“… Eğer O’na kulluk ediyorsanız Allah’ın nimetine şükredin.” (Nahl Suresi, 114)
Rabbimiz her şeyi bir amaç için yarattığı gibi, insana verdiği nimetleri de bir amaç için yaratmıştır. İnsanın sahip olduğu her şey; sağlık, iman, her gün edindiği rızık, yaşadığı her bir saniye, insanın Allah’a şükretmesi ve O’na yakınlaşması için bir yoldur. Çünkü Allah insana nimetleri sınırsızca sunan, ona karşılıksız olarak güzellikler bahşeden, ona her yeni gün yeniden can verendir.
İnsan, eğer şuurlu olarak etrafını gözlemlerse, sahip olduğu tüm güzelliklerin, hoşuna giden her şeyin Rabbimiz’in kendisine ikram ettiği birer nimet olduğunu görebilir. Yediği tüm besinler, soluduğu temiz hava, kendisini neşelendiren sevdiği tüm güzellikler, sahip olduğu sağlıklı hayat ve daha pek çok şey, Allah’ın birer nimetidir. Allah, bahşettiği nimetlerin büyüklüğünü bir ayetinde şöyle haber vermiştir:
“Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 18)
Şeytan İnsanların Şükretmelerini Engeller
Şeytan insanların şükretmelerini engellemek ister. Çünkü şükür Allah’ın Kuran’da en çok emrettiği konulardan biridir. Yaklaşık 60 ayette şükür ve şükretmenin önemine dikkat çekilir. Allah’ın bu kadar önemle hatırlattığı bir konuyu insanlara göz ardı ettirmek, şeytanın elbette başlıca amaçlarından biridir. Kuran’da şeytanın Allah’ın huzurundan kovulmadan önce, kendi kendine önemli bir söz verdiği ve insanlara karşı kullanacağı taktik şöyle bildirmiştir:
“Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Araf Suresi, 17)
Şeytan tarafından yönlendirilen imandan uzak kişiler şükürden uzaktır. Şükretmek gibi temel bir ibadeti ancak başlarına gelen bir bela geçtikten sonra veya istenmeyen bir durum ortadan kalktığında oldukça kısa bir süre hatırlar, sonra tekrar küfür içindeki yaşamlarına geri dönerler. Kuran’da bu yapıya örnek olarak felakete uğradığı zaman dua eden, üzerlerinden sıkıntı kalktığı zaman şirk koşan insanların durumları verilmiştir:
“De ki: “Sizi karanın ve denizin karanlıklarından kim kurtarmaktadır ki, siz (açıktan ve) gizliden gizliye ona yalvararak dua etmektesiniz: Andolsun, bizi bundan kurtarırsan, gerçekten şükredenlerden oluruz. De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.”” (En’am Suresi, 63-64)
Oysa şükretmek insanın en önemli sorumluluklarından biridir. Çünkü her insanın hayatı şükredeceği nimetlerle doludur. Kuran’da şükür için belirli bir sınır koyulmadığından, insan elindeki bütün nimetleri bir şükür vesilesi olarak görebilir.
Şükredenlerden olmak, o insanın Allah’a yakınlığının, dostluğunun ve Allah’a olan sevgisinin de bir göstergesidir. Şükredici insanlar, daima her olayda Allah’ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayış ve yeteneğine sahiptirler. İnkarcı veya nankör bir insan, en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri, kusurları görür, onlarla mutsuz veya tedirgin olur. Allah’ın yaratışının bir hikmeti olarak da bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar. Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah, hep güzellikleri ve nimetleri artırarak gösterir.
Allah, Şükredenlerin Nimetlerini Artırır
Müminler, sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah’a şükrederler. Müminlerin Allah’a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir. Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları, güçleri dolayısıyla şükrederler. Gördükleri güzel bir manzara için veya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri birşey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah’a şükreder, O’nun merhametini, şefkatini, Rahman ve Rahim olduğunu düşünürler.
Allah, onların bu ahlakına karşılık olarak Kuran’da bir sır bildirmiştir. Bu sır, Allah’ın şükredenlere nimetlerini artıracağıdır. Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir Müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da artırır. İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir. Bu, onların Allah’ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlerle sevinen, samimi ve Allah’la dost insanlar olmalarındandır. Allah, bu sırrı Kuran’da şöyle bildirmiştir:
“Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, Benim azabım pek şiddetlidir.”” (İbrahim Suresi, 7)
Şükretmenin İnsana Kazandırdığı Güzellikler
Şükür, her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve yalnızca O’ndan geldiğinin şuurunda olmak, bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin aksi ise Kuran’da, nankörlük anlamına gelen “küfür” terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin Allah Katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir.
Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı “azgınlaşmaktan” koruyan bir kalkan gibidir. Çünkü insanın nefsinde, zenginlik ya da güç bulduğunda zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Kuran ahlakını yaşamayan biri, zenginleşip güzel imkanlara kavuşursa, genellikle acizliğini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükür, işte bu “azgınlaşmayı” engeller.
Şükreden insan bilir ki eline geçen her nimeti kendisine veren Allah`tır. Her nimeti de, Allah`ın yolunda, Rabbimiz’in istediği biçimde kullanmakla yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyük mülk ve hakimiyet verilen Hz. Davud (a.s.) ve Hz. Süleyman (a.s.)’ın tevazu ve olgunluklarının anahtarı budur. Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun`un da yaptığı hatalardan biri, şükretmeyi bilmemesidir.
Samimi müminler, en zor koşullarda dahi şükredicidirler. Yüzeysel düşünen bir kişi, kimi zaman müminlerin sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Allah insanları biraz korku, açlık ve canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler, bunlara sabrettikleri takdirde Allah’ın kendilerini cennet nimetleri ile mükafatlandıracağını umarak, sevinir ve şükrederler. Allah’ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyeti ile sabreder ve şükredici olurlar. Bu nedenle her zaman şükredenlerden olmak belirgin bir mümin vasfıdır ve Allah, şükredenlere hem ahirette hem de dünyada nimetlerini artırarak verecektir.
Şükür, yalnızca Allah`a söz ile hamd etmekle değil, Rabbimiz’in verdiği tüm nimetleri Kuran ahlakını yaymak için kullanmakla olur. Mümin, kendisine verilen herşeyi, Allah rızası için kullanmakla yükümlüdür. En başta da, Allah`ın kendisine verdiği bedeni O`nun rızasını kazanmak için kullanacaktır.
Kuran`da, Allah`ın nimetlerine şükretmenin, O`nun nimetlerini başkalarına anlatmakla, yani Kuran ahlakını tebliğ etmekle olacağı şöyle haber verilir:
“Elbette Rabbin sana verecek, böylece sen hoşnut kalacaksın. Bir yetim iken, seni bulup da barındırmadı mı? Ve seni yol bilmez iken, ‘doğru yola yöneltip iletmedi mi? Bir yoksul iken seni bulup zengin etmedi mi? Öyleyse, sakın yetimi üzüp-kahretme. İsteyip-dileneni azarlayıp-çıkışma. Rabbinin nimetini durmaksızın anlat.” (Duha Suresi, 5-11)
İnsan Allah’ın kendisine bahşettiği nimetler karşılığında hiçbir şey yapmamıştır, kendisine karşılıksız ve sınırsız olarak sunulan bu nimetlerin karşılığını maddi olarak verebilmesi de zaten imkansızdır. Bu nimetler karşısında insanın verebileceği tek karşılık, insanın Allah’a olan teşekkürü, yani Allah’a şükretmesidir. Tüm bu güzelliklerin kendisine Allah’tan geldiğini daima bilmesi, dilediği şeyi her zaman Allah’tan istemesi ve Rabbimiz Allah’ın dışında bir güç olmadığını unutmamasıdır. İnsan, Allah’a şükrederek O’nun sonsuz gücünü takdir edip yüceltirken, aynı zamanda kendi aczini de bilip mütevazı olmalıdır. İnsanın nefsinde, zenginlik ve güç bulduğunda zalimleşmeye ve vicdansızlaşmaya karşı bir eğilim vardır. Şükür ise, insanın nefsindeki bu kibiri dizginler, onun daima Allah’a karşı boyun eğici olmasını sağlar. Nimetlere, sadece Allah’ın dilemesiyle kavuşabileceğini kendisine unutturmaz ve sürekli vicdanlı davranmasına vesile olur.
Sayın Adnan Oktar Allah’ın verdiği nimetlere her an şükretmemiz gerektiğini anlatıyor
ADNAN OKTAR: Her şeyde akıl, özen kullanılması gerekiyor. İnsan çok nazik varlık. Allah insan için; “Zayıf yaratıldı” diyor (Nisa Suresi, 28). Kadın olsun, erkek olsun bedenen de ruhen de hepsi zayıftır. Çabuk etkilenir, çabuk üzülür, çabuk yorulur, çabuk hastalanabilir. İmtihanın gereği olarak, Allah öyle yaratmıştır. Dünyayı sevmeyelim diye yapılıyor yani. Dünyaya bağlanırsa çok acı çekiyor. Dünyaya bağlanmadığında, Allah’ı istiyor. Çünkü Allah asıl Kendisinin sevilmesini istiyor. Mesela düşünün, sen bir çocuk yetiştiriyorsun, senin çocuğun seni sevmiyor, başka şeylere gidiyor. Ama sen ona araba alıyorsun, ev alıyorsun, her türlü yiyeceğine, içeceğine her şeyine dikkat ediyorsun ama çocuğun seninle ilgilenmiyor, muhatap olmuyor seninle. Ne kadar ağırına gider değil mi? Ne kadar kötü bir şey. En azından bir teşekkür etmesi lazım, değil mi? Teşekkür dahi etmiyorsa. Cenab-ı Allah da öyle, insan gibi değil tabii de, hem teşekkür bekliyor, hem sevilmek bekliyor. “Ben seni sevmeyeceğim, şu kadın bak ne kadar güzel onu seviyorum” diyor. Peki o tecelli kimin? Tamamı Allah’a ait. O görüntüyü tasarlayan; tasarlamaya ihtiyacı yok da Allah’ın, anlaşılsın diye söylüyorum, yaratan ve sevdiren Allah, onu unutuyor, bütün dikkatini ona veriyor Allah’a vermiyor. Halbuki Allah’ın tecellisi olarak onu seviyorsun sen. Doğrusunu yapsana; “Yarabbi ben senin tecelline bakıyorum, onu seviyorum” desene! Allah bunu onda görmediğinde, elinden alıyor o zaman, canını yakıyor. Çünkü adam “tesadüfen oldu” diyor. Çilek yiyor, “tesadüfen oldu” diyor, portakal yiyor, “tesadüfen oldu, muz, kavun, karpuz, kiraz hepsi tesadüf. İnsanlar da tesadüfen oldu, sincaplar, kuşlar, kelebekler.” Cehennemin özelliği budur işte, her şey tesadüf gibidir. Yerden ateşler kaynar, insanlar maymun gibidir, kafalar arkaya çevrili, kiminin yüzü silinmiş, suratı yok. Hani mutasyon diyorlar ya, onun benzeri oluyor. Mutasyon bozması nasılmış, tesadüf nasıl olurmuş, Allah gösteriyor onlara. Tesadüfen olan yiyecek nasıl olurmuş orada anlıyorlar. Mesela darı dikeni diyor Allah, cehennemde zakkum var, leş gibi yiyecekler, acayip iğrenç kokan pis yiyecekler, sular çok pis ve kaynar. Burada halbuki tatlı ve güzel su içiyor. Cehennemdeki sular çok iğrenç ve kaynar. Normalde öyle olması lazım, altı magma bunun, buna su değdi mi ne olur, kaynar. Ocağa su koydun mu ne oluyor, kaynıyor. Yerin altı magma, buz gibi su çıkıyor altından ve tatlı çok lezzetli.
Allah, “şükretmiyorsan, Benim yaptığıma da inanmıyorsan o zaman tesadüf nasıl olur sana göstereyim” diyor. Böyle insanlar cehennemde tam hakkını almış oluyor. Yine de Allah’a inanmıyor ve; “Rabbinize söyleyin bize o nimetlerden versin” diyor. Allah Kuran’da, “pişmanlıklarını gizlerler” buyuruyor (Yunus Suresi, 54), böyle insanların ahlaksızlığı, deliliği orada da devam ediyor, vazgeçmiyorlar. Allah da belalarını veriyor, ve bu da müminlerin yüreğini ferahlatıyor tabii, inşaAllah. (29 Nisan 2012, A9 TV)