Dünyadaki milyarlarca insanın her biri farklı bir hayat yaşar. Tek bir tanesinin hayatı dahi bir diğerine benzemez. Ama bir sorun yaşadıklarında ya da bir sıkıntıyla karşılaştıklarında her biri, ‘dünyanın en büyük dertlerinin’ kendisinde olduğunu zanneder.
Bazen girdiği bir sınavda başarısız olan, bazen istediği bir kıyafeti alamayan, bazen saçlarına istediği şekli veremeyen, bazen vermek istediği kilolardan kurtulmakta zorlanan, bazen hoşlanmadıkları biriyle aynı iş yerinde çalışmak zorunda kalan insanlar büyük bir sıkıntı yaşadıklarını zannederler. Aynı şekilde birinin söylediği bir sözden alınan, en iyi arkadaşıyla arası açılan, sıradan bir konuda haksızlığa uğradığına inanan, karşısındaki kişi hakkında derin şüphelere kapılan, yeteri kadar sevilmediğini ya da önemsenmediğini düşünerek içine kapanan kimseler de kendi ifadeleriyle ‘hayatlarının başlarına yıkıldığı’ inancına kapılırlar. Günlerce dillerinden bu konuyu düşürmez, ne kadar mağdur olduklarını, ne kadar zor durumda kaldıklarını ve ne kadar acı çektiklerini anlatıp dururlar. Gün boyu akıllarında en çok yer eden konu budur. Akşam yataklarına yattıklarında, yolda arabada giderken, kahvaltılarını ederken; kısacası hemen her yerde ‘bu büyük dertlerini düşünürler.
Oysa ki çok açıktır ki bunların hiçbiri ‘dert’ değildir. Zaten insanların karşılaştıkları olayların hiçbiri ‘dert’ değildir. Ayrıca eğer bu kişiler, bu yaşadıklarından çok daha önemli sorunlarla karşılaşmış olsalardı da, bunlar yine de ‘dünyalarını başlarına yıkacak’ olaylar olmayacaktır. Önemli bir sağlık sorunu, ağır bir ameliyat, büyük maddi borçlar, işsizlik ya da ağır çalışma şartları, aile arasında yaşanan problemler de söz konusu olabilirdi. Ama bunlar da insanların kendilerini ‘dünyanın en dertli insanı’ olarak görmeleri için bir sebep değildir.
Herşeyden önce Kuran ahlakını bilen bir insan için dünyada ‘dert’ diye bir şey yoktur. Allah’ın hayır olarak yarattığı, hikmet dolu olaylar vardır. Allah’ın o kişinin imanını, Allah’a olan güvenini, sadakatini, güzel ahlakını denemek için yarattığı imtihanlar vardır. Ve bu konuda unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri de şudur: Lehinde ya da aleyhinde gibi görünen tüm olaylar, mümin için yalnızca ‘hayır’dır. Ve bunlar onun en ihtiyacı olan; onu en güzel şekilde eğitecek, ona en çok fayda sağlayacak, dünyada ve ahirette ona en güzel sonuçları kazandıracak olan olaylardır.
Bunun yanı sıra, yaşadığı bir sıkıntı sebebiyle kendisini dünyanın en büyük sorunuyla karşı karşıya zanneden bir insanın dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların neler yaşadıklarını düşünmesi de, kendi sorunlarının aslında ne kadar sıradan ve ne kadar kolay halledilebilir olaylar olduğunu anlaması için önemli bir vesiledir. Doğu Türkistan’da, Filistin’de, Irak’ta, Afganistan’da, Kırım’da, Kerkük’te, Moro’da ve dünyanın daha pek çok köşesinde Müslümanların yaşadığı zulüm ve baskıların yanında, kendi aklına takılan bir kuruntunun önemsizliğini kavraması çok daha hızlı olur.
On yıllardır İslam coğrafyasında süregelen çatışmalar, fitneler, baskı ve zulüm binlerce masum Müslümanın canına mal olmuş, on binlercesi sakat kalmış, milyonlarcası evsiz kalıp yurtlarından sürülmüş, pek çoğu da sadece inançlarından ve fikirlerinden dolayı tutuklanmıştır. Doğu Türkistan’da, sırf Müslüman oldukları için genç kızlar, çocuklar, yaşlılar çok büyük bir zulme tabi tutulmakta; insanlar hiçbir mazeret gösterilmeksizin umursuzca idam edilmekte, hapsedilmekte, işkence görmektedir. Camiye gidenlerin maaşı kesilmekte, Müslümanların ibadetlerini yapmalarına izin verilmemektedir. 1965’ten sonraki katliamlarla birlikte, 60 yıl içinde 35 milyon Uygur Müslümanı soykırıma maruz kalmıştır. Doğu Türkistan’da, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında 796 MÜSLÜMAN hiçbir hukuki gerekçeye dayanmadan, savunmalarına dahi yapmalarına izin verilmeden İDAM EDİLEREK ŞEHİT EDİLMİŞ bu kişilerin cenaze namazlarının dahi kılınmasına izin verilmemiştir. Sokakların cesetlerle dolduğu aynı günlerde BİR GECEDE 10 BİN MÜSLÜMAN ORTADAN KAYBOLMUŞ, 100 BİN UYGURLU KIZ KARDEŞİMİZ EVLERİNDEN ZORLA ALINIP GÖTÜRÜLMÜŞTÜR. Bu kız kardeşlerimiz ölüm tehdidiyle gayri meşru ilişkiye zorlanmaktadırlar. Bir gecede ortadan kaybolan 10 bin Müslümanın akıbeti ise halen bilinmemektedir. Bu masum insanların şehit edilmiş olma ihtimalleri çok yüksektir. Çin 10 bin Uygurlu Müslümanın ve 100 bin Uygurlu kız kardeşimizin nerede olduklarına açıklık kazandıramamıştır.
Doğu Türkistan’da yaşanan bu olaylar, dünya çapındaki Müslümanların yaşadıkları acıların ve sıkıntıların yalnızca bir bölümüdür. Doğu Türkistan gibi Filistin`de Müslümanlar yarım asrı aşkın süredir katledilmekte; kendi topraklarında sürgün hayatı yaşamaktadırlar. Irak`ta yaşanan karışıklıkların ve ölenlerin ardı arkası kesilmemektedir. Kerküklü kardeşlerimiz ölüm korkusuyla yaşamaktadır. Kırım`da Müslümanlar zorluklar altında varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadırlar. Afganistan`da neredeyse her gün Müslüman kanı dökülmektedir. Pakistan`da ise binlerce Müslüman kendi ülkesinde mülteci konumuna düşmüştür. Yakın geçmişte Bosnalı Müslümanlar tüm dünyanın gözü önünde, Avrupa’nın ortasında, acımasızca soykırıma tabi tutulmuştur. Pek çok ülkede hapishaneler, düşüncelerinden ve inançlarından dolu tutuklanmış olan Müslümanlarla dolu. Müslümanlar, neredeyse yüzyıldır baskı altında acımasızca ezilmektedir.
İşte girdiği bir sınavı kazanamadığı, arkadaşı kendisine mesafeli davrandığı, gideceği bir yere geciktiği ya da istediği bir şeyi alamadığı için ‘sözde büyük bir derdi olduğunu’ düşünen insanların, kendilerini bu insanların yerlerine koyarak düşünmeleri ve Allah’ın kendilerine lütfettiği nimetler için şükretmeleri gerekir. Filistin’de sokakta savunmasız bir şekilde bombardıman altında kalan, çatışmalarda annelerini babalarını kaybeden, kendisine bakacak büyütecek durumda olmayan, maruz kaldıkları kötü yaşam şartları nedeniyle birçok hastalığa yakalanan, soğuk hava şartlarında giyecek kıyafetleri bile olmayıp sokaklarda yaşayan küçük çocukları düşünmelidirler. Güvenli ve korumalı bir yerde, sıcak bir evde, güzel nimetler içinde yaşadıkları için Allah’a hamd etmelidirler. Sağlıkları sıhhatleri yerlerinde olduğu için, tehlike altında olmadıkları için, ‘saldırı olur mu, bombalama olur mu, işkence olur mu, kaçmak zorunda kalır mıyız, dostlarıma birşey yaparlar mı, sığınacak güvenli bir yer bulabilir miyiz?’diye düşünmeden istedikleri zaman istedikleri yerde huzur içinde uyuyabildikleri için Allah’a şükretmelidirler. Müslüman kardeşlerimiz bu kadar zor, güvensiz ve tehlikeli şartlar altındayken, sırf bir gün bir konuda bir anlık sıkıntı yaşadılar diye, tüm bunları unutup kendi sorunlarına dalmamalılar. ‘Allah beni çok zor şartlar altında tutabilirdi, bunlardan çok daha büyük zorluklarla deneyebilirdi. Allah’a hamd olsun. Benim bu kadar nimet içerisinde küçücük bir şeyden şikayet etmem Allah’ın bu lütfuna karşı nankörlük olabilir’ diyerek hemen kendi sorunlarından geçip Allah’a şükretmelidirler.
Müslüman, başına dünyada olabilecek en zor imtihanlar gelse de, sayısız nimet gelse de yine bu şekilde düşünür. Elindeki nimetleri düşünüp yine Allah’a şükreder. Doğu Türkistan’da da olsa, Filistin’de de olsa, baskı zulüm ve işkence altında da olsa yine de Allah’a şükreder. Allah kendisine akıl, iman, vicdan verdiği için, Yüce Rabbimiz’i tanıma ve sevme imkanı verdiği için, Allah’ın rızasını kazanma isteği verdiği için mutlaka Allah’tan ve yaşadıklarından hoşnut olur.
Çünkü Allah kime ne şekilde bir deneme takdir etmişse bu o kişi için en güzel olandır. Ve elbette güzel ahlakla sabredenlerin ecrini Allah dünyada da ahirette inşaAllah verecektir.