Salih bir Müslüman olmanın en önemli şartlarından biri samimiyettir. Takva sahibi bir mümin olmak için önemli olan Arapça bilmek veya bilmemek değil, Allah’ı çok sevmek, Allah’tan çok korkmak, Allah’ın rızasının en çoğunu aramak ve amaçlamaktır. Her Arapça bilenin iyi Müslüman olacağı veya Arapça bilmeyenin de Müslüman olamayacağı gibi birşey söz konusu olamaz. Dünya genelinde yaklaşık 280 milyon insan Arapça konuşmaktadır. Bu insanlar, Arapça’nın dilbilgisini, kelime yapısını, düzgün okumasını çok iyi bilmektedir. Ama bu insanların büyük bir kısmı ateist olmakta, materyalizmi savunmakta ya da komünizm, faşizm gibi din ahlakına uygun olmayan ideolojileri benimsemektedir. Irak’ta, Mısır’da, Libya’da, Suriye’de, Cezayir’de, Fas’ta, Tunus’ta geçmişte Müslümanlara baskı uygulayan, çok sayıda Müslümanın hapishanelerde ağır koşullarda tutulmasına sebep olanlar da çok iyi Arapça bilmektedir.
Pek çok Arapça eğitim veren üniversitenin felsefe kürsülerinde, kendi düşük akıllarınca İslam’ı eleştiren, Kuran’ı eleştiren (Kuran’ı tenzih ederiz), Peygamber Efendimiz (sav)’i eleştiren (Peygamberimiz (sav)’i tenzih ederiz) dersler yapılmaktadır. Dünyanın birçok ülkesinde birçok üniversitede Arap Dili ve Edebiyatı bölümü bulunmakta, bu bölümlerden binlerce insan mezun olmaktadır. Ama bu insanların büyük bir kısmı materyalist, komünist ve hatta dinsiz olmaktadır. Çok iyi Arapça bilen ama Peygamberimiz (sav)’e kendi cahil mantığınca hakaret etmeye yeltenen kişilerin sayısı oldukça fazladır. Çok iyi, çok düzgün Arapça okuyan insanlar da bulunmaktadır. Fatiha’yı çok iyi okuyan masonlar, komünistler, faşistler de vardır. Dolayısıyla, Arapça bilen iyi Müslümandır diye bir mantık yanlıştır. 70 milyon nüfusu olan Türkiye’de Arapça bilenlerin sayısı çok fazla değildir, ama İslam mükemmel yaşanmaktadır.
Müslümanların Kuran’ı öğrenmek için de, fıkıh ilmini öğrenmek için de başvuracakları kaynak cahil bazı hocaların yorumları veya açıklamaları değildir. Müslümanların itibar edecekleri kaynaklar büyük İslam alimlerinin hazırlamış olduğu tefsirler ve ilmihallerdir. Bu eserlerde bir Müslümanın ihtiyaç duyacağı her türlü bilgi mükemmel olarak açıklanmıştır. İtibar edilecek olan “Ben daha iyi açıklarım” diyen bir kimsenin sözleri değil, Ehli Sünnet alimlerin eserleridir. Müslümanlar bu eserleri okuyarak bilgi edinirler. Örneğin, Kuran öğrenmek isteyen bir Müslüman, Elmalılı Hamdi Yazır’ın Kuran-ı Kerim Tefsiri’ni okuyarak tam anlamıyla bilgi sahibi olur. Fıkıh ilmi öğrenmek isteyen bir Müslüman da Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük İslam İlmihali’ni okur. Daha kapsamlı bilgi edinmek istiyorsa “Dürrul-Muhtâr” ve haşiyesi “Redd-ül-Muhtâr” eserlerini okur. Müslümanlar bilgilerini arttırmak için cahil hocaların anlatımlarına başvurmaz, İmam Rabbani’nin Mektubatı’nı, İmam Gazali’nin İhyası’nı, Mansur Ali Nasıf’ın Tac Tercümesi’ni, Nimet-i İslam’ı okurlar, ihtiyaçları olan tüm bilgiyi alırlar. İslam’ı doğru öğrenmenin yolu da budur.