“Allah’ın Delilleri Ancak Vicdanla Görülür” bölümünde evrimci bilim adamlarını örnek vererek, Allah’ın varlığının delillerini gözleriyle görmelerine rağmen O’nu inkar ettiklerinden söz etmiştik. Bu konuyla ilgili şöyle bir örnek daha vermek istiyoruz: Ünlü İngiliz zoolog ve evrimci D. M. S. Watson, kendisinin ve diğer meslekdaşlarının evrimi neden kabul ettiklerini şöyle açıklamıştır:

Evrim teorisinin yaygın kabul gören bir teori olmasının nedeni, bu teoriyi ispatlayacak yeterli delilin var olması değil, ancak diğer alternatifin yani doğaüstü yaratılışın tümüyle kabul edilemez olmasıdır. (D. M. S. Watson, “Adaptation”, Nature, sayı 124, s. 233)

Watson’ın “doğaüstü yaratılış” sözüyle kastettiği, Allah’ın yaratışıdır. Söz konusu bilim adamı görüldüğü gibi bunu “kabul edilemez” bulmaktadır. Neden? Bilim öyle söylediği için mi? Hayır, aksine bilim yaratılışın doğruluğunu ispatlamaktadır. Watson’ın bunu kabul edilemez saymasının tek nedeni, Allah’ın varlığını inkar etmek için kendisini şartlandırmış olmasıdır. Diğer tüm evrimciler de bu durumdadırlar.

Kuran’da, bu gibi insanların durumu şöyle açıklanır:

Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları (Allah’ın delillerini) inkar ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak. (Neml Suresi, 14)

İşte burada üzerinde duracağımız konu da, bu kişilerin neden vicdanlarına rağmen Allah’ı inkar ettikleridir. Yukarıdaki ayetlerde bildirildiği gibi bunun nedenlerinden biri büyüklenmeleri, yani kibirleridir.

Kibirin ve büyüklenmenin nedeni “enaniyet”tir. Enaniyet terimi “ben” anlamına gelen “ene” kelimesinden türemiştir. Kişinin kendisini ve çevresindeki varlıkların tamamını Allah’tan bağımsız görmesi, tüm tavrının ve anlayışının bu bakış açısına göre olması enaniyettir. Kuşkusuz bir insan kendisini Allah’tan bağımsız gördüğü zaman tüm sahip olduğu özellikleri de kendisinden zannedecektir. Oysa sahip olduğu imkanlar, zenginlik, bedeni, yakını olarak gördüğü insanların tamamı, aklı, bilgisi Allah’a aittir. Allah dilediği zaman sahip olduğu herşeyi o kişiden alabilir. Kişi beklemediği bir anda tüm mal varlığını kaybedebilir. Sağlıklı bir insanken bir anda sağlığı bozularak başkalarına muhtaç bir insan haline gelebilir. Bir ayette sahip olduklarını kendinden zanneden kişiye verilen karşılık şöyle bildirilmiştir:

Dedi ki: “Bu, bende olan bir bilgi dolayısıyla bana verilmiştir.” Bilmez mi, ki gerçekten Allah, kendisinden önceki nesillerden kuvvet bakımından kendisinden daha güçlü ve insan-sayısı bakımından daha çok olan kimseleri yıkıma uğratmıştır. Suçlu-günahkarlardan kendi günahları sorulmaz. (Kasas Suresi, 78)

İşte enaniyet kişinin bunları görmesini engeller. Enaniyetli insan, herşeyi kendi gücüyle yaptığını zanneder. Acizliğini ve Allah’a muhtaç olduğunu düşünmez. Kendisini Allah’tan bağımsız bir varlık olarak gördüğü için O’na karşı bir sorumluluk hissetmez. Hiç kimseye hesap vermek zorunda olmadığını da düşünerek büyüklenir.

Vicdanı Allah’ın varlığını bildiği halde, büyüklenme hissinden dolayı bunu kabul etmez. Çünkü Allah’ın varlığını kabul etmesi demek, kendisinden üstün bir varlığın hakimiyetini, dolayısıyla O’na kulluk etmesi, boyun eğmesi gerektiğini kabul etmesi demektir. Böyle olunca hiçbir şeyin kendisinden olmadığını ve her konuda Allah’a muhtaç olduğunu da onaylamış olacaktır.

Ancak burada şuna dikkat etmek gerekir; şimdiye kadar anlatılanların herbiri her insanın nefsinde bulunabilecek olan tehlikelerdir. İnsanın burada verilen örnekleri üçüncü şahıslar üzerinde düşünmesi, “kendine kondurmaması” büyük bir yanlış olur. Örneğin “vicdanları kabul ettiği halde inkar etme”yi sadece evrimcilere ait bir özellik zannetmek büyük bir hatadır. Çünkü evrimcilerin yaratılışı kabul etmemek için bilimi dahi göz ardı etmeleri, büyüklenmenin sadece bir şeklidir. Bazı insanlar ise, Allah’ın varlığını kabul ettiklerini söyledikleri halde O’nun emirlerine uymazlar. Ya da kendi fikirlerinin, değer yargılarının, Allah’ın insanlara indirdiği yol göstericiden daha doğru olduğunu sanırlar. Bu da enaniyetin başka bir yönüdür. Kısacası enaniyet bazı insanlarda daha belirgin, bazılarında daha gizli oluşabilir. Ancak küçük de olsa, büyük de olsa temelinde aynı mantık yatar; Allah’ın gücünü, Yüceliğini ve O’nun karşısında kendi acizliğini kavrayamamış olmak.