Allah’ın elçilerinin, toplumlarına dini tebliğ ederken, onların kendilerine karşı tutumlarına göre bir üslup kullandıklarını görüyoruz. Kimi zaman yumuşak bir konuşma üslubu kullanan elçiler, kimi zaman da Allah’ın azabıyla tehdit ederek belli ölçüde sert bir konuşma üslubu ve davranış tarzı geliştirmişlerdir. Nitekim Allah her insanın vicdani ve ahlaki tutumuna göre farklı bir üslup benimsenmesini emreder. Örneğin müslümanlara yönelik ikiyüzlülere yani münafıklara karşı hain ve düşmanca tavırlar sergileyen, saldırgan ve zalim insanlara karşı sert ve caydırıcı davranılması uygun görülürken (Tevbe Suresi, 73), aman dileyen, güvenlik isteyen bir müşriğin de güvenceye alınabileceğini Allah bildirmiştir. (Tevbe Suresi, 6) Bunun gibi, tebliğ yapan mümin de, karşısındakinin dine ve müminlere karşı takındığı tavra göre bir üslup ve tavır geliştirebilir. Müslümanın üslubuna ve tavrına hep yumuşak başlı, tevazulu, sakin ve olgun bir hal hakimdir ancak kimi zaman karşıdakinin tavrına göre daha ağır, sarsıcı ve keskin bir anlatıma ihtiyaç duyulabilir. Bu, bir doktorun, karşılaştığı farklı hastalara, aspirin vermekten iğne yapmaya hatta ameliyat etmeye kadar farklı tedaviler uygulamak zorunda oluşu gibidir.