ADNAN OKTAR: İnsanın çıkarlarıyla, mantığıyla vicdanı çatıştığında eğer insan çıkarlarını tercih ederse, mantığını tercih ederse bu nefs demektir. Nefsini tercih ediyor demektir. Biz daima haktan yana, doğrudan yana olmak durumundayız. Mesela bir insan var acı çekiyor ve rahatsız, bizim bunu kurtarma imkanımız var, ama bu bize pahalıya mal olacak. İnsanlar bundan kaçınıyorlar. Mantık olarak düşünüyor, “ya zaten az bir param var şimdi, gidip onu ona mı vereyim?” diyor. Ver tabi o paranı ona, Allah sana daha fazlasıyla verir. O adama o parayı vermiyor. Allah bu sefer o parayı ona hastane parası yaptırıyor. Kat kat fazlasını harcıyor. Hiç ummadığı yerlere harcar. Ve ahirette de nasibi olmaz. Yani her şeyde Allah’ın rızasının en çoğunu seçmek lazım. Dost seçerken, arkadaş seçerken, evlenirken, meslek seçerken, bir yere giderken, bir şey yaparken hep Allah’ın rızasının en çoğunu arayarak hareket etmek lazım. O zaman sürekli bir bereket ve güzellik olur. Aksinde bir uğursuzluk, bereketsizlik bir tersliktir gider. Ve dikkat ederseniz insanlar hep bir boğuşma içindedir hep “Tüh” “Aksilik” “ Battım” “Yandım” “Ölüyorum” “Benden daha dertlisi var mı acaba?” “Bütün ömrüm dertlerle belalarla geçiyor” vs. der. Hakikaten de Allah süründürür. Ama dürüst samimi olan insanların, hep Allah rızası için hareket edenlerin yolu hep açıktır, hep mutlu olurlar, hep güzel yolda gitmiş olurlar.

Eğer gerçekten Allah’ın ruhunu taşıyorsa bir insan, zaten aklı şuuru açık oluyor. Fakat insanların birçoğu ölü… Ölü olan insanlardan dolayı insanlar çok şaşırıyorlar. Mesela en makul bir şeyi bile anlatamıyor insanlar onlara. Mesela alenen, göz göre göre ahlaksızlık yapıyor, vicdansızlık yapıyor. İnsanlar da şaşırıyor, “Bu ne biçim adam?” diyor. Halbuki ölü olduğu için onu yapıyor o. Allah onlar için “gözleri görmez” Şeytandan Allah’a sığınırım, “Kulakları işitmez, kalp gözleri de kördür” diyor Allah. Tam bir cesetten bahsediyor Allah. Muhkem ayet bunlar, anlamı açık. Ama mahluk gibi olduğu için anlamıyor. Allah kalp gözünü de kör etmiş. İnsanlar da onlardan insanlık adına, Allah adına, Kuran adına bir güzellik bekliyorlar. Hiç bir şekilde öyle bir şey çıkmaz. Tekrar tekrar anlatıyor, onlara derdini anlatmaya çalışıyor, bir türlü başaramıyor. Taşa anlatır gibi. Etkilenmez öyle insanlar, hiç bir şey olmaz.

SUNUCU: Evet. Neden peki kendimizi tanımaktan, daha doğrusu Allah’ı tanımaktan ya da Allah’ı bilmekten korkuyoruz?

ADNAN OKTAR: Aleyhine bir şey olacak zannediyor. Eğlencesi kaçacak, mutluluğu kaçacak, neşesi kaçacak zannediyor. Hâlbuki bilakis bir kere en büyük zevki elde eder. Derin sevmeyi elde eder. Dünyadaki en büyük zevktir. Nefs zevkidir. En büyük nefis zevkini kazanmış olur. Ne bu bir lokantada yemek yemeye benzer, ne bir turistik geziye benzer, ne bir müzik dinlemeye benzer; bütün zevklerin çok çok üstünde kıyaslanmayacak bir boyuttur. Zevk boyutudur.

Bir altıncı histir. Bunu kazanır mümin. Ki bu zevki kazanan için 24 saat çok zevklidir, her şeyden çok zevk alır. Ufacık bir şey bile onda derin zevk meydana getirir. Ama öbür insanların herşeyi var, parası da var, yiyeceği, içeceği var, zenginliği var ama bir türlü mutlu olmuyor. Yiyecekleri onu rahatsız eder yani onu ölüme götüren kolesterol yükleri olarak görür, onları öyle başına bela gibi görür. Evinin her an yanmasından, evinin elinden alınmasından, ekonomik yönden açmaza girip batmaktan… Bu tarz korkulardan bir türlü yakasını kurtaramaz. Çocuğunu okula gönderir onun derdinde olur. Acaba araba mı çarptı? Bir şey mi oldu? Kendisinin bayağı dertleri olur. İşte gözüne bir şey olur; acaba gözümde kanser mi başladı? Dudağında bir şey meydana gelir; acaba kanser mi başladı? Bir yerine bakar ur mu acaba? Yok apandistim mi çıktı? Her gün bir endişe ve acı içerisindedir. Bir tek kendi adına değil, ailesi adına da acı ve korku içerisindedir. Ve dolayısıyla sinirleri çok bozuktur. Sürekli ya sigara içerler ya hırçın ve saldırgan olurlar veyahut uyuşturucuya başlarlar, bütün dünyada biliyorsunuz çok yaygın. (Kanal 35 röportajından, 14 Şubat 2009)