Kalbinde hastalık olan kimselerin farklı inançlarına rağmen yine de müminlerin arasında yaşamak istemeleri elbette ki ilginçtir. Bunun bir nedeni, bu kimselerin din ahlakının kazandırdığı güzelliklerden ve menfaatlerden, müminlerin sağladığı huzur ve güven ortamından yararlanmak istemeleridir. Cahiliye toplumunda asla bulamayacakları üstün bir ahlaka sahip olan müminler ile birlikte olmayı, böyle insanlardan oluşan bir ortamı daha cazip bulurlar. Dahası her ne kadar kalplerinde kesin bir iman yaşamasalar da, konunun başında da vurgulandığı gibi bu kimseler tamamen inkar etmiş de değildirler. Ne cahiliye toplumundandırlar, ne de müminlerden. Bunun sebebi de bu kimselerin kalplerinde var olan kuşkudur.

Dünya hayatını daha çekici bulmakla birlikte, Allah’ın dünyada ve ahirette müminlere vaat etmiş olduğu nimetleri de son derece cazip görürler. Kesin bir bilgiyle iman etmedikleri halde, “ya doğruysa”, “ya gerçekten tüm bu vaat edilenler gerçekleşecekse” gibi bir ihtimal de onları düşündürmektedir. Böyle bir durumda müminlerin kavuşacağı nimetlerden ve güzelliklerden kendilerinin de yararlanabileceklerini umarlar.

Onlara göre, din adına yapılması gereken herşeyi samimi imana sahip olan müminler yapacak, kendileri ise herhangi bir dünyevi menfaat söz konusu olduğunda onlara yanaşarak bu durumdan istifade etmeye çalışacaklardır. Ancak herhangi bir zorluk ya da sıkıntı söz konusu olduğunda da yüz çevirip kaçmaya çalışacaklardır. Kuran’da Peygamberimiz (sav) döneminde yaşamış olan insanlardan örnek verilerek, bu çarpık mantığa şöyle dikkat çekilmiştir:

Şüphesiz içinizden ağır davrananlar vardır. Şayet, size bir musibet isabet edecek olsa: “Doğrusu Allah, bana nimet verdi, çünkü onlarla birlikte olmadım” der. Eğer size Allah’tan bir fazl (zafer) isabet ederse, o zaman da, sanki onunla aranızda hiçbir yakınlık yokmuş gibi kuşkusuz şöyle der; “Keşke onlarla birlikte olsaydım, böylece ben de büyük ‘kurtuluş ve mutluluğa’ erseydim.” (Nisa Suresi, 72- 73)

Onlar sizi gözetleyip-duruyorlar. Size Allah’tan bir fetih (zafer ve ganimet) gelirse: “Sizinle birlikte değil miydik?” derler. Ama kafirlere bir pay düşerse: “Size üstünlük sağlamadık mı, müminlerden size (gelecek tehlikeleri) önlemedik mi?” derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmedecektir. Allah, kafirlere müminlerin aleyhinde kesinlikle yol vermez. (Nisa Suresi, 141)

Ayetlerde açıklandığı gibi, çıkar elde etmeye çalışan bu kimseler, mümin topluluğuyla birlikte hareket ederek onların dünyevi imkanlarından yararlanmak isterler. Böyle bir imkanla karşılaştıklarında hemen kendilerini ön plana çıkarmaya çalışır, dine ve müminlere ne kadar bağlı olduklarından bahsederek Müslümanları ikna etmeye çalışırlar. Ama o ana kadar göstermiş oldukları şevksizlik ve gevşeklik, tüm müminler tarafından açıkça bilindiği için bu emellerini gerçekleştirmeyi başaramazlar.

Ancak bu kişilerin sahip oldukları öylesine çarpık bir bakış açısıdır ki, samimiyetsiz tavırlarına kendileri de şahit oldukları halde müminlerin ahirette alacakları karşılıktan da yararlanabileceklerini zannederek kendilerini kandırırlar. Kuran’da onların ahirette gösterecekleri bu tavırlara şöyle dikkat çekilmiştir:

O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: “(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.” Onlara: “Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın” denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır.

(Münafıklar) Onlara seslenirler: “Biz sizlerle birlikte değil miydik?” Derler ki: “Evet, ancak siz kendinizi fitneye düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını) gözetip-beklediniz, (Allah’a ve Islam’a karşı) kuşkulara kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda Allah’ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldatıcı da sizi Allah ile (Allah’ın adını kullanarak, hatta masumca sizden görünerek) aldatmış oldu.” Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkar edenlerden de. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir. (Hadid Suresi, 13-15)

Bu kişiler bilmelidirler ki, kalplerinde samimi imanı yaşamadıkları sürece, müminlerle birlikte olmalarının Allah Katında onlara hiçbir faydası olmayacaktır. Çünkü Allah her insana müstakil bir vicdan, akıl ve muhakeme yeteneği vermiştir. Dolayısıyla her insanı tek olarak sorgulayacak, tek olarak mükafatlandıracak ya da tek olarak azaplandıracaktır. Her insan Rabbimiz’in karşısında O’nun rızasını kazanmak için gösterdiği samimi çaba kadar karşılık alacaktır. Bu kimselerin dünya hayatında sadece dilleriyle iman ettiklerini söylemeleri ise elbette ki -Allah’ın dilemesi dışında- yeterli olmayacaktır. Çünkü iman eden bir insanın, bu gerçeği aynı zamanda tüm yaşamıyla da tasdik etmesi gerekmektedir. Bu durumdan gafil olan kişiler ise müminlerin yanında bulunmalarının kendilerine hesap günü de kar getireceğini düşünerek büyük bir aldanışa kapılmış olurlar.