlerdir. Allah’ın dinini anlatarak, kavimlerini içinde yaşadıkları çirkinlikleri ve ahlaksızlıkları terk etmeleri konusunda uyarmış ve onları Allah’a iman etmeye davet etmişlerdir. Bu görevi gerçekleştirmek için, hayatlarının sonuna kadar kendilerine isabet eden hiçbir güçlükten, zorluktan, sıkıntıdan, yapılan tehditlerden ve atılan iftiralardan yılmayarak sabretmiş ve bu yolda gösterdikleri her türlü tavırla, ahlak ve düşünceleriyle kendilerine inanan ve destekleyen müminlere en mükemmel örnekleri oluşturmuşlardır. Allah Kuran’da, iman edenler için peygamberlerin yaşamlarında güzel örnekler olduğunu şu şekilde haber verir:

Andolsun, sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah’ı çokça zikredenler için Allah’ın Resulü’nde güzel bir örnek vardır. (Ahzab Suresi, 21)

Peygamberler tüm insanlar için ‘örnek’ olan insanlardır. Müminler için Peygamberimiz (sav)’in gönderilmesinin, büyük bir rahmet ve lütuf olduğunu Allah Kuran’da şöyle bildirmektedir:

Andolsun ki Allah, müminlere, içlerinde kendilerinden onlara bir peygamber göndermekle lütufta bulunmuştur. (Ki O) Onlara ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitabı ve hikmeti öğretiyor. Ondan önce ise onlar apaçık bir sapıklık içindeydiler. (Al-i İmran Suresi, 164)

Salih müminler Allah’ın ayetlerde bildirdiği şekilde, hayatları boyunca peygamberleri örnek alarak, en güzel ahlaka ulaşmaya çalışırlar.

Peygamberler hayatları boyunca inkarcılara karşı mücadele etmelerine rağmen oldukça mutlu ve huzurludurlar. İnsanları ‘hidayete yönelten önderler’ oldukları için imanı en yoğun ve en derin şekilde yaşayan insanlardır. Allah’ın onların kalplerine hissettireceği mutluluk, huzur ve güven de imanlarıyla doğru orantılı olarak o denli güçlüdür.

İlerleyen satırlarda Allah’ın Kuran’da yer verdiği peygamberlerden bazılarının hayatlarına ve güzel ahlaklarına değineceğiz.

Hz. İbrahim

Allah, Kuran’ın pek çok ayetinde Hz. İbrahim’in hayatından ve karşılaştığı olaylarda gösterdiği güzel tavırlardan örnekler vermiş ve ondan övgüyle bahsetmiştir.

Hz. İbrahim, tavırlarıyla bir müminin ne kadar akıllı ve dikkatli olması, sürekli vicdanıyla hareket etmesi ve Allah yolunda çok cesaretli olması gerektiğini en güzel şekilde göstermiştir. İbrahim Peygamber, Allah’a olan bağlılığı, teslimiyeti ve yakınlığıyla da müminler için hikmetli bir örnek olmuştur. Allah, Nisa Suresi’nin 125. ayetinde Hz. İbrahim’i ‘dost’ edindiğini belirterek, onun Kendi Katında ne kadar değerli ve üstün bir konuma sahip olduğunu müminlere bildirmiştir. Şüphesiz ki Allah’ın bir kulunu dost edinmesi bir insanın ulaşabileceği en yüksek derecelerden biridir. Elbette her mümin için Allah’a bir dost kadar yakın olabilmenin, buna bağlı olarak Allah’ın kendi üzerindeki yardımını, rahmetini ve korumasını yakından hissetmenin, O’nun sürekli olarak kendisiyle her zaman her yerde beraber olduğunu, kendisini duyduğunu, işittiğini bilmek mümine mutluluk, huzur ve güven verir.

Allah Kuran’ın Meryem Suresi’nde, Hz. İbrahim’in, puta tapan babasına Allah’a iman etmesi için yaptığı tebliğe yer vermiştir. Allah Hz. İbrahim ile babası arasında geçen konuşmayı şöyle bildirmiştir:

Hani babasına demişti; “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? Babacığım, gerçek şu ki bana, sana gelmeyen bir ilim geldi. Artık bana tabi ol, seni düzgün bir yola ulaştırayım. Babacığım, şeytana kulluk etme, kuşkusuz şeytan, Rahman’ (olan Allah)a başkaldırandır. Babacığım, gerçekten ben, sana Rahman tarafından bir azabın dokunacağından korkuyorum, o zaman şeytanın velisi olursun.” (Babası) Demişti ki; “İbrahim, sen benim ilahlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Eğer (bu tutumuna) bir son vermeyecek olursan, andolsun, seni taşa tutarım; uzun bir süre benden uzaklaş, (bir yerlere) git.” (Meryem Suresi, 42-46)

Hz. İbrahim, babasına şirk koştuğu şeyleri bırakması konusunda öğüt verirken çok rahatlatıcı ve saygılı bir üslup kullanmıştır Ancak babasının, oğlunun gösterdiği bu güzel ahlak karşısında duyduğu rahatsızlık ve huzursuzluk o kadar büyük olmuştur ki kendi oğlunu öldürmekle tehdit edebilecek ve onu görmek istemeyecek bir hale gelmiştir. Babasının içinde bulunduğu gaflet hali, onun gerçekleri görmesini engelleyerek, vicdanını ve aklını kapatmıştır. Göstermiş olduğu saldırgan ve çirkin tavır, Allah’a iman etmemesinden, din ahlakını yaşamamasından kaynaklanmaktadır.

Hz. İbrahim ise babasının bu çirkin davranışına rağmen ondan güzel bir şekilde ayrılmış ve şöyle demiştir:

“Sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan kopup-ayrılıyorum ve Rabbime dua ediyorum. Umulur ki, Rabbime dua etmekle mutsuz olmayacağım.” (Meryem Suresi, 48)

Şüphesiz ki bir insanın sevdiklerinden, özellikle de annesinden, babasından, ailesinden ayrılmak zorunda kalması ya da onlarla arasının bozulması pek de hoş bir durum değildir. Kendisine en yakın olan ailesini bırakıp gitmek insanı oldukça rahatsız eden ve sıkan bir durumdur. Bu açıdan, hiç kimse ailesi, babası ya da bir yakınıyla ters düşmek istemez. Ancak eğer bu kişi Allah’ı tanımayan, hatta düşman olan bir inkarcı ise, ona karşı sevgi beslemesi, onu dost ve veli edinmesi, Allah’ın rızasına tamamen aykırı bir davranış olacaktır. İşte Hz. İbrahim de babasının kendisine göstermiş olduğu saldırgan tavır karşısında onun kendisine dost olamayacağını anlamış ve babasının gitme isteğini kabul etmiştir. Bu olayda Hz. İbrahim için önemli olan, “Allah’ın rızasına en uygun olan tavrı” göstermek olduğundan hiç tereddüt etmeden babasından ayrılmıştır. Allah’ın rızasına uygun hareket ettiği için de bu davranışından sonra, ‘Allah’a dua etmekle asla mutsuz olmayacağını’ ifade etmiştir. Elbette ki bu, Allah’ın rızasına uygun hareket etmiş olmanın verdiği bir huzur ve mutluluktur. Allah Hz. İbrahim’e, Hz. İshak’ı ve Hz. Yakub’u armağan etmiş ve onu Kendi rahmetinden armağanlarla ödüllendirmiştir:

Böylelikle, onlardan ve Allah’tan başka taptıklarından kopup-ayrılınca ona İshak’ı ve (oğlu) Yakub’u armağan ettik ve her birini peygamber kıldık. Onlara rahmetimizden armağan(lar) bağışladık ve onlar için yüce bir doğruluk dili verdik. (Meryem Suresi, 49-50)

Allah’ın bu kıssa ile hatırlattığı gibi, insan eğer Allah’ın rızasına uygun şekilde hareket ediyorsa, her ne koşulda olursa olsun, Allah onu tüm sıkıntılardan arındıracak, kalbindeki mutluluğu ve huzuru daimi kılacaktır.

Hz. Zekeriya

Hz. Zekeriya da Kuran’ın çeşitli bölümlerinde zikredilen peygamberlerden biridir. O da diğer tüm peygamberler gibi, hayatı boyunca Allah’ın rızasını kazanmaktan ve bu yolda göstermesi gereken ahlaktan hiçbir şekilde taviz vermemiştir. Allah’a ibadette kararlı olmuş ve O’na karşı olan sadakatini ve teslimiyetini sürekli muhafaza etmiştir. Hz. Zekeriya’nın göstermiş olduğu bu içten sadakat ve bağlılığa karşı, Allah ona hep rahmet etmiştir. Allah Kuran’da Hz. Zekeriya’nın yaşlandığında, kendi soyunun devamı için, Allah’tan salih bir çocuk istediğini ve şöyle dua ettiğini bildirmiştir:

Demişti ki: “Rabbim, şüphesiz benim kemiklerim gevşedi ve baş yaşlılık aleviyle tutuştu; ben Sana dua etmekle mutsuz olmadım. Doğrusu ben, arkamdan gelecek yakınlarım adına korkuya kapıldım, benim karımda bir kısır (kadın)dır. Artık Bana Kendi Katından bir yardımcı armağan et. Bana mirasçı olsun. Yakupoğullarına da mirasçı olsun. Rabbim, onu (kendisinden) razı olunan(lardan) kıl.” (Meryem Suresi, 4-6)

Allah, Hz. Zekeriya’nın bu duasına icabet etmiş ve onu adı “Yahya” olan bir çocukla müjdelemiştir. Allah, doğurmaya elverişli olmayan bir kadını doğurabilecek hale getirmiş ve Hz. Zekeriya’yı duyduğu bu endişeden mucizevi bir şekilde kurtarmıştır. Allah, bu örnekle de, koşullar ne kadar olumsuz hatta imkansız gibi gözükse de, salih kullarını karşılaştıkları her türlü sıkıntıdan kurtaracağını ve onları hep hoşnut kılacağını göstermiştir.

Hz. Yusuf ve babası Hz. Yakup

Allah Kuran’ın Yusuf Suresi’nde bizlere Hz. Yusuf’un hayatı hakkında bilgi vermektedir. Hz. Yusuf karşılaştığı zorluklarda, kendisine atılan iftiralarda, kurulan tuzaklarda her zaman Allah’a samimi bir şekilde dua ederek mücadele etmiş ve Rabbimize olan sadakatinden hiç ödün vermemiştir. Allah’ın rızasını kazanmak ve harama girmemek için hapse girmeyi göze almıştır. Gösterdiği ihlas, samimiyet ve onurlu davranışlar nedeniyle çevresindeki insanlarda Hz. Yusuf’a karşı bir sevgi ve saygı oluşmuştur. O da insanlara verdiği öğütlerle onları doğru yola çağırmıştır. Yusuf Suresi’nde en az Hz. Yusuf kadar zikredilen ve Allah’a olan sadakati ve teslimiyetiyle övülen bir başka kişi de vardır ki o da Hz. Yusuf’un babası olan Hz. Yakup’tur.

Hz. Yakup, oğlu Hz. Yusuf’un, ileride seçkin kılınan bir insan olacağını kendisine anlattığı rüyadan anlamış, bu yüzden de Hz. Yusuf’u kendi gücü oranında korumaya ve ona destek olmaya çalışmıştır. Ancak Hz. Yusuf’un kardeşleri, babalarının ona olan sevgisini ve ilgisini kıskanarak ona bir tuzak hazırlamışlardır. Kendi aralarında konuşarak Hz. Yusuf’u kuyuya atıp ondan kurtulmaya karar vermişlerdir. Hz. Yusuf’u kuyuya attıktan sonra da babalarına yalan söyleyerek, onu kurdun yediğini ileri sürmüşler ve delil olarak da üzerine yalandan kan sürülmüş gömleğini getirmişlerdir. Hz. Yakup, bu üzücü durum karşısında üstün bir ahlak göstermiş, Allah’ın rızasına uyarak, hem oğullarına öğüt vermiş hem de bu durumdan sabırla ve Allah’ın yardımıyla kurtulacağını bildiğinden sabretmeyi tercih etmiştir. Allah Kuran’da Hz. Yakup’un bu tavrını şöyle bildirmektedir:

Ve üzerine yalandan kan (sürülmüş) olan gömleği getirdiler. ‘Hayır’ dedi. Nefsiniz, sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Sizin bu düzüp-uydurduklarınıza karşı (kendisinden) yardım istenecek olan Allah’tır. (Yusuf Suresi, 18)

Kardeşlerinin Hz. Yusuf’a kurdukları tuzak Hz. Yakup için Allah’tan gelen bir deneme olmuştur. Hz. Yakup, Allah’ın rızasına uygun ahlak gösterdiği takdirde, Allah’ın onun bu üzüntüsünü, mutluluğa ve sevince çevireceğini umarak tevekkül etmiştir.

Hz. Yusuf, atıldığı kuyudan bir yolcu kafilesi tarafından kurtarılarak Mısırlı bir vezire satılmıştır. Allah, böylece Hz. Yusuf’u Mısır’da yerleşik kılmış, ona hüküm ve hikmet vermiş ve rüyaların yorumunu öğretmiştir. Hz. Yusuf daha sonra vezirin karısı tarafından atılan bir iftira sonucu zindana düşmüş burada senelerce kaldıktan sonra, hükümdarın gördüğü kimsenin anlayamadığı bir rüyayı, kendisine verilen ilimle açıklamış ve hükümdarın dikkatini çekmiştir. Ardından da hükümdar tarafından Mısır’a yönetici kılınmıştır. Allah onu rahmeti ve yardımıyla desteklemiş, zindandan kurtarıp ülke hazinelerinin başına geçirmiştir.

Bu sırada Hz. Yusuf’un diğer kardeşleri, kim olduğunu bilmeden, kendisinden para karşılığı erzak almak için birkaç kez ona gelmişlerdir. Hz. Yusuf bu sırada babasından olan diğer kardeşini de kötü niyetli diğer kardeşlerinden kurtarmak için bir plan hazırlamış ve onu da kendi yanına almayı başarmıştır. Hz. Yusuf’un kardeşleri bu durumu babalarına söylediklerinde, Hz. Yakub’un göstermiş olduğu teslimiyetli tavrı Allah Kuran’da şöyle bildirmektedir:

(Şehre dönüp durumu babalarına aktarınca o;) ‘Hayır’ dedi ‘Nefsiniz sizi yanıltıp (böyle) bir işe sürüklemiş. Bundan sonra (bana düşen) güzel bir sabırdır. Umulur ki Allah (pek yakın bir gelecekte) onların tümünü bana getirir. Çünkü O, bilenin, hüküm ve hikmet sahibi olanın Kendisidir.’ (Yusuf Suresi, 83)

Diğer oğlunu da kaybettiğini duymak Hz. Yakup’un üzüntüsünü daha da artırmıştır, ancak o yine de Allah’ın rızasına uygun hareket etmiş, güzel ahlakından taviz vermemiş ve yine sabrederek onlara kavuşacağı günü umutla beklemiştir. Allah Hz. Yakub’un bu üstün ahlakına ve tevekkülüne karşılık onu her iki oğluna da kavuşturmuştur. Allah, göstermiş olduğu samimi sadakate ve Kendi rızasına uymaktan taviz vermemesine karşılık, Hz. Yakup’un sıkıntısını mutluluğa ve sevince dönüştürmüştür.

Hz. Yakup örneğinde olduğu gibi, şartlar ne olursa olsun, Allah’a teslimiyetinden ve O’nun rızasını kazanmaktan asla taviz vermeyen her insan -Allah’ın dilemesiyle- mutlaka mutlu olacaktır. Bu Rabbimizin bize vaadidir.