Dünyada yaşayan tüm insanların yapmaları gereken en önemli ibadetlerinden biri Allah’ı anmaktır. Allah bu durumu kullarına Ankebut Suresi’nin 45. ayetinde şöyle bildirmektedir:
“ … Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.”
İman eden insanlar, Kuran’da Allah’ın bildirdiği bu gerçeği bildikleri için hayatlarının tamamını Allah’ı anarak geçirme gayreti içerisinde olurlar.
“Kendileri Allah’ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir.” (Haşr Suresi, 19)
İnsanın, Allah’ı anmada gösterdiği gevşeklik, O’na olan yakınlığını azaltır. Din ahlakını yaşamayan insanlar Allah’ı hiç anmadıkları, günlerce akıllarına bile getirmedikleri için helal-haram demeden günahın her türlüsünü işlemeyi, Allah’ın emirlerine riayet etmemeyi bir yaşam biçimi haline getirmişlerdir.
Müminler ise gerek sözleriyle gerekse zihinlerinden geçirdikleri düşünceleriyle hayatlarının her anında Allah’ı anıp zikrederler. İnsanın kimi zaman gafletle Allah’ı aklından çıkarması, imanlı bir kişinin dahi istemeden de olsa çeşitli hata ve günahları işlemesine sebep olabilir. Çünkü Allah’tan gafil olarak geçirilen bir süre içinde, insanın olayları doğru algılayıp değerlendirmesinde bozukluk olacaktır. Dahası iyiyi kötüden ayırt etmesinde, hareket, davranış ve konuşmalarında Kuran’ın sınırlarını gözetecek bir bilinci korumasında önemli aksaklıklar meydana gelir.
Müminler kainattaki tüm ilimlerin, mülkün ve hükmün gerçek sahibinin Allah olduğunu her zaman bilerek, her işlerinde Allah’a yönelirler. Rabbimiz’e karşı boyun eğici ve teslimiyetli davranır, övgüyü daima herşeyi yaratan Allah’a yöneltir ve durmaksızın O’nu yüceltip tesbih ederler.
Gafletten Kurtulmanın Yolu Dikkat ve Şuurun Daima Açık Olmasıdır
Kuran ahlakına uygun olmayan her türlü tavır bozukluğunun altında yatan neden, Allah’ı anmada gösterilen gevşekliktir. Allah’ın hükümlerine karşı duyarlılığını yitiren kişi bazen olmayacak hatalar yapar. Sonradan bu hatalarını düzeltince, bunları nasıl yaptığına kendisi de şaşırır. Bu tür hatalar, aslında Allah’ı unutmanın önemini hatırlatan uyarı ve işaretlerdir. Gafletin süresi ve derecesi arttıkça yapılan yanlışların sayısı ve büyüklüğü de artar. Allah’ı anma konusunda gösterilen gafletin sıklığı ve sürekliliği ise kişinin imanı için büyük bir tehdittir.
Oysa, Allah’ı her an akılda tutmak, O’nun ayetlerini tefekkür etmek insanın aklının ve şuurunun sürekli açık olmasını sağlar. Böyle olunca da, kişi Kuran’ın emirlerine ve yasaklarına uymada büyük titizlik gösterir.
İnsan yaratılış olarak zayıf bir hafızaya, hemen dağılan dikkate, gaflete kapılmaya müsait bir yapıya sahiptir. Yüce Allah’ın imtihan olarak özel yarattığı bu durumdan insan ancak dikkatini sürekli olarak açık tutarak kurtulabilir. Bunun için, Rabbimiz’in her an, her saniye bizimle birlikte olduğunu, bizi gördüğünü ve işittiğini bilmek, her işi düzenleyip denetimi altında tutanın O olduğunu unutmamak, tüm hayatımızın belirlenmiş bir kader doğrultusunda yaşandığını hatırlamak, yapılan her işte, görülen her görüntüde Allah’ın sonsuz aklını, hayranlık uyandırıcı sanatını ve O’nun Yüce Kudretini tefekkür etmek, her zaman tevekküllü ve teslim olmak, Allah’ı tesbih etmek ve yüceltmek gerekir.
Allah’ı sürekli zikreden bir insan kendi aczini daha iyi idrak eder, hiçbir konuda kendine ait bir güce ve iradeye sahip olmadığını daha iyi fark eder. Bunun sonucu olarak, Allah’a sürekli dua eder ve talep içerisinde olur. Yalnızca Allah’tan ister, her konuda Allah’a başvurur, kendini tamamen Allah’a teslim eder. Hiçbir konuda kendine müstakil ve bağımsız bir kişilik verip, büyüklenmez. Hareketleri, davranışları, konuşmaları Allah’ın koruması altında olur. Böylece Allah ona her an nasıl, ne şekilde davranması gerektiğini, en doğru hareketi, en güzel sözü ilham eder. Ona, ayette müjdelendiği gibi “insanlar arasında yürüyeceği bir nur verir.” (Hadid Suresi, 28) Güzel bir ahlaka kavuşmasını sağlar.
Bunun tersine insan Allah’ı anmaktan uzaklaştıkça, kendi başına, yapayalnız ve yardımcısız kalır. Doğru düşünebilme, doğru karar verebilme yeteneğini kaybeder. Yaptığı işler başarısız olmaya başlar. Çünkü Allah’ın yardımı, desteği olmadan hiç kimse hiçbir sorunun üstesinden gelemez. Hiçbir sorunu Allah’tan bağımsız olarak kendi gücü ve iradesi ile çözemez. Kuran’da övülen, takva sahibi bir mümin haline gelemez. Çünkü o daha başta Allah’ı unutarak en büyük hatayı yapmış ve gafillerden olmuş olur.
Yüce Allah’ı tanımanın, kavramanın ve O’na imanda derinleşmenin bir sınırı yoktur. Bir insan Yüce Allah’a yakın olmak ve O’nu daha iyi tanımak için ne kadar fazla çaba harcarsa, ne kadar fazla düşünürse, imanı, aklı ve Allah korkusu o derece güçlenir. Bu nedenle Allah yolunda hizmet etmek için büyük çaba harcayan ve O’na yakınlaşmak için derin tefekkür eden müminler, Allah’tan çok korkan ve Allah’a bütün kalbiyle bağlı olan insanlardır. Müminlerin Allah’ın hükümlerini uygulama konusunda gösterdikleri titizlik ve vicdanlarını kullanma konusunda gösterdikleri hassasiyet Rabbimizin sevgi ve rızasını kazanmakta ve O’na yakınlaşmakta en etkili vesilelerdir. Nitekim Yüce Rabbimiz iman edenleri Zatı’na yakınlaşmaya Kuran’da şöyle davet etmektedir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakının ve (sizi) O’na (yaklaştıracak) vesile arayın; O’nun yolunda ceh edin (çaba harcayın), umulur ki kurtuluşa erersiniz.” (Maide Suresi, 35)
Müslümanın Allah ile Manevi Bağlantısı Çok Güçlüdür
İman eden bir insan günlük hayatın hiçbir anında Allah’ı asla aklından çıkarmaz, Allah ile olan manevi bağlantısını bir an bile koparmaz. Böyle bir durumu vicdanı kabul etmez, Allah’a olan sevgisi ve bağlılığına asla bunu yakıştırmaz. Kuran’da bildirilen Allah’ın Hz. Musa (a.s.)’a olan hatırlatması şu şekildedir:
“Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın.” (Taha Suresi, 42)
Allah, Firavun’a giderek onu hak dine davet edecek olan Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Hz. Harun (a.s.)’a Kendisi’ni zikretmede gevşek davranmamalarını bildirmiştir. Zira yukarıda da anlatıldığı gibi onları Firavun’un karşısında asıl başarılı kılacak olan Allah’tır.
Bunun yanında Allah’ı az anmak münafıkların bir özelliğidir. Bu durum Kuran’da şöyle bildirilmiştir:
“Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah’ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar.” (Nisa Suresi, 142)
Allah’ı anmanın, iman edenler için önemli bir ibadet olduğu bazı ayetlerde ise şöyle haber verilmektedir:
“… Allah’ı zikretmek ise muhakkak en büyük(ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir. (Ankebut Suresi, 45)
“Öyleyse (yalnızca) Beni anın, Ben de sizi anayım; ve (yalnızca) Bana şükredin ve (sakın) nankörlük etmeyin.” (Bakara Suresi, 152)
Allah’ı Sürekli Anmak Mümini Doğru Yola Yöneltip İletir
“Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah’ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalbler yalnızca Allah’ın zikriyle mutmain olur.” (Ra’d Suresi, 28) ayetinde haber verildiği gibi Allah’ı zikretmek müminin kalbine ve ruhuna ferahlık veren, Allah’ın razı olduğu güzel ahlaka kavuşmasını sağlayacak olan anahtardır:
- Allah’ı zikretmek mümini ahlaken çok güzelleştirir.
- İçinde kötü düşünceye yer kalmaz.
- ‘İnsanların üzerindeki unutkanlık ve gafleti yok eder.
- Müminin bilincini, imani şevkini ve iradesini canlı tutar.
- Müminin sürekli olarak Allah’a yönelip dönmesini sağlar.
- Allah’ın huzurunda olmak ve O’nu en güzel isimlerle yüceltmek, Allah’la güçlü bir manevi bağlantı sağlar.
- Sadece Allah’ın anılması, O’nun yüceltilmesini ve bütün eksikliklerden münezzeh tutularak O’nun birlenmesini sağlar.
- Allah’ın yarattığı nimetler için O’na şükredilmesine ve Allah’ın rızasının kazanılmasına vesile olur.
- Tevbe ederek insanın aczi için Allah’tan bağışlanma dilemesine vesile olur.
- Huşu içinde Allah’ı zikreden birinin imanda derinliği, samimiyeti, ihlası ve Rabbimiz’e olan yakınlığı artar.
- Bu ahlaktaki bir insanın ise Kuran ahlakına uygun olmayan bir tavır göstermesi Allah’ın izniyle mümkün değildir.