Allah dünya hayatının yaratılış amacını Kuran’da Mülk Suresi’nin 2. ayetinde “O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı” şeklinde bildirmektedir. Bu gerçeğe göre dünyada istisnasız tüm insanlar imtihan olmaktadırlar. Ancak insanların çok büyük bir bölümü Allah tarafından denenmek amacıyla dünyada bulunduklarını unutarak yaşarlar. Dünya hayatının yüzeysel işlerine dalan, malı, mülkü, zenginliği ve geçici zevkleri Allah rızasını kazanmak amacıyla kullanmak yerine hayatlarının asıl amacı haline getiren insanlar Allah’ın Kuran’da bildirdiği gerçekleri kavrayamadan kısa ömürlerini tamamlarlar ve gaflet hali içerisinde ölürler. Oysa “asıl hayat” ahiretteki sonsuz hayatımızdır. Dünya hayatı ise yalnızca geçici bir süre bulunduğumuz bir sınav yeridir. Allah Kuran’da insanların büyük bir bölümünün bu gerçekleri görmezden gelerek Allah’ın çağırdığı yoldan uzaklaştıklarını birçok ayetiyle bizlere haber vermektedir:
Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah’ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminle yalan söylerler.’ (Enam Suresi, 116)
İnsanlar eğer vicdanlarını ve iradelerini kullanmazlarsa “çoğunluk ne yapıyorsa ben de onu yapayım” mantığıyla hayatlarını sürdürebilirler. Ki bu şeytanın insanları doğru olan Allah’ın yolundan ayırmak için kullandığı yöntemlerinden bir tanesidir. Şeytan büyüklenmesinden ve azgınlığından ötürü cennetten kovulurken insanları saptırmak için Allah’tan bir süre istemiş ve insanların büyük bir bölümüne etki edeceğine dair and içmiştir. Kuran’da bu konu şu ayetler de ifade edilmektedir:
Dedi ki: “Öyleyse ondan (cennetten) çık, çünkü sen kovulmuş-bulunmaktasın. “Ve şüphesiz, din gününe kadar lanet senin üzerinedir.” Dedi ki: “Rabbim, öyleyse onların dirileceği güne kadar bana süre tanı.” Dedi ki: “Öyleyse, sen (kendisine) süre tanınanlardansın.” “Bilinen günün vaktine kadar.” Dedi ki: “Rabbim, beni kışkırttığın şeye karşılık, andolsun, ben de yeryüzünde onlara, (sana başkaldırmayı ve dünya tutkularını) süsleyip-çekici göstereceğim ve onların tümünü mutlaka kışkırtıp-saptıracağım.” “Ancak onlardan muhlis olan kulların müstesna.” (Hicr Suresi 34-40)
Ayetlerde dikkat çekildiği üzere şeytanın asıl hedefi tüm insanları saptırmaktır. Bu çirkin amacını gerçekleştirmek için Allah’tan izin alan şeytan da aslında Allah’ın kontrolünde olan bir varlıktır ve herşeyi Allah’ın dilemesiyle yapmaktadır. Allah şeytanı insanları denemek için negatif bir güç olarak yaratmıştır. Şeytanın görevi, cehennem için yaratılmış insanların, ait oldukları yere gitmelerine vesile olmaktır. Buna karşılık Allah insana, içinde iyiliği ve güzelliği emreden bir vicdan kılmış, hak kitaplar ve Peygamberlerle insanlara doğru yolu her dönemde göstermiştir.
Şeytan insanı cehennem ateşine çağırırken çeşitli görünümlerde insanlara yaklaşabilir. Örneğin bir kişiye sözde arkadaşı gibi görünerek onu Kuran’a muhalif bir fiili yapmaya çağırabilir ya da kötü bir ahlak gösterilmesi için bahaneler sıralatabilir. Bu çağrıların hiç birinden olumsuz etkilenmemek ve ‘çoğunluk öyle yapsa bile’ doğruyu seçmek akıl ve iman alametidir. Bütün bu yol ayrımlarında Allah insanı denemek için şeytanı vesile etmektedir ve hepsi insanların tek tek kaderinde olan denemelerdir. Şeytanın insanları yanıltmak için oynadığı oyunları farkedebilen müminlerin Allah’ın doğru yolundan ayrılmadıkları bir Kuran ayetinde şu şekilde geçmektedir:
De ki: “Bize yararı ve zararı olmayan Allah’tan başka şeylere mi tapalım? Allah bizi hidayete erdirdikten sonra, şeytanların ayartarak yerde şaşkınca bıraktıkları, arkadaşlarının da: “Doğru yola, bize gel” diye kendisini çağırdığı kimse gibi topuklarımız üzerinde gerisin geri mi döndürülelim?” De ki: “Hiç şüphesiz Allah’ın yolu, asıl yoldur. Ve biz alemlerin Rabbine (kendimizi) teslim etmekle emrolunduk.” (Enam Suresi, 71)
Ayette belirtildiği üzere bir kişi kendisine arkadaş görününümde yaklaşarak “doğru yola bize gel“ şeklinde yapılan kötü bir çağrıya karşılık verirken aslında şeytanın emellerine ulaşmak için kurduğu bir tuzağa çağrılmaktadır. Nisa Suresi’nin 38. ayetinde “şeytan, kime arkadaş olursa, artık ne kötü bir arkadaştır o” şeklinde belirtilmektedir. Mümin şeytanın bu sinsi tuzaklarına düşmekten şiddetle kaçınır ve her çağrının Allah’tan geldiğini bilir. Mümin her türlü çağrının Allah’tan geldiğine emin hareket ettiği için de bunda bir hayır ve güzellik görerek o anda imtihan olduğu gerçeğinin şuuruna varır ve Kuran’a uygun yolu seçer. Nasıl ki hiçbir insan önüne çıkan derin bir çukura bile bile atlamıyorsa ya da yanan bir ateşin üzerine gitmiyorsa şeytanın vesvelerine de kulak asmamalı ve şeytanın çağırdığı cehennem yoluna bile bile girmemelidir.
Mümin Allah’ın Kuran’da bildirdiği açık gerçeklere uymaktan taviz vermeyerekşeytanın insana yaklaştığı çeşitli yolların Allah’ın yarattığı bir deneme olduğunu düşünür ve hemen Kuran’a uygun olan güzel davranışa yönelir. Allah’a iyi bir kul olmanın yolunun sadece Kuran’a ve Peygamberimize uymak olduğunu bilir ve cennete layık olabilmek için her zaman güzel olan tavrı gösterir.