İnsanın hayatı boyunca almış olduğu telkinler, zamanla hayatın akışı içerisindeki inanılmaz mucizeleri göz ardı etmesine neden olur. Bu yüzden birçok insan, dünyadaki olayların başıboş ve tesadüfi bir biçimde işlediğine zamanla kendisini inandırır. Aslında Allah’ın varlığına inanmıyor değildir, en azından bunu kesin olarak reddetmemektedir. Ancak dünyanın Allah’tan bağımsız olarak işlediğini, O’nun olayların akışına hiçbir müdahalesinin olmadığını, ya da “mucizeler” aracılığıyla binlerce yılda bir müdahale ettiğini düşünür.
Allah’ı gerektiği gibi takdir edemeyen bu insan, doğal olarak Allah’ın dualara icabet eden sıfatını da kavrayamaz. Dua etse bile Allah’ın duasına icabet edeceğinden şüphe içindedir.
Oysa mümin dua ettiği zaman Allah’ın kendisini işittiğini ve duasına her ne şekilde olursa olsun icabet edeceğini bilir. Çünkü olayların başıboş ve tesadüfi bir biçimde değil, Allah’ın belirlediği kadere göre geliştiğinin, O’nun dilediği şekilde yürüdüğünün farkındadır. Bu nedenle, duasına karşılık görmemek gibi bir kuşkusu yoktur. Bu samimi ruh haliyle dua edenin duasını da Allah makbul görür ve kabul eder.
Allah, Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
Kullarım Beni sana soracak olursa, muhakkak ki Ben (onlara) pek yakınım. Bana dua ettiği zaman dua edenin duasına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler. Umulur ki irşad (doğru yolu bulmuş) olurlar. (Bakara Suresi, 186)
Allah, başka ayetlerde de “… sıkıntı ve ihtiyaç içinde olana, Kendisi’ne dua ettiği zaman icabet eden…” (Neml Suresi, 61-62) olarak bildirilir ki, bu da yine samimi duaların Allah Katında mutlaka karşılık göreceğinin ifadesidir.
Dolayısıyla duayı, Allah’ın yardımından kuşkuya düşmeden, kabul olacağına kesin olarak iman ederek dile getirmek gerekir. Aksi bir tutum içinde bulunan, yani Allah’ın icabetine karşı kuşku ile yaklaşan kişi ise, daha başlangıçta Kuran mantığı ile ters düşmüştür.
Bu nedenle dua eden kişinin sahip olması gereken en temel iki özellik, Allah’a karşı samimiyet ve güvendir. Allah kullarının Kendisi’ne yakın olmasını ister. Samimi bir ruh hali içinde istenen güzel şeylere karşılık verir. İnsanı sadece bir su damlasından yaratan, yeryüzünü yoktan var eden Allah için, herhangi bir kişinin duasına karşılık vermek çok kolaydır. Yapılması gereken tek şey inançla ve sabırla istemektir.
Dua konusunda belki de en büyük tehlike, kabul olmayacağı endişesiyle dua etmekten vazgeçmektir. Bu, pek çok yönden hatalı, hatta cahilce bir tavırdır. Öncelikle belirtmek gerekir ki, ayetlerde vurgulanan “duaya icabet” bir şeyin “aynen gerçekleşmesi” anlamına gelmez. Çünkü insan, daha önce de belirttiğimiz gibi, bazen kendisi için zararlı olan bir şeyi Allah’tan talep ediyor olabilir. “İnsan hayra dua ettiği gibi, şerre de dua etmektedir. İnsan, pek acelecidir” (İsra Suresi, 11) ayeti, bu durumu açıklamaktadır.
Duada istenilen şeyin geciktirilerek verilmesinin veya tamamen farklı bir şekilde icabet edilmesinin bir nedeni, Allah’ın insanları imtihan etmesi de olabilir. Allah, kullarının sabrını denemek ve onları olgunlaştırmak için vereceği nimetleri belirli bir hikmete göre belirli sürelerin sonunda verebilir.
Bu ve benzeri nedenlerden ötürü duada istenilen herşeyin hemen, tam istenildiği gibi gerçekleşmesini bekleyemeyiz. Büyük İslam alimi Bediüzzaman’ın belirttiği gibi, Allah dua konusu olan şeyin daha azını verebilir, belki de mükafat olarak daha fazlasını verebilir, ya da yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü hiç vermeyebilir. Ancak her durumda da Allah Kendisi’ne dua edenin duasına icabet etmiştir.
Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde icabetten emin olarak dua etmek ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur:
İcabetten emin olarak Allah’a dua edin. (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. Cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, s. 327)