new straits_times_adnan_oktar_attaining_approval

Tarih boyunca insanoğlu daima arayış içinde olmuştur. Akıp giden hayat içinde beklentileri, istek ve ihtiyaçları asla bitip tükenmez. Hiç durmadan arzu ettiklerinin peşinden koşar durur. Bu arayışı bir ömür boyu devam eder.

Gerçek şu ki insan istekte bulunmaktan yorulmaz. İstek ve ihtiyaçları onun için o kadar önemlidir ki, bunları elde etmeden yaşamayı tahayyül dahi etmek istemez. İsteklerine ulaştığında ise yeni istekler peşinde koşmaya başlar.

Kısacası insan adeta talep ettiği şeyler doğrultusunda yaşar. Geleceğini belirleyen unsurlar talepleri ve hayalleridir.

Dünyanın neresinde olursa olsun her insanın birtakım istekleri, amaç edindikleri hedefleri vardır. Kimi daha güzel bir eve, daha gösterişli bir arabaya sahip olmak ister, kimi daha iyi bir işe. Tüm uğraşı bu isteklerine ulaşmak içindir. Kimi denize yakın bir yerde yaşamak ister, kimi bir dağ evinde. Varını yoğunu, vaktini enerjisini bu arzularına ulaşmak için harcarlar. Kimilerinin hayattaki en büyük arzusu çocuklarının iyi bir eğitim görmeleri, iyi bir iş edinmeleri, iyi bir evlilik yapmalarıdır. Kimileri ise bir ideal uğruna harcar ömrünü.

Dünyaya ait talepler, istekler saymakla bitmez. Rahat bir geçim, mal mülk, makam mevki, şöhret ya da bu dünyada küçük de olsa bir yer edinmek gibi hedefler peşinde olanların yanı sıra bazıları da vardır ki tüm arayışları iman, sevgi, aşk ve muhabbettir.

Hiç şüphe yok iman, hidayet ve Allah aşkının yerini başka bir şeyle doldurmak mümkün değildir. İster dünyanın en zengini ya da en güzeli olsun, isterse bütün hayatı boyunca uğraşmış ve hayallerine ulaşmış olsun, eğer kişinin kalbinde Yaratıcısı olan Allah’a ulaşma arzusu ve arayışı yoksa, dünya hayatının sırrına erememiş, gerçek mutluluğu hiçbir zaman yakalayamamış biri olarak bu dünyadan ayrılacaktır.

Bilinmelidir ki bu dünyadaki en ulvi, en kıymetli talep, her şeyi yaratan, her noktada sonsuz bir akıl ve ihtişam, benzeri olmayan bir güzellik ve incelik tecelli ettiren Allah’a yakınlaşma, O’nun hoşnutluğunu kazanma, O’nun sevgisine layık olma talebidir.

İnsanlardan bazıları vardır ki, hayatlarını bu talep doğrultusunda geçirirler. Bütün amaçları Rablerine olan imanlarında derinleşmek, olabilecek en yüksek imana, en derin Allah sevgisine ve Allah korkusuna erişebilmektir. Onlar öyle insanlardır ki, bu dünyada kimse kendilerine değer vermese, kimse onlardan razı olmasa da onlar için fark etmez; onlar yalnızca Allah Katında değerli olmak, Allah’ın rızasına nail olmak isterler.

Bu müstesna insanlar günlük hayatın koşuşturmacası içerisinde pek çok dünyevi mesele ile iştigal etseler de, kalpleri her zaman Allah iledir. Baktıkları her yerde Allah’ı görür, her işlerinde O’na yönelir, istedikleri her şeyi yalnızca Allah’tan isterler. Allah’ın tek hakim olduğunu bilir, yardım edenin, sıkıntı ve zorluktan kurtaranın, şifa, neşe, huzur ve mutluluk verenin O olduğunu unutmazlar. İnsanların bir kısmı başka insanlardan medet umarak onların kendilerine yardım edebileceğini ve kendilerine bir hayırda bulunabileceğini düşünürken, onlar hayrı ve iyiliği sadece Rablerinden umarlar.

Her şeyi Allah’tan istemek, O’na dua etmek, Allah’ın beğendiği, razı olduğu bir davranıştır. Nitekim Furkan Suresi’nin 77. ayetinde Allah, “De ki: ‘Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?’…” diye buyurmaktadır. Ayetten anlaşıldığı gibi, insanın Allah Katında değerli olması, Allah tarafından sevilmesi, koruyup bağışlanması, Allah’a olan duasıyla orantılıdır.

Dua, Allah ile insan arasındaki sevgi bağının temelini oluşturur. Allah’a ulaşabilmenin en kolay yoludur dua; Hakka ulaşan gizli bir anahtar gibidir. İnsana şah damarından daha yakın olan, her şeyi gören Allah, her dua edenin duasını bilir, kalpten yapılan her hayır dileğini duyar. Allah’a ulaşmak işte bu kadar kolaydır.

Gönülden Allah’a yönelip O’na dua etmek, sıkıntıyı O’na açmak, dertleri, sevinçleri O’na anlatmak, O’ndan yardım dilemek, O’na teşekkür etmek Allah’a yakınlaşmanın en önemli adımıdır. Dua eden kişi Allah’ın çok beğendiği bir davranış sergilemiş, tüm hayatını, tüm olayları, karşısına çıkabilecek her durumu, her şeyin Yaratıcısı ve Tek Hakimi olan Allah’a havale etmiş demektir. İçini yalnızca aşkla bağlı olduğu Rabbine açtığı, hayrın yalnızca O’ndan olduğunu bilerek hareket ettiği ve şikayetini, sevincini yalnızca O’na açtığı için de hiç şüphesiz O’nun icabetinden uzak kalmayacaktır.

İnsanın dikkatini tamamıyla Allah’a yönlendirmesi, zikrinin ve fikrinin sürekli Allah’la beraber olması, O’nu unutmaması çok önemlidir. Çünkü Allah insanı hiçbir zaman unutmaz. Ne yaparsak yapalım, nerede olursak olalım, Allah hep yanımızdadır. Biz yemek yerken, uyurken, televizyon izlerken, eğlenirken, gündelik işlerimizle ilgilenirken; tüm bu anlarda bizi görür, gözetir. Ayağımızın altında yeri, başımızın üzerinde göğü yaratır. Bizi korur, sever, merhamet eder. Bize nefes aldırır, sağlık, güç kuvvet verir. Bizim de Allah’ı hiçbir zaman unutmamamız, O’na büyük bir aşk ve coşkuyla yönelmemiz, her istediğimizi O’ndan istememiz ve en çok da O’nun rızasına ermeyi hedeflememiz gerekmektedir.

Adnan Oktar’ın New Straits Times’da yayınlanan makalesi:

http://www.nst.com.my/news/2015/10/attaining-god%E2%80%99s-approval