İnsanların mutsuz olmalarının en önemli nedenlerinden biri de Allah’a şirk koşmaları, Allah’tan başka ilahlar edinmeleridir. Bir kısım insanlar Allah’a şirk koşmanın Kuran’daki karşılığının tam olarak şuurunda değillerdir. Şirk koşmak, Allah’ın Zatına ait olan sıfatları başka nesne ve varlıklar üzerinde varmış gibi görmek ve bu nedenle yalnız Allah’a karşı hissedilmesi ve gösterilmesi gereken saygıyı, tavır ve hareketleri bu nesne ve varlıklara göstermektir. Şirk, Allah’ın Zatına karşı yapılan büyük bir ‘iftira’ ve ‘nankörlük’ tür. Allah’a karşı yapılan bu büyük ‘iftira’ ve ‘nankörlüğün’ karşılıksız kalacağını düşünmek büyük bir aldanış olur. Allah’a şirk koşmak bir insanın yapabileceği en büyük gaflet ve hatadır. Allah Kuran’da, Kendisine şirk koşulmasını “büyük bir zulüm” olarak tarif eder ve asla bağışlamayacağını buyurur. Bu yüzden şirk çok dikkat edilmesi ve şiddetle kaçınılması gereken bir davranıştır:

Hiç şüphesiz Allah, Kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanlar ise, (onlardan) dilediğini bağışlar. Kim   Allah’a şirk koşarsa, elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. (Nisa Suresi, 116)

Allah’ın şirk koşan insanlara dünya hayatında verdiği karşılıklardan biri de mutsuzluktur. Peki şirk insanı nasıl mutsuzlaştırır, ya da insan yalnız Allah’a karşı hissetmesi gereken duygu ve düşüncelerini başka varlıklara yöneltirse ne olur?

Cevap açıktır. Böyle bir durumda insanın hayatında binlerce sahte ilah oluşur. Örneğin, insan korku hissini bir başka insana yönelttiğinde karşısındaki insana Allah’tan bağımsız bir güç ve irade vermiş olur. Bu durumda karşısındakinin kendisine bir kötülük ya da zarar verebileceğini sandığından, onun dediği herşeyi yapmaya, ona itaat etmeye hatta onun rızasını ve hoşnutluğunu kazanacak davranışlarda bulunmaya çabalayacaktır. Görüldüğü gibi bu duygunun Allah’ın Zatı yerine bir insana duyulması, insan üzerinde yaptırıcı etkiler meydana getirmektedir. Bu da kişinin kendisinden farksız olan bir başkasını Allah’a şirk koşmasına neden olmaktadır. Oysa korku duyulmaya, itaat edilmeye layık olan yalnızca Allah’tır. Rabbimiz bir ayetinde şu şekilde buyurmuştur:

Allah, kuluna yeterli değil mi? Seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah, kimi saptırırsa, artık onun için bir yol gösterici yoktur. (Zümer Suresi, 36)

Dolayısıyla insan sadece Rabbimizin emir ve yasaklarına uymalı, O’nun rızasını ve sevgisini kazanmaya çalışmalıdır. Aksinde büyük bir huzursuzluk ve sıkıntı yaşayacaktır. Allah korkusu, insanı Allah’a daha da yakınlaştıran, Allah sevgisiyle beraber gelişen, Allah’ın rızasını daha çok kazanma yönünde teşvik eden ‘yararlı’ bir korkudur. Şirk koşmanın getirdiği korku ise insanı sıkıp huzursuzlaştıran, şirk koşması sebebiyle kişiyi cehenneme sürükleyebilecek ‘zararlı’ bir korkudur. Allah, hakkında hiçbir delil indirmediği şeylere şirk koşan bu insanların kalplerine korku salacağını Kuran’da şöyle bildirmiştir:

Kendisi hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koştuklarından dolayı küfredenlerin kalplerine korku salacağız. Onların barınma yerleri ateştir. Zalimlerin konaklama yeri ne kötüdür. (Al-i İmran Suresi, 151)

Cahiliye toplumlarında yanlış bir şekilde yönlendirilen bir diğer duygu da sevgidir. Sevgi Allah’ın insanların kalplerine vermiş olduğu çok güzel bir duygudur. Fakat bu güzel duygu doğru bir şekilde yönlendirilmediği takdirde, insanın kendisi için tam bir dert ve acı kaynağından başka bir şey olmayacaktır. Şöyle ki insanların menfaat hırsları tüm ahlaki değerlerin önüne geçtiğinden, sevgi hissi de bu insanlar için bir çıkar elde etme aracı haline dönüşmüştür. Karşılıksız bir şekilde sevemez hale gelirler. Böyle bir ortamda insanlar birbirlerini, o kişiden elde edebilecekleri çıkarlara göre severler. Ancak bundan dolayı da sürekli olarak zarara uğrarlar. Sevgi, bilinçsiz bir şekilde, yanlış yerlere ve yanlış kimselere gösterildiği sürece, insan hayal kırıklığına uğramaktan hiç kurtulamaz.

Sevgiye ve sevilmeye asıl layık olan ise sonsuz güç sahibi olan Allah’tır. İnsanı yoktan var eden, istediği herşeyi ona veren, onu yaratan, yediren, içiren, giydiren, koruyan ve ona çeşitli güzellikler veren Allah’tır. Makbul olan sevgi Allah’ı, ve O’nun tecellilerini yansıtan, O’nun gösterdiği yola uyan varlıkları sevmektir.

Fakat şirk koşan bir kimse için bu mümkün değildir. İçinde olduğu bilinçsizlik onun sevilmeye layık olmayan varlıklara körü körüne bir sevgi beslemesine neden olur. Allah inkarcıların bu durumunu Kuran’da şöyle bildirir:

İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür. O zulmedenler, azaba uğrayacakları zaman, muhakkak bütün kuvvetin tümüyle Allah’ın olduğunu ve Allah’ın vereceği azabın gerçekten şiddetli olduğunu bir bilselerdi. (Bakara Suresi, 165)

Şirk koşmanın bir başka türü ise, insanın en çok kendisini sevmesi, kendisinin en güçlü, en akıllı ve en güzel olduğuna inanmasıdır. Böyle bir insan kendi düşüncelerinin doğru olduğunu savunarak, bunların peşinden gider. Kısacası kendisini dev aynasında görür. Bu insanın ilahı ise kendisidir; kendi kendini ilah edinmiştir (Allah’ı tenzih ederiz). Allah bu insanların durumunu bir ayette şöyle haber verir:

Kendi istek ve tutkularını (hevasını) ilah edineni gördün mü? Şimdi ona karşı sen mi vekil olacaksın? (Furkan Suresi, 43)

Şirk koşan kişi, insanları ve varlıkları ilah edindiğinden doğal olarak hayatını bunların isteklerine göre şekillendirecektir. Çünkü bu şekilde mutlu ve huzurlu olabileceğini sanmaktadır. Ayrıca bu sahte ilahların beğenisini, takdirini ve sevgisini kazanması da çok önemlidir. Mutluluğu bu sahte ilahların hoşnutluğuna bağlı olduğundan, her birisi için ayrı bir parçaya bölünür. Kendisine birden fazla sahte ilah edindiği için, her biri için ayrı bir kişilik geliştirir. Bu, insana dayanılmaz bir sıkıntı verdiği gibi, yapmak istemediği şeyleri de yapmak zorunda bırakır. Oysa sadece Allah’ı ilah edinen bir insan ise, yalnız O’nun sözüne uyacak, yalnız O’nun rızasını, sevgisini kazanmaya çalışacak, tüm gücünü ve aklını bunun için kullanacaktır. Bu iki insan tipi arasındaki farkı Allah Kuran’da çok hikmetli bir örnekle açıklamıştır:

Allah (ortak koşanlar için) bir örnek verdi: Kendisi hakkında uyumsuz ve geçimsiz bulunan, sahipleri de çok ortaklı olan (köle) bir adam ile yalnızca bir kişiye teslim olmuş bir adam. Bu ikisinin durumu bir olur mu? Hamd, Allah’ındır. Hayır onların çoğu bilmiyorlar. (Zümer Suresi, 29)

Hani babasına demişti: “Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)

Allah’ın ayette belirttiği gibi, şirk koşan insan hem kendisine sıkıntı veren bu psikoloji içinde yaşamak zorunda kalmakta, hem de yaptığı hiçbir şeyin tam karşılığını alamayarak, beklediği ilgi ve takdiri görememektedir. Bunun nedeni de insanların birbirlerine olan davranışlarında temel olarak kendi menfaatlerini ve çıkarlarını ön planda tutma istekleridir. Bir insanın yardım beklediği, her dediğini yaptığı, sevgisini, hoşnutluğunu kazanmaya çalıştığı kişiler, menfaatleri ve çıkarları gereği, istediği hiçbir şeyi ona vermemekte ya da verememektedirler. Hatta yeri geldiğinde ona düşman olup onun kötülüğünü isteyebilecek kadar değişebilmektedirler. Bu da insanın içinde bulunduğu huzursuzluğu ve sıkıntıyı daha da ağırlaştıran bir diğer etkendir. Şirk ve onun getireceği mutsuzluktan kurtulmanın yolu şirki derinlemesine düşünmek ve Allah’tan başka bir güç olmadığını görerek sadece O’nun rızasına yönelmektir.

İnsanın şirk koştuğu hiçbir şeyin aslında kendisine ait bir gücü, güzelliği, yeteneği ve aklı yoktur; tüm bunların tek sahibi Allah’tır. Bu yüzden insan sıkıntı içinde kalıp yardım istediği zaman, aslında ona yardım eden Allah’tır. “Düşünüyorum” dediği zaman düşündüğü şeyi ona ilham eden Allah’tır. Herhangi bir hareket yaptığı zaman aslında ona bu hareketi yaptıran Allah’tır. Yediği güzel bir yemeği, rızkı ve lezzeti yaratan Allah’tır. Yemeğin önüne gelmesini sağlayan, ona bir sofra hazırlatan yine Allah’tır. Hastalandığında onu hasta yapan gerçekte mikrop değil, Allah’tır. Ona şifa verip iyileştirecek olan da doktor değil, Allah’tır. Çakmakla bir kağıt yaktığı zaman, kağıdı yakan çakmaktaki ateş değil, Allah’tır. Güzel bir kıyafet giydiğinde ona bu güzelliği veren Allah’tır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Yanlış anlaşılmaması gereken bir nokta daha vardır. Elbette ki insan hastalandığında doktora gidecektir. Ancak kendisini iyileştirenin doktor olmadığını da çok iyi kavramalıdır. Ya da evinde yemek yapacak kişi insanın annesi olabilir. Ancak yemeği pişirten ve kendisine yediren sebepleri yaratan Allah’tır. Olaylar arasında bir sebep sonuç ilişkisi vardır. Ancak Allah sonucu ve sonuca vesile olan sebepleri de teker teker yaratmaktadır. İnsanın bu önemli gerçeği çok iyi düşünmesi ve kavraması gerekmektedir. Hiç kimsenin Allah’tan bağımsız olarak herhangi bir şeyi yapacak gücü, yeteneği ve aklı yoktur. Herşeyin sahibi Allah olduğu için, herşeyi yapan ve yaptıran da yalnız Allah’tır. Allah, insanın sözde ilah edindiği varlıkların gerçekte hiçbir güçlerinin olmadığını pek çok ayetiyle bizlere bildirmektedir:

Kendileri yaratılıp dururken, hiçbir şeyi yaratamayan şeyleri mi ortak koşuyorlar. Oysa (bu şirk koştukları güçler ve nesneler) ne onlara bir yardıma güç yetirebilir, ne kendi nefislerine yardım etmeye. Onları hidayete çağırsanız size uymazlar. Onları çağırsanız da, suskun dursanız da size karşı (tutumları) birdir. (Araf Suresi, 191-193)

Allah’tan başka taptıklarınız sizler gibi kullardır. Eğer doğru iseniz, hemen onları çağırın da size icabet etsinler. Onların yürüyecek ayakları var mı? Ya da tutacakları elleri mi var? Veya görecek gözleri mi var? Yoksa işitecek kulakları mı var? De ki: “Ortak koştuklarınızı çağırın, sonra bir düzen (tuzak) kurun da bana göz bile açtırmayın.” (Araf Suresi, 194-195)

Allah bir başka ayetinde bu insanların ahiret gününde bu gerçeği kendi ağızlarıyla itiraf ettiklerini şöyle bildirmektedir:

Sonra onlara denilecek: “Sizin şirk koştuklarınız nerede?” Allah’ın dışında (taptıklarınız). Dediler ki: “Bizi bırakıp kayboldular. Hayır, biz önceleri (meğer) hiçbir şeye tapar değilmişiz.” İşte Allah, kafirleri böyle şaşırtıp-saptırır. (Mümin Suresi, 73-74)

Dolayısıyla insanın hiçbir gücü olmayan bu varlıklardan yardım istemesi, onların istekleri ve hoşnutluğu için çaba harcayıp, tüm yaşamını onlara göre ayarlaması, gerçekten de şirk koşan bir insanın ne kadar büyük bir gaflet ve aldanış içinde olduğunun en açık delilidir. Peki o zaman bu insanlar neye uymakta ve neye göre hareket etmektedirler? Bu sorunun cevabını Allah Kuran’da bize şöyle bildirmektedir:

Haberiniz olsun; Şüphesiz göklerde kim var, yerde kim var tümü Allah’ındır. Allah’tan başkasına tapanlar bile, şirk koştukları varlıklara ve güçlere (gerçekte) uymazlar. Onlar yalnızca bir zanna uyarlar ve onlar ancak ‘zan ve tahminde bulunarak yalansöylemektedirler’. (Yunus Suresi, 66)

Görüldüğü gibi bu insanlar gerçeğe değil, tamamen kendi zan ve tahminlerine uymakta ve bunlara göre hareket etmektedirler. Tüm bu sahte ilahlarını ortaya çıkaran kendi zan ve tahminleridir. Bu zan ve tahminleri haktan yana hiçbir yarar sağlamadığı gibi, onların kayıplarını daha artıracak ve Allah’ın‘Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki); “Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın.” (Zümer Suresi, 65) ayetiyle bildirdiği gibi, yaptıkları herşey ve gösterdikleri tüm çaba boşa çıkacaktır. Peygamber Efendimiz (sav) de insanların Allah’tan başkalarından medet ummalarının kendilerine hiçbir yararı olmayacağını haber vermiştir:

“… Bir şey isteyince Allah’tan iste. Yardım talep edeceksen Allah’tan yardım dile. Zira kullar, Allah’ın yazmadığı bir hususta sana faydalı olmak için biraraya gelseler, bu faydayı yapmaya muktedir olamazlar. Allah’ın yazmadığı bir zararı sana vermek için biraraya gelseler, buna da muktedir olamazlar.” (Kütüb-i Sitte, Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Prof. Dr. İbrahim Canan, 16. cilt, Akçağ Yayınları, Ankara, 1992, s. 314) 

Ancak kimi insanlar şirk koşmanın ne kadar büyük bir tehlike ve aldanış olduğunun farkında değildirler. Hayatları boyunca Allah’a şirk koşarak yaşayan bu insanlar, şirk koştukları tüm varlık ya da nesnelerin kendilerini nasıl yüzüstü bırakıp gittiklerini, boş bir aldanıştan başka bir şey olmadıklarını ve hiçbir güçleri bulunmadığını ahiret günü anlayacaklardır. Allah bu kimselerin ahirette yaşayacakları pişmanlığı ve psikolojik çöküntüyü Kuran ayetlerinde şöyle bildirmektedir:

Öyle ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar derler ki: “Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık.” Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler. (Bakara Suresi, 166-167)

Şirk koşan, kendilerine Allah’tan başka veliler edinen insanlar hayatları boyunca boş bir mutluluk beklentisi içinde olacaklardır. Allah’ı veli ve dost edinmedikleri için hayatları boyunca gerçek anlamda rahatlığı, huzuru ve mutluluğu yaşayamayacaklardır. Allah bu gibi insanlara, yaptıkları nankörlüğün karşılığını mutsuzluk olarak vermektedir. Bu asla değişmeyecek bir gerçektir. İnsanın bu duruma düşmesinin sebebi ise yalnızca kendisidir. Kişi mutsuzluğunun nedenini kendinde aramalı ve düşünmelidir. Allah bir ayetinde, insanların kendi elleriyle yaptıkları nedeniyle mutsuz olduklarını hatırlatmaktadır:

Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şeyle zulmetmez. Ancak insanlar, kendi nefislerine zulmediyorlar. (Yunus Suresi, 44)

İnsan şirkten kurtulabilmek için Allah’a gönülden yönelmeli, vicdanıyla düşünmeli, Allah’ın gücünü ve kudretini takdir edebilmelidir. Hz. İbrahim’in vicdanına uyarak Allah’a yönelmesi, Allah’ın gücünü ve kudretini kavraması, bu konuda tüm insanlara örnek olabilecek niteliktedir. Allah Kuran’da Hz. İbrahim’in bu tavrını şöyle bildirmektedir:

Böylece İbrahim’e, -kesin bilgiyle inananlardan olması için-göklerin ve yerin melekutunu gösteriyorduk. Gece, üstünü örtüp bürüyünce bir yıldız görmüş ve demişti ki: “Bu benim Rabbimdir.” Fakat (yıldız) kayboluverince: “Ben kaybolup gidenleri sevmem” demişti. Ardından ayı, (etrafa aydınlık saçarak) doğar görünce: “Bu benim Rabbim” demiş, fakat o da kayboluverince: “Andolsun” demişti, “Eğer Rabbim beni doğru yola erdirmezse gerçekten sapmışlar topluluğundan olurum.” Sonra Güneş’i (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce: “İşte bu benim Rabbim, bu en büyük” demişti. Ama o da kayboluverince, kavmine demişti ki: “Ey kavmim, doğrusu ben sizin şirk koşmakta olduklarınızdan uzağım. Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim. Ve ben müşriklerden değilim.” (Enam Suresi, 75-79)

Eğer insan, hayatı boyunca Allah’ın rızasını kazanmak için çalışır, herşeyi Allah’tan ister, sorumluluklarını samimi olarak yerine getirirse Allah’ın her işinde kendisine yardım edeceğini ve onu her türlü sıkıntıdan kurtaracağını mutlaka görecektir. Allah Kuran’da müminlere olan yardımını şöyle müjdelemiştir:

De ki: “Ondan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarmaktadır. Sonra siz yine şirk koşmaktasınız.” (Enam Suresi, 64)

… Allah Kendi (dini)ne yardım edenlere kesin olarak yardım eder. Şüphesiz Allah, güçlü olandır, Aziz olandır. (Hac Suresi, 40)

Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur ve eğer sizi ‘yapayalnız ve yardımsız’ bırakacak olursa, ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler, yalnızca Allah’a tevekkül etsinler. (Al-i İmran Suresi, 160)