Allah’ın gücünü ve büyüklüğünü kavrayamamış olan insanlar, yeryüzündeki canlı cansız herşeyden korku duymaya açıktırlar. Kimileri insanlardan korkarken, kimileri de karanlığın, sayıların ya da renklerin müstakil bir gücü olduğuna inanarak korku duyarlar.
Müminler ise gücün tek sahibinin Allah olduğunu ve O’nun izni olmadan kimsenin kimseye zarar veya yarar sağlayamayacağını bilirler. İnsanların ya da diğer varlıkların hiçbirinin Allah’tan bağımsız müstakil güçleri olamayacağını, her birinin Allah’ın kontrolü ile hayat bulduğunu unutmazlar. Eğer herhangi bir zorlukla karşılaşırlarsa, bunu ancak Rabbimizin giderebileceğine gönülden iman ederler. Bu nedenle de Allah’tan başka hiç kimseden ve hiçbir şeyden korkmazlar. Allah bir ayetinde müminleri Kendisi’nden başka hiçbir şeyden korkmamaları için şöyle uyarmıştır:
İşte bu şeytan, ancak kendi dostlarını korkutur. Siz onlardan korkmayın, eğer mü’minlerseniz, Benden korkun. (Al-i İmran Suresi, 175)
Allah’a olan güçlü imanlarından ve O’na karşı duydukları güvenden dolayı da karşılarına çıkan korkutucu ve yıldırıcı olayların hiçbirinde gevşekliğe kapılmazlar. İnsanlardan gelebilecek baskılar ya da kısıtlamalar onları Allah için yaşamak ve O’nun rızasını kazanmak için çaba harcamaktan hiçbir şekilde alıkoyamaz. Kuran’da müminlerin bu özellikleri şöyle anlatılmıştır:
Onlar, kendilerine insanlar: “Size karşı insanlar topla(n)dılar, artık onlardan korkun” dedikleri halde imanları artanlar ve: “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Müminler zorlukla ya da korkunun her ne türüyle karşılaşırlarsa karşılaşsınlar Allah’tan başkasından korkmayan ve imanlarından dönmeyip sabır gösterenlerdir. Allah gerçekten iman edenlerle imanı zayıf olanların veya iman etmeyenlerin ayırt edilebilmesi için insanları korkuyla imtihan edeceğini bildirmiştir. İmanlarında sabır gösterenleri ise şöyle müjdelemiştir:
Andolsun, Biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele. (Bakara Suresi, 155)