Allah Kuran’ı tüm insanlara yol gösterici bir kitap olarak göndermiştir. Kıyamete kadar tüm insanlar Kuran’da bildirilen emirleri yerine getirmekle, ibadetleri uygulamakla yükümlü tutulmuşlardır. Allah’ın Kuran’da istisna olarak bildirdiği durumlar dışında her insan ibadetleri yerine getirip getirmediği konusunda din günü hesap verecektir.

İşte bu yüzden Allah’ın bildirdiği durumlar dışında kendi kendine birtakım mazeretler uydurarak, Allah’a kulluk görevini yerine getirmeyen kişi, kendisini aldatmış olur. Bu açık gerçeğe rağmen insanlar sürekli olarak içinde bulundukları şartları bahane eder ve Allah’a karşı olan sorumluluklarını göz ardı ederler. Okul yıllarında ayrı, iş hayatına atılınca ayrı, evlenince, çocukları olunca ayrı bahaneler ileri sürerler. Din ahlakını yaşamaya samimi niyetleri olmadığı için çeşitli konuları ibadetlerini yerine getirmelerine engel olarak görürler. Öne sürdükleri engellerden en başta gelenleri de müsait zamanlarının olmaması ve şartların uygun olmaması iddiasıdır.

Günlük yaşamları içinde insanlar pek çok işe rahatlıkla zaman ayırırlar. Özellikle bir çıkarları söz konusu olduğunda, gerekirse başka isteklerinden fedakarlık eder, ama yine de o iş için gereken zamanı ayarlarlar. Ayrıca bulundukları şartlar o işi yapmalarını engelliyorsa, bu engelleri kaldıracak çözümleri de çok çabuk düşünüp bulurlar. Ancak insanların geneline bakıldığında ibadetler konusunda aynı kararlılığı göstermedikleri görülür.

“Namaz kılmak istiyorum, ama hiç zaman bulamıyorum”, “çalışıyorum, nasıl oruç tutabilirim”, “okula gidiyorum, ders çalışmam lazım, ibadete vakit ayıramam”, “burası yazlık, burada oruç tutamam” gibi mazeretler öne süren insanlara çevrenizde sık sık rastlamışsınızdır. Aynı şekilde “sabırlı bir insan olmak istiyorum, ama olaylar çok üst üste geliyor”, “öfkelenmek istemiyorum, ama ortam çok stresli” benzeri bahanelerle çirkin bir ahlak gösteren insanları çokça görmüşsünüzdür. Bu insanlar aslında Kuran ahlakını yaşama konusunda samimiyetsiz bir yaklaşım içindedirler. Çünkü biraz önce de belirttiğimiz gibi, insanlar dünyaya yönelik bir çıkar umduklarında, zamanı ve şartları göz ardı ederek, gerektiğinde her türlü çözümü bularak istedikleri şeyi yaparlar. Ama konu kendilerini yaratan ve yaşatan Allah’a karşı yerine getirilmesi gereken bir sorumluluk olduğu zaman, hemen imkansızlıklardan şikayet etmeye başlarlar.

Bu konunun daha somut bir şekilde anlaşılabilmesi için şöyle bir örnek verelim. Bir insana, günde 1 saatini ayırarak bir iş yapması karşılığında çok yüklü bir miktarda para teklif edilse (örneğin, aylık kazandığı maaşın 10 mislinin ödeneceği söylense), bu kişi içinde bulunduğu şartlar ne olursa olsun, hemen teklifi kabul eder. Üstelik bu insan bir yandan üniversite sınavına hazırlanıyor olabilir veya aynı zamanda bir işte çalışması gerekebilir. Her ne olursa olsun, gerekirse uykusundan fedakarlık yapar, gerekirse kendine ayırdığı vakitten kısar, ama zaman gibi bir konuyu problem olarak öne sürmez. Aynı şekilde tüm şartlarını da hemen bu işe uygun hale getirir. Bu, dünya üzerindeki insanların çoğu için geçerli olan, inkar edilemez bir gerçektir.

İşte bu yüzden, eğer insan aynı kararlılığı Allah’ın rızası için göstermezse, bu, büyük bir samimiyetsizlik ve vicdansızlık olur. Üstelik insan yaptığı ibadetler karşılığında üç beş kuruş para ile kıyaslanmayacak kadar değerli bir kazanca kavuşacak, sonsuza kadar Allah’ın rahmetini ve cennetini kazanacaktır.

Ama insanların çoğu sahip olmaya çalıştıkları malların, paraların, taşıdıkları kredi kartlarının, biriktirdikleri dolarların, hoşlarına giden evlerin, arabaların, güzel giysilerin büyüsüyle Kuran ahlakının gereklerini bir kenara bırakır, ahireti unutur ve dünyaya yönelirler. “Vaktim kısıtlı”, “çok meşgulüm”, “yetiştirmem gereken işler var”, “işim var”, “ideallerim var”, “ileride yapacağım” benzeri sözlerle kendilerini kandırır, ahirette kazanç sağlayacakları ibadetlere yönelmezler. Allah’ın emrettiği güzel ahlakı yaşamaz, namaz kılmaz, oruç tutmaz, Allah’ın kendilerine verdiklerinden ihtiyacı olanlara vermez, yalnızca dünyada kazanç sağlamaya çalışarak ömürlerini tüketirler.

Allah dünyada kendilerini kandırarak, öne sürdükleri mazeretlerin kabul edileceğini zanneden ve bu yüzden ibadetlerini yerine getirmeyen veya sürekli erteleyen insanların ahirette karşılaşacağı durumu bize şöyle bildirmiştir:

İnsana o gün, önceden takdim ettikleri ve erteledikleri şeylerle haber verilir. Hayır; insan, kendi nefsine karşı bir basirettir. Kendi mazeretlerini ortaya atsa bile. (Kıyamet Suresi, 13-15)

İşte bu yüzden siz de dikkat edin, sakın bu insanlar gibi ahirette geçerli olmayacak mazeretleri dünyada öne sürerek kendinizi kandırmayın. Ayette bildirildiği gibi, her ne mazeret ortaya atarsanız atın, siz aslında bunun geçerli olmadığını kavrayabilecek bir “basirete” sahipsiniz. Eğer nefsinize uyarsanız, bunun hesabını Rabbimiz olan Allah’a veremezsiniz. Sizin zaten şu an dünya üzerinde varoluş amacınız Allah’a kulluk etmektir. Yapmanız gereken diğer işlerin hiçbiri bundan daha öncelikli ve önemli değildir. Çünkü ebedi kurtuluşunuz, ancak Allah’ın rahmetini kazanmakla mümkündür.