İman eden tüm insanlarda olduğu gibi, ülkemizdeki inançlı insanların da devletimize ve milletimize karşı sadık ve itaatkar bir tavır içerisinde olmalarının temel nedeni, Allah’ın Kuran’da bildirdiği güzel ahlakı benimsemiş olmalarıdır. Kuran ahlakını yaşayan kimselerin devletimize bağlı olmalarının bir diğer nedeni de, devletin tanımı içerisinde bulunmaktadır.
Devlet, ortak bir hayatı ve kültürü paylaşan bir toplumda, bu toplumu düzenleme, koruma, refah ve huzuru sağlama gibi amaçlar güden ve bu amaçlara ulaşmak için de en adil yöntemleri kullanan kurumdur. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi, bir ülkede bulunan insanların mutlu, huzurlu ve düzenli bir şekilde yaşayabilmesi, milli birliğin ve beraberliğin sağlanabilmesi ve bunların sonucunda ülkede dirlik ve düzenin kurulabilmesi için, devletin gücüne ve otoritesine ihtiyaç vardır. Devlet ülkenin ve milletin varlığı için en gerekli ve en önemli kurumdur. Gerek ülkenin savunulmasında, gerekse toplumsal güven ve barışın sağlanmasında, gerekse de ekonomik ve sosyal hayatta devletin rolü ve önemi çok büyüktür.
Bu nedenle, ülkeye zarar vermek isteyen her grup, ilk olarak devleti ve devlet otoritesini hedef almaktadır. Tarih boyunca bölücü ideolojiye sahip çeşitli örgütler ve kişiler, devletin var olan otoritesinden büyük rahatsızlık duymuş ve her fırsatta devleti yıpratmak ve devletin önemini azaltmak için çeşitli faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Devletin çeşitli alanlardaki müdahalesinden ve işlevinden rahatsız olan bu kimselerin fikirlerini ve amaçlarını incelediğimizde, hepsinin temel bir noktada birleştiğini görürüz: Dini ve dinin getirdiği güzel ahlakı ortadan kaldırmak. Devlet aleyhtarı olan bu kimseler, devletin üniter yapısını yıkıp, kendi dinsiz ideolojilerine göre şekillendirdikleri bir sistemi yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Dinsizliği benimsedikleri için, sorunları hep öfke ve şiddet ile çözmeye çalışır ve ülkedeki dirlik ve düzeni bozmayı amaçlarlar. Şüphesiz ki bu durum, hem ülke hem de bu ülkede yaşayan insanlar için büyük bir tehlike ve tehdittir. Bu nedenle var olan bu tehlikeyi önlemek, ortadan kaldırmak, toplumsal barış ve huzuru muhafaza etmek için, her bireyin devlete saygı ve bağlılık duyması ve itaat etmesi gerekmektedir.
Ancak tüm bunların ötesinde önemle üzerinde durulması gereken bir nokta daha vardır ki, bu da devlete itaatin, toplumda görülen ahlak anlayışına bağlı olmasıdır. Bir toplumda menfaatler, isyankarlık, çatışmacılık ve her türlü alanda ortaya çıkan ‘dejenerasyon’ makul görülürse, saygı, şefkat, fedakarlık, adalet ve hoşgörü gibi kavramlar terk edilirse, bu durumda o toplumun bireylerinin devlete bağlı olmaları da düşünülemez. Bu nedenle devlete bağlılığın temelinde güzel ahlak yatmaktadır. İşte Kuran ahlakını yaşayan kimseler bu gerçeğin bilincinde olan insanlardır. Manevi değerlere bağlılığın, Kuran ahlakını yaşamanın, beraberinde hem devlete hem de millete bağlılığı getireceğinin ve bunun sonucunda da ülkenin yaşam standardının yükseleceğinin farkındadırlar.
Müminler bu gerçeğin bilinciyle, büyük bir şevk ve istekle insanlara Kuran ahlakını anlatmaya çalışmakta ve onları Kuran ahlakını yaşamaya davet etmektedirler. Böyle bir çabanın, ülkenin ve milletin yararına olması onların bu konudaki şevk ve isteklerinin ana kaynağını oluşturmaktadır.
Kuran ahlakının müminlere ve insanlara getireceği başka bir güzellik de vardır ki, bu güzellik, itaat özelliğidir. Kuran ahlakı, beraberinde insanlara itaat özelliğini de kazandırdığı için, Kuran ahlakının uygulanması ve insanlara anlatılması, devletin güçlenmesinde ve toplumsal mutluluğun ve huzurun sağlanmasında çok önemli bir işleve sahiptir. Kuran ahlakının uygulanması ve yayılması, devletin ve milletin varlığı ve birliği açısından oldukça önemlidir. Bu sayede Kuran ahlakına göre yaşayan insanların oluşturduğu bir toplum, hem güzel ahlak göstererek milli birliği ve beraberliği sağlayacak, hem de devlete itaatin en yüksek derecede yaşandığı bir ortam ortaya çıkacaktır. İnsanlar daha merhametli, daha şefkatli, daha adaletli ve hoşgörülü olacak, bu da insanlar arasındaki milli birliği ve beraberliği pekiştirecektir. Kuran ahlakının yaygınlaşması, her bireyin Kuran ahlakını yaşaması, her türlü anarşiyi, terörü ve ahlaksızlığın ortaya çıkardığı ‘dejenerasyonu’ ortadan kaldıracak ve büyük bir barış, düzen ve huzur ortamı getirecektir. Allah, Kuran’ın pek çok ayetinde insanların oluşturduğu kargaşa ve karışıklığı ‘bozgunculuk’ olarak nitelemiş ve tüm insanlara bundan sakınmalarını emretmiştir:
…Allah’ın verdiği rızıktan yiyin, için ve yeryüzünde bozgunculuk (fesat) yaparak karışıklık çıkarmayın. (Bakara Suresi, 60)
O, iş başına geçti mi (ya da sırtını çevirip gitti mi) yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli helak etmeye çaba harcar. Allah ise bozgunculuğu sevmez. (Bakara Suresi, 205)
…Ölçüyü ve tartıyı tam tutun, insanların (hakları olan mallarını) eşyasını değerinden düşürüp-eksiltmeyin ve düzene (ıslaha) konulmasından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesat) çıkarmayın. Bu sizin için daha hayırlıdır, eğer inanıyorsanız. (Araf Suresi, 85)
Görüldüğü gibi iman sahibi kimseler, Kuran ahlakını yaşadıkları için devlete ve millete bağlı olan ve büyük saygı duyan insanlardır. Devletin güçlenmesi, milli birliğin ve beraberliğin sağlanabilmesi için Kuran ahlakına ihtiyaç olduğundan, Kuran ahlakını insanlara anlatan ve bu güzel ahlakı yaşamaya davet eden müminler, bundan büyük bir şeref ve mutluluk duymaktadırlar.