Müminlerle inkarcılar arasında her konuda büyük farklılıklar vardır. Genellikle insanların ruh halleri ve dış görünüşleri arasında çok sıkı bir bağlantı vardır. Çoğunlukla hareket ve tavırlarından nasıl bir ruh hali içinde oldukları rahatça anlaşılabilir. Kuran ahlakından uzak yaşayan kişilerin sıkıntılar karşısında duydukları tevekkülsüzlük, yüzlerine bitkin ve umutsuz bir ifade olarak yansır. Kalpleri, üzülecek ya da sıkılacak bir şey olmadığı zamanlarda bile hep dar ve sıkıntılıdır. Yaşadıkları herşeyden şikayet eder, hiçbir şeyden kolay kolay memnun olamazlar. Genelde aksi ve ters tavırlar sergilerler. Elbette ki, böyle bir ruh haline sahip bir insanın yüzünün gülmesi, neşeli tavırlar sergilemesi ve buna bağlı olarak güzel, temiz ve güvenilir bir yüz ifadesine sahip olması da söz konusu olmaz. Bu nedenle yüzleri karanlıktır, neşe ve mutluluğun vereceği aydınlıktan yoksun olarak yaşarlar. Allah iman etmeyenlerin içinde bulunduğu durumu bir ayette şu şekilde açıklamıştır:

“Kim de Benim zikrimden yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim vardır ve Biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.” (Taha Suresi, 124)

İman etmedikleri için doğruyla yanlışı, iyi ile kötüyü birbirinden ayırt edebilecek bir anlayışa sahip değillerdir. Bundan dolayı da, içinde bulundukları durumun kendilerine ne kadar zarar verdiğini de göremezler. Rahatsız olmaları, bu durumdan kurtulmak için çaba göstermeleri gerekirken, yaşadıkları hayatın doğruluğunu savunmaları, onların bu durumu benimsediklerini açıkça göstermektedir. Şeytan tüm bunları onlara ‘çekici ve süslü’ göstererek, içinde yaşadıkları bu durumun zararını görmelerini engellemektedir. Kendilerine içinde bulundukları durumun zararları anlatılıp, düzeltmeleri yönünde öğütle hatırlatma yapıldığında ise, Allah’ın “Allah’tan ‘içi titreyerek korkan’ öğüt alır-düşünür. ‘Mutsuz bedbaht’ olan ondan kaçınır.” (A’la Suresi, 10-11) ayetleriyle bildirdiği gibi, verilen öğüt ve tavsiyelerden yüz çevirirler. Mutsuz olduklarının farkında olmalarına rağmen, bunu itiraf etmekten kaçınır ve bu durumun çeşitli sebepleri olduğunu ileri sürerler. Bu hallerini meşru göstermeye çalışarak kendilerini kandırırlar. Aslında öne sürdükleri mazeretlerin hiçbiri doğru değildir. Çünkü hayatları boyunca üzülmelerine yol açan, onları mutsuzlaştıran herşey aslında Allah’ın onlar için yarattığı imtihanın bir parçasıdır. Tüm bunların Allah’tan bir hikmet üzerine kendilerine verildiğinin şuurunda olmadıkları için, hoşlarına gitmeyen olaylar onları üzüp, mutsuzlaştırmaktadır. Bu gerçekten ne kadar habersiz kalırlarsa, mutsuzlukları da o denli artmaya devam edecektir.

Allah, Kendisine iman etmeyen, dolayısıyla akıl erdiremeyen bu insanların üzerine bir ‘pislik’ çökerteceğini bildirmiştir:

Allah’ın izni olmaksızın, hiç kimse için iman etme (imkanı) yoktur. O, akıl erdiremeyenlerin üzerine iğrenç bir pislik kılar. (Yunus Suresi, 100)

İnkarcıların akletmemelerinden kaynaklanan kötü halleri onları çirkinleştirdiği gibi ruh ve beden sağlıklarını da olumsuz yönde etkilemektedir. Dengeli bir ruh haline sahip olamazlar. Yaşadıkları stres ve sıkıntı bu insanların psikolojilerinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Ne zaman kızacaklarını, ne zaman güleceklerini anlayabilmek, neye, nasıl bir tepki vereceklerini önceden kestirmek mümkün olmaz. Bu karanlık ruh hali her fırsatta kendini belli eder. Rahatı ve huzuru, hep kendilerine rahatsızlık ve mutsuzluk verecek şeylerde ararlar. Karşılaştıkları bir sorunu aşmak için, Allah’a dua edecekleri, sabredip O’dan yardım dileyecekleri yerde, bunu kendi akıllarıyla çözmeye çalışırlar. Ancak sorunlarını çözemedikleri gibi, bundan duydukları sıkıntı ve stresle mutsuzlukları daha da artar. Biraz olsun rahatlamak için, kendilerine çok daha fazla zarar verecek çeşitli yöntemlere başvururlar. Bunlardan en yaygın olanları ise içki, sigara ve uyuşturucudur. Yaşadıkları kötü psikoloji o kadar ağır ve derindir ki, bedenlerine ve organlarına zarar veren bu maddeleri bile kullanmaktan hiç çekinmezler. Hayatları boyunca duydukları sürekli mutsuzluk nedeniyle, bir çeşit akıl kapanması veya şuursuzluk yaşadıklarından, tüm bunların içinde bulundukları durumu daha da ağırlaştıracağının farkına varamazlar. Sürekli bu psikolojiyle yaşayan bir insanın sağlıklı ve dayanıklı olması ise mümkün değildir. Bedeni normalden çok daha kısa zamanda yaşlanacak ve çeşitli şekillerde bunun sinyallerini verecektir. Sürekli baş ağrısı, erken yaşlarda saçların dökülmesi ve iştahsızlıkla başlayan rahatsızlıklar, daha sonraları baş gösterecek olan daha ağır ve ciddi hastalıkların habercisi olacaktır.

Duydukları sıkıntı, hayatlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaç duydukları en önemli nimetlerden biri olan sağlıklarını tehlikeye sokar. Mutlu olmak, sıkıntıdan biraz olsun kurtulup rahatlamak için, daha büyük sorunları ve bunların getireceği zorlukları davet ettiklerinin farkında bile değillerdir.

Müminler ise, her zaman Allah’a samimi bir şekilde iman etmenin, yalnız O’nu dost ve veli edinmenin huzurunu yaşarlar. Hiçbir şekilde sağlıklarını tehlikeye atacak bir şekilde hareket etmez, bunu Allah’ın kendilerine verdiği bir nimet olarak görürler. Bundan dolayı da kendilerine olabildiğince iyi bakar ve böylece sağlıklı ve dayanıklı olurlar. Sağlıklı olmanın ne denli önemli ve güzel bir şey olduğunu bilir ve bunun karşılığında hep Allah’a şükrederler. İnkarcılar gibi, karşılaştıkları bir problemi görmezlikten gelmez, hemen bununla ilgilenerek, ileride doğabilecek daha önemli problemler için tedbir almış olurlar.

Allah, müminlerin göstermiş olduğu bu güzel ahlaka ve Kendisine olan içten bağlılıklarına karşılık, onları dünyada da güzel bir hayat ile müjdelemiştir. Tabii ki bu ‘güzel hayat’, hem ‘maddi’ hem de ‘manevi’ anlamdadır. Duydukları manevi mutluluk, onların sağlıklı ve güzel görünmelerinin en önemli ve en büyük kaynağıdır. Müminlerin sahip olduğu güzellik, Allah’ın onlara vermiş olduğu ‘nuru’ dur. Bu nur sayesinde müminlerin yüzleri hep aydınlık ve temizdir. Allah, müminlere vermiş olduğu nuruyla, onları inkarcılardan farklı ve üstün kılmış ve onlara etkileyici bir manevi güzellik ve imani bir heybet vermiştir. Tüm müminler Allah’ın bir lutfu olarak temiz ve etkileyici bir görünüme sahiptirler. Allah, “… Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 29) ayetiyle, müminlerin yüzlerindeki imanlı ifadenin, toplumda onları fark ettirecek bir özellik olduğunu buyurmuştur.

İnkar edenler ile müminler arasındaki bu fark dünyada olduğu gibi ahiret gününde de ortaya çıkacaktır. Allah bu durumu şu ayetlerle haber verir:

O gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)

O gün, öyle yüzler vardır ki apaydınlıktır; güler ve sevinç içindedir. Ve o gün, öyle yüzler vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi 38-42)