Yalan söylemek Allah’ın Kuran’da yasakladığı bir davranıştır. İman eden, Allah’ın her şeyi bilip gördüğüne ve hesap gününde tüm yaptıklarının ortaya çıkacağına inanan bir insanın böyle bir tavır göstermesi mümkün değildir.

Ancak yalanın çok çeşitli türleri vardır. Çoğu zaman insanlar, “yalan söylemek” denildiğinde, sadece açıkça ve doğrudan söylenen yalanı dikkate alırlar. Örneğin herhangi bir konuda kendilerine, “bunu sen mi yaptın?” denildiğinde, gerçekte yaptıkları halde, “hayır, ben yapmadım” demenin yalan olacağını hemen her insan bilir. Ve “ben yalan söylemem” dediklerinde de, bu tür bir dürüstlük anlayışından bahsederler. Bunun dışındaki yalan türlerini ise daha masum ve önemsiz görürler. Bu nedenle de, ‘yalan’ adını vermedikleri yalanları söylemekte o kadar mahsur görmezler. Nefislerinin zorlandığı, sıkıştıkları ve kendilerini temize çıkarmaları gerektiğine inandıkları anlarda hemen yalanın bu masum olduğuna inandıkları türlerine başvurabilirler. 

Halbuki samimiyetsizlikle yapılan bir tavrın masum bir yönü olması mümkün değildir. Bir insan gerçeği çarpıtmak amacıyla hangi yöntemi kullanırsa kullansın, bu yalandır. Bu nedenle insanın kendisini değerlendirirken, nefsine karşı çok dürüst ve samimi yaklaşması; samimiyetsiz bir tavrını hiçbir kılıf ile örtüp masum görmemesi gerekir. 

Allah’a kesin olarak inanan ve korkan bir müminin bu dürüst bakış açısını elde edebilmesi ise son derece kolaydır. Bunun için düşünmesi gereken, “Allah’ın yalanı haram kılmış ve Kuran’da bu hükmünü çok açık bir şekilde bildirmiş olması”dır. Bir ayette Allah yalan konusunda şöyle buyurmaktadır: 

Yalanı, yalnızca Allah’ın ayetlerine inanmayanlar uydurur. İşte yalancıların asıl kendileri onlardır. (Nahl Suresi, 105)

Samimi bir mümin, bu ayetin konumuna girmekten şiddetle korkup sakınır. Allah’a iman etmeyen, Allah’tan korkmayan ve ahirete inanmayan insanların rahatlıkla gösterebileceği bu tavrın aynısını göstermekten Allah’a sığınır. 

Aklı başında bir insan yalan söylemenin kötü bir özellik olduğunu bilir. Böyle bir tavır bozukluğuna başvurmanın yanlışlığının farkındadır. Ancak insan nefsinde, kişiyi yalana teşvik eden bazı kötü özellikler vardır. Özellikle de nefsin zorlandığı anlarda, insanın nefsindeki bu kötü özelliklere karşı koyabilecek bir akıl, iman ve vicdana sahip olması gerekir. Aksi takdirde, insanın nefsindeki bu kötülüklere karşı bir irade göstermesi mümkün olmaz. Ve nefsini koruma adına her türlü yalan, samimiyetsizlik ve sahtekarlığa başvurabilecek bir ahlak bozukluğu gösterebilir.

Örneğin gurur, kibir, enaniyet gibi kötülükler, kişiyi kendini savunma, gururu kurtarma, küçük düşmeme, nefsi temize çıkarma gibi amaçlarla yalana sürükleyebilir. Buna ancak imanlı bir insan karşı koyabilir. Güçlü bir Allah korkusuna sahip samimi bir mümin, Allah’ın ahirette verebileceği karşılığı düşünerek gururunu ve kibrini yenebilir. Maddi manevi ne kadar zarara uğrarsa uğrasın, ancak bu şekilde dürüstlükte kararlılık gösterebilir.