Kuran bilimi teşvik eder
Evreni ve içindeki varlıkları incelemenin ve Allah’ın yaratma sanatını keşfederek insanlığa açıklamanın yolu “bilim”dir. Kuran, bilimi Allah’ın yaratışındaki detaylara ulaşmada bir yol olarak görür ve bilimi teşvik eder.
Kuran’da bildirilen gerçeklere göre yönlendirilen bilimsel araştırmalar çok hızlı ve kesin sonuçlar getirir. Çünkü Kuran, evrenin ve canlılığın nasıl var oldukları sorusuna en doğru ve en kesin cevabı veren tek kaynaktır. Doğru bir noktadan başlanarak yapılan araştırmalar, evrenin ve canlılığın varoluşuna ait sırları en kısa sürede, en az emek ve enerji harcayarak açığa çıkaracaktır. Doğru kaynak alınmayan bilimin kesin sonuçlara ulaşması çok zaman alır ve hatta çoğu zaman sonuç alınması dahi mümkün olmaz.
Materyalizm yanılgısının bilime kaybettirdikleri
Bu gerçeği göremeyen materyalist bilim adamları tarafından yönlendirilen bilimin, özellikle son iki yüzyıldır, ne kadar vakit kaybettiği, bu yolda yapılan çalışmaların büyük bir kısmının heba olduğu ve harcanan trilyonlarca liranın nasıl boşa gittiği gözler önündedir.
Bilimsel bir sürecin ilk aşaması hipotez belirlemedir ve bu süreç, bilim adamlarının benimsediği temel bakış açısı ile ilgilidir. Örneğin bilim adamları, sahip oldukları temel bakış açısı nedeniyle, “maddenin, herhangi bir bilinçli düzenleme olmadan, kendi kendini düzenleme yönünde bir eğilimi vardır” gibi bir hipotezle yola çıkabilirler. Sonra da bu hipotezi doğrulamak için yıllar süren araştırmalar yapabilirler. Ama maddenin böyle bir özelliği yoktur ve dolayısıyla her türlü çaba başarısızlıkla sonuçlanır; ortaya çok büyük bir zaman ve imkan kaybı çıkar. Oysa başlangıçta “maddenin, herhangi bir bilinçli düzenleme olmadan kendi kendini düzenlemesi mümkün değildir” fikri ile yola çıkılsa, buna dayalı bilimsel araştırmalar çok hızlı ve verimli ilerler.
Bilginin en doğru kaynağı
Dikkat edilirse, bu nokta, yani hipotezi doğru belirleme noktası, bilimsel bulgulardan farklı bir kaynağı gerektirmektedir. Bu kaynağı doğru tespit etmek ise çok önemlidir; kaynağın yanlış belirlenmesi, bilim dünyasına, yıllar, on yıllar, hatta asırlar kaybettirebilir. İşte bu aranan kaynak, Allah’ın insanlara ulaştırdığı vahiydir. Çünkü Allah evrenin ve tüm canlıların Yaratıcısı’dır ve bunlar hakkındaki en doğru bilgi Allah’tan gelen bilgidir. Allah Kuran’da bu konular hakkında bize önemli bilgiler vermektedir. Bu bilgilerin bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Evreni yoktan var eden Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır. Hiçbir şey tesadüfi olaylar sonucunda veya kendiliğinden meydana gelmemiştir. Doğada ve tüm evrende bilinçli bir tasarımla yaratılan kusursuz bir düzen bulunmaktadır.
2) Üzerinde yaşadığımız Dünya gezegeninin tüm özellikleri, insan yaşamına uygun olması için özel olarak tasarlanmıştır. Yıldızların ve gezegenlerin hareketlerinde, yeryüzü şekillerinde, suyun ya da atmosferin özelliklerinde, insan yaşamına imkan sağlayan belirli bir amaç bulunmaktadır.
3) Tüm canlı türlerini yaratan Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’tır. Bu canlıların hareketleri de Allah’ın o canlıya ilhamı sonucunda gerçekleşmektedir.
Bilim adamlarındaki Allah inancı
Saydığımız bu gerçekleri temel alan bir bilim anlayışı da, hiç şüphesiz çok büyük bir başarı elde edecek, çok verimli bir biçimde insanlığa hizmet verecektir. Nitekim tarihte bunun açık örnekleri vardır. Müslüman bilim adamlarının dünyanın en ileri medeniyetine öncülük ettikleri 9. ve 10. yüzyıllar, bilimin yukarıda sayılan doğru temellere oturtulması sayesinde mümkün olmuştur. Batı’da da, fizik, kimya, astronomi, biyoloji, paleontoloji gibi bilim dallarının tüm öncüleri, Allah’ın varlığına inanan ve O’nun yarattıklarını inceleme amacıyla araştırma yapan büyük bilim adamlarıdır.
Ancak 19. yüzyılın ortalarından bu yana, bilim dünyası bu İlahi temelden uzaklaştırılmış ve materyalist felsefenin etkisi altına girmiştir. Materyalizm, maddenin mutlak varlığına inanır ve Allah’ı inkar eder. Materyalizm, bu iddialarını bilim dünyasına aşamalı bir biçimde benimsetmiş ve 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren de, bilimsel araştırmaların önemli bir bölümü bu iddiaları desteklemeye ayrılmıştır. Bugün geriye dönüp bakıldığında, materyalizmin iddialarının bilime sadece zaman kaybettirdiğini görürüz. Bu iddiaların her birini ispatlayabilmek için on yıllar boyunca sayısız bilim adamı çabalamış, ancak ortaya çıkan sonuçlar bu iddiaların geçersizliğini göstermiştir. Bulgular, Allah’ın Kuran’da insanlara bildirdiği gibi; evrenin yoktan yaratıldığını, insan yaşamını gözeten bir amaca göre tasarlandığını, canlılığın tesadüflerle doğması ve evrimleşmesinin imkansız olduğunu ispatlamıştır. (Harun Yahya, Kuran Bilime Yol Gösterir)
Bilimin ilerlemesi için…
Günümüzde bilimsel gelişmeler yaratılış gerçeğini bu kadar açık bir şekilde ortaya koyarken, evrim ve materyalizm gibi hurafelere inanmak ve bunları bilime rağmen savunmaya çalışmak, psikolojik yönden bilim adamlarını sıkıntıya sokar. Evrendeki mükemmel uyum ya da canlılardaki kusursuz tasarım, söz konusu bilim adamları için çok büyük bir açmazdır. Çevrelerini saran apaçık yaratılış delillerine gözlerini kapatan bu kişilerde, doğal olarak gerçeklere karşı umursuzluk ve buna bağlı bir yargı bozukluğu gelişir. Hıristiyanlara seslenirken; “Eğer bir heykelin sizlere el salladığını görseniz dahi, bir mucize ile karşı karşıya olduğunuzu sanmayın… Çok küçük bir olasılıktır, ama belki de heykelin sağ kolundaki atomların hepsi, tesadüfen, bir anda aynı yönde hareket etme eğilimi içine girmiş olabilirler” (Richard Dawkins, The Blind Watchmaker, London: W. W. Norton, 1986, s. 159) diyen ünlü evrimci Richard Dawkins’in sözleri, bu yargı bozukluğunun açık bir örneğidir. Bilimin ilerleyebilmesi için bu 19. yüzyılın yanlış materyalist düşüncesinin bir kenara bırakılması ve özgürce düşünen ve gördüğü gerçeği kabul etmekten çekinmeyen bilim adamlarına ihtiyaç vardır.