Olaylardaki hayırları görmeyi engelleyen nedenler nelerdir?
Her insanın hayatında zor anlar olarak nitelendirebilecek zamanlar vardır. Kuran ahlakından uzak yaşayan insanların birçoğu bu anları huzursuzluk, üzüntü ve sıkıntı gibi duygular içerisinde geçirirler. Böyle ortamlarda sinirlilik, gerginlik, tartışmacılık yoğun bir şekilde sergiledikleri tavırlardır. Bu tepkilerin tek nedeni ise, Allah’a ve O’nun yaratmış olduğu kaderin kusursuzluğuna iman etmemeleri, karşılaştıkları olayların, çektikleri zorlukların arkasında bir hikmet ve hayır görememeleridir. Bu kişilerin olayların ardındaki hikmetleri görmelerini engelleyen nedenler şöyle sıralanabilir:
Dünyanın Bir İmtihan Yeri Olduğunu Unutmak
Bir kısım insanlar yaşamlarının büyük bir bölümünün günlük hayatın akışı içinde, tesadüfler neticesinde geliştiğini zannederler. Fakat bu çarpık değerlendirme çok büyük bir yanılgıdır. Bir kişinin kanser olması veya bir yakınını trafik kazasında kaybetmesi gibi büyük olaylardan, yediği yemeğe veya giydiği kıyafete kadar herşey o kişinin kaderinde belirlenmiş özel olaylardır. Tüm bu olayları kişinin denenmesi için en ince ayrıntısına kadar Allah yaratmaktadır.
İnsan, hayatı boyunca sürekli olarak bir denemeye tabidir, hiçbir şey tesadüfen meydana gelmez. Eğer insan bunları kavrayamaz ve olayların Allah’tan bağımsız olarak geliştiğini zannederse o zaman çok büyük bir hataya düşmüş demektir. Çünkü hayatın akışı içinde gelişen tüm olaylar aslında Allah’ın bu kişiye özel olarak yaşattığı birer imtihandır. Ve insan bu imtihan karşısında vereceği tepkilerden, yapacağı davranışlardan sorumlu tutulur. Bu davranışları ve ahlakı sonsuz yaşamındaki konumunu belli edecektir. Büyük veya küçük hiçbir şeyin tesadüfen meydana gelmeyeceği, hepsinin Allah’ın o kişinin kaderinde takdir ettiği olaylar olduğu insanın aklından çıkarmaması gereken en önemli gerçeklerden biridir. İnsan bu geçeği unutmadığı sürece karşılaştığı herşeyin kendisi için hayır dolu olduğunu da unutmaz. Çünkü herşey Allah’ın takdiri ile gerçekleşir. Bu durumda insanın olaylardaki hayır ve hikmetleri görmek, kısacası herşeyi “hayra yormak” için öncelikle dünya hayatının imtihan yeri olduğunu aklından çıkarmaması gereklidir.
Kimseye Kaldırabileceğinden Fazla Yük Yükletilmez
Allah her insanı değişik olaylar ve kişileri vesile ederek farklı farklı denemelere tabi tutmaktadır. Ama bu noktada şunu belirtmek gerekir ki, Allah sonsuz adalet sahibidir ve kullarına karşı Halim (çok yumuşak olan)dir; insana gücünü aşan bir yükümlülük vermez. Bu, Allah’ın bir vaadidir:
“Hiç kimseye güç yetireceğinden fazlasını yüklemeyiz; elimizde hakkı söylemekte olan bir kitap vardır ve onlar hiçbir haksızlığa uğratılmazlar.” (Müminun Suresi, 62)
İnsanın dünya hayatında karşılaşabileceği her türlü ağır imtihan, hastalıklar, kazalar, maddi ve manevi sıkıntılar ve diğerleri onun kaldırabileceği sınırların içinde yer alan denemelerdir. Fakat kişi, güzel ahlakı ve sabrı değil de şeytanın özelliği olan isyanı ve nankörlüğü tercih ederse o zaman bu kendi seçimidir ve bu tavırlarından sorumlu tutulacaktır.
Zaman zaman meydana gelen olaylarda insan artık bir çıkış yolunun kalmadığını, herşeyin bittiğini, bunun aşamayacağı bir zorluk olduğunu düşünebilir. O olayda bir hayır olabileceğini unutarak isyankar bir tutum sergileyebilir. Ama bunlar aslında sadece şeytanın verdiği boş kuruntulardır. Samimi bir mümin şu gerçeği bilmelidir ki, karşılaştığı olay her ne olursa olsun, mutlaka güzel ahlak gösterebileceği ve sabredebileceği bir durum ile karşı karşıyadır. Umutsuzluğa kapılmak ise şeytandan gelen bir vesvesedir.
Mümin Allah’ın emri gereği asla umutsuzluğa kapılmamalı ve karşılaştığı olayları daha derinlemesine tefekkür etmelidir.
Müminler, Allah’ın dünya hayatında kendileri için yarattığı zorlukların birer imtihan olduğunu bilirler. Bu denemelerin, salih Müslümanlar ile “kalplerinde hastalık bulunan” ve samimi olarak iman etmeyen kişilerin ayrılması için özel olarak yaratıldığının farkındadırlar. Çünkü Allah Müslümanları mutlaka deneyeceğini ve doğru olanlarla olmayanları birbirinden ayırt edeceğini Kuran’da şöyle vaat etmiştir:
“Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırt etmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran Suresi, 142)
Kader Gerçeğini Yanlış Anlamak
İnsanlar hayatları boyunca gelecekleri için, ertesi gün veya bir saat sonrası için çeşitli planlar yaparlar. Bu planlar kimi zaman önceden tasarlandığı gibi gerçekleşir, kimi zaman ise beklenmedik gelişmeler dolayısıyla aksar. Dinden uzak insanlar bu aksamaların tesadüfen meydana geldiğini zannederler.
Gerçekte ise ne planlanan programlar işlemekte, ne de umulmadık aksamalar olmaktadır. Bu plan ister gerçekleşsin, ister gerçekleşmesin bir insanın karşısına çıkan olayların tümü, sadece o kişinin kaderinde, Allah’ın önceden takdir etmiş olduğu olaylardan ibarettir. Bir ayette bildirildiği gibi; “Gökten yere her işi O evirip düzene koyar…” (Secde Suresi, 5) Ve yine bir başka ayette bildirildiği gibi; “Allah herşeyi kader ile yaratmıştır.” (Kamer Suresi, 49)
Her insan aslında kendi planladıklarını yaşadığını düşünse de aslında Allah’ın kendisi için yarattığı kaderi yaşıyordur. Bu sebeple insan bir şeyler yapıp kaderini değiştirdiğini düşünse de aslında yine sadece kaderinde olduğu için bunu düşünüyordur. Hayatının hiçbir anı kaderinin dışında değildir. Koma durumundayken ölen insan kaderinde olduğu için ölür, aylar sonra komadan çıkıp sağlığına kavuşan ise yine kaderinde olduğu için kurtulmuştur.
Kaderi tam olarak kavrayamamış olan insan ise tüm olayların rastgele meydana gelen gelişmelerin, rastlantıların eseri olarak gerçekleştiğini düşünür. Bu insan, evrendeki herşeyin başıboş olarak varlığını sürdürdüğünü zanneder. Bundan dolayı da başına kötü bir şey geldiği zaman bütün bunları kendince “şanssızlık” gibi anlamı olmayan kelimelerle adlandırır.
Oysa insanın akıl ve muhakeme yeteneği oldukça sınırlıdır; üstelik insan zaman ve mekanla da sınırlı bir varlıktır. İnsanın başına gelen istisnasız tüm olayları ise zaman ve mekandan bağımsız, “sonsuz bir akıl” sahibi olan Allah yaratmaktadır. Bu gerçek Kuran’da şöyle haber verilmektedir:
“Yeryüzünde olan ve sizin nefislerinizde meydana gelen herhangi bir musibet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (yazılı) olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre pek kolaydır.” (Hadid Suresi, 22)
Bu büyük gerçeğin bir sonucu olarak insanın yapması gereken tek şey, her olayın hayır olarak yaratıldığını bilerek, Allah’ın kendisi için belirlemiş olduğu kadere teslim olmaktır. Nitekim gerçekten iman etmiş olan insanlar, hayatlarındaki herşeyin Allah’ın kendileri için belirlemiş olduğu kadere tabi olduğunu, bir hikmet üzerine yaratıldığını bilerek yaşarlar. Bunun sonucunda da mutlak hayra kavuşurlar. İnananların gösterdikleri bu güzel ahlak ve sarsılmaz teslimiyet Kuran’da şöyle haber verilmektedir:
“De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim Mevlamızdır. Ve müminler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.”” (Tevbe Suresi, 51)
Şeytan Hayrı Görmeyi Engellemek İster
Şeytanın son derece nankör ve isyankar olduğu bizlere Kuran’da haber verilmiştir. Onun, insanlara sağdan, soldan, önden ve arkadan yaklaşacağını, insanları doğru yoldan saptırma amacı uğruna her yolu deneyeceğini de ayetlerden öğrenmekteyiz. Şeytanın bu menfi amacına ulaşmak için başvurduğu en önemli oyunlardan biri, insanın başına gelen olaylardaki hayırları görmesini engellemek, böylece Allah’a karşı nankör ve isyankar olmasına neden olmaktır. Kuran ahlakının güzelliklerini kavrayamayan, din ahlakından uzak yaşayan, ahireti unutarak ömürlerini boş amaçlarla geçiren insanlar şeytanın bu tuzağına düşerler.
Şeytan bu insanların özellikle hassas noktalarını bularak o yönlerden kalplerine vesvese vermeye çalışır; onları Allah’a ve O’nun belirlediği kadere karşı isyan etmeye çağırır. Örneğin bir kişi komşusu trafik kazası geçirdiğinde bu olayın kaderlerinde olduğunu ve olaydaki hayırlı yönleri rahatlıkla onlara hatırlatabilir. Hatta “önemli olan kurtulmanız, Allah sizi korudu” gibi sözlerle karşı tarafı sakinleştirmeye çalışabilir. Ama kimileri kendisi ve ailesi benzer bir olaya maruz kaldığında aynı olgun tavırları gösteremez. Şeytanın kışkırttığı nefsinin oyununa gelerek isyan etmeyi daha kolay görür. Çünkü olayların hayrını görmeye çalışmak, Allah’a teslimiyet göstermek ve tevekkül etmek vicdan işidir. Eğer kişi vicdanını yeteri kadar kullanmazsa böyle olaylarda daima yanlış tavır gösterecektir.
www.Allahinvarlikdelilleri.com
Allah Her Olayı Kullarının Hayrına Yaratandır
Yazı boyunca verdiğimiz örneklerde de vurguladığımız gibi şeytan, özetle, hayrı engelleme konusunda başlıca iki yönde insanlara yaklaşır. Birincisi; hayırlı, güzel bir davranışı engellemek için elinden geleni yapar ve insanları yegane amaç olarak dünyanın süsüne yöneltmeye çalışır. İkincisi ise; olaylardaki hayırları ve hikmeti görmelerini engellemeye çalışır. Özellikle insanlara bir musibet isabet ettiğinde bu olayları “şer” gibi göstererek insanları (Allah’ı tenzih ederiz) Allah’a isyana sürüklemeye çalışır.
Halbuki Allah, insana sayarak bitiremeyeceği kadar çok nimet sunmuştur. Doğumundan ölümüne kadar her anında verdiği nimetler ile lütufta bulunmuştur. İşte bu yüzden Allah’ı dost ve vekil edinen müminler karşılaştıkları bir olayın hikmetini o anda anlamamış olsalar bile Allah’a dayanıp güvenirler ve sonunda muhakkak bir hayır olacağını düşünerek sabrederler. İçinde bulundukları durum ne olursa olsun asla isyankar davranmazlar veya şikayetçi bir tavır göstermezler. Bilirler ki çok vahim gibi görülen bir durumda olsalar da, bu eninde sonunda kendilerinin lehine dönecektir. Ve Allah’ın izniyle karşılaştıkları zor olay, belki de ahiretlerinin kurtulmasını sağlayacak çok önemli ve hayati bir dönüm noktası olacaktır. Ayette bildirildiği gibi “… Olur ki hoşunuza gitmeyen bir şey, sizin için hayırlıdır ve olur ki, sevdiğiniz şey de sizin için bir şerdir. Allah bilir de siz bilmezsiniz.” (Bakara Suresi, 216)