Allah korkusu, bir müminin en temel vasıflarından biridir. Çünkü insanın, Allah’a olan yakınlığının ve imanının artması, her an ihlaslı davranması, güzel ahlak gösterebilmesi ve bunda istikrarlı olması sadece Allah korkusuyla mümkün olur.
Kuran’da öğretilen gerçek sabırla, cahiliyedeki sabır anlayışı çok farklıdır. Gerçek sabır, zorluklarda olduğu kadar güzel olan herşeyde de kararlılık göstermeyi, bir an olsun bunlardan taviz vermeyerek yaşamayı gerektirir.
Allah korkusunu dünyevi korkulardan ayırmak
Bazı insanlar Allah korkusunun anlamını bilmedikleri için, bunu diğer bazı dünyevi korkularla karıştırırlar. Oysa arada çok büyük bir fark vardır. Kuran’ın Arapça orjinal metninde Allah korkusu için ”haşyet” kelimesi kullanılır. Bu kelime, çok derin bir saygıyı ifade eder. Öte yandan Kuran’da dünyevi korkular için kullanılan kelime “havf”tır. Bu kelime, bir insanın yırtıcı bir hayvandan korkması gibi basit bir korkuyu ifade etmektedir.
Kuran’da kelimelerle ayrılan bu iki korkuyu, Allah’ın sıfatlarını düşündüğümüzde daha iyi anlayabiliriz. Allah sonsuz şefkat, merhamet ve adalet sahibidir. Dolayısıyla Allah korkusu, sonsuz şefkat, merhamet ve adalet sahibi olan Allah’a karşı içli bir saygı, O’nun rızasına aykırı gelmekten çekinme ve O’na isyan edip azabına müstahak olmaktan imtina etmektir.
Bu farkı, Allah korkusunun insanda sebep olduğu etkilerden ve neticelerinden de anlayabiliriz. Dünyevi korkuların neticesinde, örneğin hayati bir tehlikeyle karşılaşıp korkuya kapılan birisi, ilk olarak paniğe kapılır, ne yapması gerektiğiyle ilgili doğru karar veremeyecek duruma gelir, akıl gösteremez, çözüm üretemez, ümitsizliğe kapılır ve çaresiz duruma düşer. Oysa Allah korkusu, insanın aklını ve vicdanını harekete geçirir. İnsan, Allah korkusu sayesinde, kötülüklerden ve yanlışlardan uzak durur, kendisini maddi veya manevi olarak yaralayacak tehlikelerden kurtulur. Allah korkusu, insana akıl ve basiret (olayların içyüzünü görme gücü) kazandırır.
Allah korkusunun kazandırdığı akıl ve feraset
Bir Kuran ayetinde, insanların Allah korkusu sayesinde akıl ve anlayış kazandıkları şöyle bildirilmektedir:
“Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük fazl sahibidir.” (Enfal Suresi, 29)
Dünyevi korkular, insana acı verir. Allah korkusu ise kişiye manen çok büyük bir kuvvet kazandırmakla birlikte, ona büyük bir zevk verir.
İnsan, Allah korkusu sayesinde, Allah’ın kendisine olan sevgisini kaybettirecek kötülüklerden sakınmış olur. Örneğin bir ayette, “Allah, her büyüklük taslayıp böbürleneni sevmez” (Nisa Suresi, 36) buyurulmaktadır. Allah korkusu olan insan, büyüklük taslayıp böbürlenmekten şiddetle kaçınır. Böylece Allah’ın sevgisini kazanacak bir hareket yapmış olur. İşte bu nedenle, Allah korkusu ve Allah sevgisi birbirinden ayrılmaz.
Nefse, Allah korkusuyla hakim olunabilir
Aslında Allah korkusu, insanın Allah’a yakınlaşmasının ve O’nun sevgisini kazanmasının önündeki engelleri kaldırmaktadır. Bu engellerin başında da insanın kendi nefsi gelir. Kuran’da Allah’ın bize bildirdiğine göre, insanın nefsinde hem kötülük hem de ondan sakınma duyguları vardır:
“Nefse ve ona ‘bir düzen içinde biçim verene’, sonra ona fücurunu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve ondan sakınmayı ilham edene (andolsun). Onu arındırıp-temizleyen gerçekten felah bulmuştur. Ve onu (isyanla, günahla, bozulmalarla) örtüp-saran da elbette yıkıma uğramıştır.” (Şems Suresi, 7-10)
İşte insana nefsindeki bu kötülükle mücadele etmesi, ona teslim olmaması için manevi bir kuvvet gereklidir. Bu kuvvet, Allah korkusudur. Allah’tan korkan insan, nefsinin bencil tutkularına esir olmaz. Allah’a karşı olan derin saygısı sayesinde, O’nun rızasına aykırı düşüncelerden ve işlerden uzaklaşır. Bir ayette, ancak Allah korkusuna sahip olan insanların, kendilerine din konusunda yapılan uyarılardan istifade edebilecekleri de şöyle bildirilmektedir:
“Sen ancak, zikre (Kur’an’a) uyan ve gayb ile Rahman olana içi titreyerek korku duyan kimseyi uyarırsın. İşte böylesini, bir bağışlanma ve üstün bir ecirle müjdele.” (Yasin Suresi, 11)
İnsanın çabası, Allah korkusunu artırmaya yönelik olmalıdır.
Bunun için, Allah’ın yarattıkları üzerinde derin düşünerek, onların detaylarına kadar inen benzersiz sanatı ve kudreti görmeli ve Allah’ın büyüklüğünü her düşünüşte daha da fazla kavrayarak, O’na karşı duyduğu saygı dolu korkuyu, gücü ne derece yetiyorsa, o kadar artırmalıdır. Nitekim Allah bizlere Kuran’da şöyle buyurmaktadır:
“Ey iman edenler, Allah’tan nasıl korkup-sakınmak gerekiyorsa öylece korkup-sakının ve siz, ancak Müslüman olmaktan başka ölmeyin.” (Al-i İmran Suresi, 102)
“Öyleyse güç yetirebildiğiniz kadar Allah’tan korkup-sakının, dinleyin ve itaat edin.” (Teğabün Suresi, 16)
Allah sevgisini arttıran Allah korkusu
Allah korkusu arttıkça, müminin sevgi konusundaki duyarlılığı da artar. Allah’ın yarattığı varlıklardaki güzellikleri daha iyi fark eder. İnsanlara, doğaya, hayvanlara ve tüm varlıklardaki estetiğe Allah’ın güzel vasıflarının bir yansıması olarak bakma kabiliyeti kazanır. Bu, etrafındaki herşeyin kendisi için birer nimet olarak yaratıldığını daha iyi görmesini sağlar. Dolayısıyla hem bu nimetlere karşı, hem de bu nimetleri yaratan Allah’a karşı sevgisi aynı oranda artar.
Bu sırrı kavrayan insan, Allah sevgisini de kavramıştır. Herşeyden çok Allah’ı sever ve sevdiği diğer varlıkların da Allah’ın birer tecellisi olduğunu bilir. Onları da Allah rızasına uygun olarak sever.
Bir Kuran ayetinde inananların en çok Allah’ı sevdikleri şöyle vurgulanmaktadır:
“İnsanlar içinde, Allah’tan başkasını ‘eş ve ortak’ tutanlar vardır ki, onlar (bunları), Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin ise Allah’a olan sevgileri daha güçlüdür..” (Bakara Suresi, 165)
Kıyametin ve hesap gününün mutlaka gerçekleşeceğini sakın unutmayın
“Gerçek şu ki, kıyamet saati yaklaşarak gelmektedir, onda şüphe yoktur. Gerçekten Allah kabirlerde olanları diriltecektir.” (Hac Suresi, 7)
Allah korkusu, sonsuz şefkat, merhamet ve adalet sahibi olan Allah’a karşı içli bir saygı, O’nun rızasına aykırı gelmekten çekinme ve O’na isyan edip azabına müstahak olmaktan imtina etmektir.