Türkiye’de son dört ayda 8 tane anne cinayeti işlenmiştir. Yani 8 tane genç, annelerini soğukkanlılıkla, vahşice öldürmüş ve bunun detaylarını yine aynı soğukkanlılıkla anlatmışlardır. Son birkaç aydır eğitmenler, psikologlar bu konuyla ilgili toplantılar, konferanslar düzenlemekte, köşe yazarları yazılar yazmakta ve toplumun hemen her kesiminden insan, bu tüyler ürperten olayları konuşmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde 17 yaşında bir gencin, annesini hunharca katletmesi, olayla ilgili herşeyi internetteki kişisel web sayfasında yayınlaması, her insanı ürpertecek şiddettedir. Bu son olay, aylardır süregelen vahşet olaylarının en şiddetlisi olmasının yanı sıra, en açık şekilde ifade edilmiş olanıdır. Bu kişi gerek internet sayfasında gerekse sözlü ifadelerinde, “Allah’a inanmadığını, , şeytana hizmet eden bir mantıkta olduğunu, dini değerleri tanımadığını” açıkça dile getirmiştir. Tüm bunlar bu gencin içinde bulunduğu, vahşetten adeta zevk alan karanlık ruh halini, hayat felsefesini en açık şekilde ortaya koymaktadır.

Gitgide artan vahşetin sebebi, kuşkusuz ki insanların bazılarının Allah inancından uzaklaşmaları, Allah’tan gereği gibi korkmamaları ve kendilerini düyada hiçbir sorumluluğu olmayan birer hayvan türü olarak görmeleridir. Böyle bir anlayış hakim olduğunda ise, bu tip korkunç olayların yaşanması, çocukların vahşi bir içgüdü ile hareket ediyor olmaları beklenen bir durumdur. Bu inançta olan insanlar, ahirette Rabbimiz’e hesap verecekleri, kendilerinden ve Allah’ın yarattıklarından sorumlu birer varlık oldukları bilincinden uzak yaşarlar. Onlar için, kendileri de, etraflarındaki insanlar da, anneleri babaları da birer hayvan türüdür ve Darwinizm’in sebep olduğu bu inanç sistemi sebebi ile insani duygular değil, hayvani duygular ağır basmaktadır. Bu ruh halinde inançsızlık insanı sıkıntılı, nefret ve endişe dolu ürkütücü bir ruh haline iter. Kişi ailesinden, çevresinden, hayvanlardan, tüm canlılardan nefret eder ve olabilecek en uç noktada bunlara zarar verecek hale gelebilir. Saldırganlıktan, öfkeden, kavgadan, pislikten zevk alır. Allah korkusu olmadığı için, suç işlemede son derece pervasızdır. Tıpkı bu örneklerde görüldüğü gibi…

Bütün bunların getirdiği sonuç şudur: İnsanların, toplumların Allah inancı ve Allah korkusu ile yetiştirilmesi, eğitilmesi gerekmektedir. Allah’a inanan, vicdan sahibi insanlar dengeli bir ruh haline, sağlam, güçlü kişiliğe sahip olurlar. Böyle insanlar öncelikle ahlaklarına kattıkları sağlam özelliklerle kendilerine, sonra da çevreye ve topluma faydalı insan haline gelirler. Böyle kişiler için insan, Allah’ın ruhunu taşıyan değerli bir varlıktır. İnsana saygı, sevgi ve hürmet, Allah rızası için yaşandığından ve kişi her yaptığından Allah’a hesap vereceğini bildiğinden başıboş ve umursuz değildir. Kutsal değerlere, aileye, örflere gereken değeri verir. Çevresindeki varlıkların tümüne karşı içinde bir muhabbet vardır. Bunlara değil zarar vermek, onlara karşı daima bir merhamet içinde olur. Ani ve kontrolsüz hareketler yapmaz, öfkeye kapılmaz, saldırganlıktan uzaktır. Çevresindeki herşeye merhametle, güzel ahlakla yaklaşır. Çevresine hep güzellik, güzel ahlak sunar. Madden ve manen temizdir.

Böyle bir insanın canlılara, hele hele insanlara, kendi anasına-babasına zarar verme ihtimali yoktur. İnsanların yüzyüze kaldığı bu belanın tek sebebi, Allah korkusundan uzaklaşmalarıdır. Sıkça karşılaşılan belalara karşı alınacak yegane etkili önlem, bu zulüm sistemini kökeninden ortadan kaldırmak ve çocukları Allah sevgisi ve Allah korkusu ile büyütmektir. Aksi takdirde, alınmış hiçbir yüzeysel önlem, bu önemli yarayı tamir etmeyecektir. Allah, Hz. Adem’in oğullarından birini, ayetinde Müslümanlara örnek vermiştir:

“Eğer beni öldürmek için elini bana uzatacak olursan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatacak değilim. Çünkü ben, alemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide Suresi, 28)